ÇİFTÇİNİN İLLEGAL ORTAKLARI; ROMANLAR

Tarım Bakanı, ‘zarar eden tek bir üretici yok’ diyor ama sanırım o tarlasını ekmeyen çiftçiyi kastediyor.

Çünkü zarar etmemenin tek yolu hiç ekmemek…

Nitekim artık Türkiye’de milyonlarca dönüm arazi ekilmiyor.

Bir zamanlar tarım ürünleri ihraç ederek yerli ve milli sanayisini oluşturan, kitabında tarım ürünü ithalatı yazmayan Türkiye, maalesef günümüzde buğdaydan mısıra hatta samana kadar ithal eder duruma geldi/getirildi.

Bunun böyle olmasının önemli bir sebebi çiftçinin girdilerine gelen zamlar ve karşılığında ürünlerinin para etmemesi…

Ve sonuç; Yerli milli üreticiye fiyat desteği vermeyen hükümetin, çok daha fazlasını yabancı üreticiye aktarması garabeti…

Bunlar genel sorunlar, bir de yerel sorunları var ki oldukça trajikomik sorunlar.

Her üreticinin legal illegal ortakları var elbet ve bunlar alın teri dökmeden çiftçi malları üzerinden para kazananlar, örneğin komisyoncular vesaire…

Ama Geyve ayva üreticisinin çok daha trajikomik ortakları var; Roman vatandaşlar!

At arabalarıyla bütün gün ayva/üzüm çalarak toptancılara ve mahalle aralarında halka ucuz fiyata satıyor, üreticiye büyük bir darbe vuruyorlar.

Bunlara dur diyen resmi bir güç yok, şikâyet üzerine yakalansalar dahi hiçbir yaptırıma uğramıyorlar.

Dolayısıyla ortada caydırıcı bir unsur da olmayınca gemi azıya almış bir vaziyette talanlarını sürdürüyorlar.

Çiftçi de bu konuda organize olamıyor, resmi organizasyon dışında da kendi geliştirdiği tedbirler kavga ve yaralamaya kadar gidiyor ki bunun böyle olmasını hiçbirimiz istemeyiz.

O halde yapılması gereken ne? Resmen organize olmak…

Organizasyon denince hafızama kazınmış bir örnek var ama olumsuz.

Sanırım bir kız çocuğuna sarkıntılık gerekçesiyle Geyve ilçemizde birkaç Roman vatandaş tartaklanmış, akabinde o akşam üstü organize olan yaklaşık 150 Roman vatandaş adeta ilçe merkezini basmış, adeta esir almış ve talan etmişti.

Olayı unutmama sebebim, sendikal mücadele esnasında sık sık örnek vermemden kaynaklanıyor.

Neyin örneği derseniz; örgütlü ve organize azınlığın, örgütsüz ve organize olamayan çoğunluğu nasıl eline geçirebildiğine dair en mükemmel örnekti benim için…

Öyle olmuştu.

Organize bir azınlık, ne yapacağını bilen küçük bir grup, organize olmayan, ne yapacağını bilmeyen hatırı ayılır bir çoğunluğu adeta esir almıştı.

Organize azınlık, nereye saldıracağını, ne yapacağını bilerek hareket ederken, araçları, ev ve işyeri camları zarar gören organize olmayan kalabalık evlerine kapanmış, perde aralığından olayları seyretmekle yetinmişti.

Önceki hafta Geyve’ye gittim.

Baktım ki Geyve, bu organizasyonsuzluğun bedelini ödemeye devam ediyor.

Geyveli Roman vatandaşlar, çiftçilerimizin bin bir emekle yetiştirdiği ürünlerini talan ediyorlar.

Öyle ki ben ilgililerle görüşürken dahi at arabalı Roman vatandaşlar at arabalarıyla yoldan geçiyorlar, geçmekle kalmıyor mimikleriyle adeta dalga geçerken, zor durumdaki çiftçiler de bana ‘ne yapalım, kavga mı edelim, silah mı çekelim’ dercesine bakıyorlardı.

“Vallahi bu işin sonu cinayetlere gidecek artık tarla sahipleri dayak yemeye başladı bu işin sonu nereye varacak bilemiyoruz” diye feryat ettiler.

Yanlış anlaşılmasın buradaki organizasyondan kastım, bir araya gelip, yağmacılar gibi ekip oluşturup, illegal çete kurup mücadele etmelerini kast etmiyorum.

Resmi ve hukuki bir organizasyondan bahsediyorum.

Dilerseniz önce ürünleri yağmalanan çiftçilerimizi bir dinleyelim

AYVA ÜRETİCİLERİ ANLATIYOR;

Geyve Umurbey’deyiz, aynı zamanda Büyükşehir Belediye başkanımız Ekrem Yüce’nin de köyü…

İnşallah bu haberimiz üzerine Sayın Başkan da hemşerilerinin dertlerini duymuş ve çözüm noktasında harekete geçmiş olacaktır.

Yaralı üreticilerin anlattıklarını aktaralım;

“İnsanı en fazla üzen alın terinin göz göre göre çalınması ve buna başım belaya girer endişesiyle maalesef müdahale bile edememesidir. Biz bunu yaşıyoruz.

Elbette ki korkudan ziyade sonra olacaklarla ilgili endişemiz sebebiyle başımızı öne eğiyoruz desek daha doğru olur.

Bunlar gece gündüz ürünlerimizi yağmalıyorlar.

Şikâyet ediyoruz, sonuç yok.

Geçtiğimiz sene bir çaba vardı, jandarma ve zabıtalar harekete geçirilmiş kısmen de olsa işe yaramıştı bu sene o da yok,

Çok geniş bir alanın kontrol edilmesine bile gerek yok, geçiş noktaları tutulsa, görüldükleri yerde sorgulansalar yeter bu bile onları caydırır diye düşünüyoruz.

Bunlar tarlada çalıyor ama neticede şehirde satıyorlar, bunu önlemek çok mu zor.

Bir Kaymakam ‘canım onlar da aç mı kalsınlar’ demiş, hırsızlara arka çıkmıştı.

Biz kimsenin aç kalmasını istemeyiz elbet hem niye aç kalsınlar ki?

Bu toprakların zenginliği verimliliği hepimize yeter, yeter ki çalışalım.

Ama bunların büyük bir çoğunluğunda çalışma alışkanlığı yok, sadece çalmayı biliyorlar.

Bakın burada çalışan Romanlar var, mesela benim bekçim Roman vatandaşı, gayet namuslu ve dürüst bir insan. Alın teriyle namusuyla kazanıyor, çocuklarına helal ekmek götürüyor.

Yine bir kısmı tarlalarımızda bağlarımızda gündelik işçi olarak çalışıyor helal para kazanıyorlar.

Ama büyük bir kısmı çalışmaya yanaşmadığı için biz Sapanca’dan Kandıra’dan Roman vatandaşlarını getirip çalıştırıyoruz.

Onlar da bu durumdan rahatsız, ‘biz çalışıyoruz onlar çalıyor, ismimizi lekeliyorlar’ diyorlar.

Sadece ürünlerimizle kalsa amenna, bunlar ürün zamanı ürünlerimizi sair zamanda malzemelerimizi, borularımızı su motorlarını çalıp satıyorlar.

Biz aç kalsınlar demiyoruz çalışsınlar kazansınlar, Bakın bir yevmiye 150 lira, her birimiz bir yılda ortalama 5-6 bin yevmiye veriyoruz. Kaldı ki çalışanların çoğu da roman vatandaşlar, Kandıra’dan Sapanca’dan getiriyoruz, aslanlar gibi çalışıyor alın terleriyle para kazanıyorlar.

Yani açlıktan değil tembellikten ve alışkanlıktan kaynaklanıyor bu hırsızlıkları…

Biz bu insanları dışlamıyoruz, ötekileştirmiyoruz, iş vermemezlik yapmıyoruz, yeter ki çalışsınlar. Bu yörede 364 gün iş bitmez, çalışıp alın teriyle kazanan hiç kimse aç kalmaz.

İnsan gibi isteseler yine veririz, göz hakkı diye bir şey var, gelip geçerken koparır yer bir şey demeyiz ama bunlar çalıyor, çaldıkları yetmezmiş gibi ürünlerimizi yere dökerek zarar veriyorlar.

Bir yevmiye 150 lira Erol Hocam. Bir kişi 30 gün çalışsa 4 bin 500 lira yapar. Bunu bugün bir memur kazanamıyor bu ülkede. Kaldı ki bir evden iki, üç hatta dört kişinin çalıştığını düşünün, vallahi o eve benim aylık kazancımdan fazla para girer.

Bu arada hayvanlara (at) da çok eziyet ediyorlar hocam, bizim buranın atları İstanbul Adalar’daki atlardan daha çaresizler. Ağızlarından köpükler çıkana kadar ağır yük taşıtıyorlar ve döverek hayvanlara işkence ediyorlar, görünce içimiz parçalanıyor.

Biz dertliyiz ve bu derdimize derman arıyoruz. Kavga etmeden, olay çıkarmadan çözülsün istiyoruz.

Vali, emniyet, jandarma, belediyemiz ve köylümüz Ekrem Yüce’den derdimize derman olmalarını istiyoruz.”

ÜRETİCİNİN SAİR SIKINTILARI DA VAR

Konuştukça anlıyoruz ki üretici bürokratlardan hatta bakanlık yetkililerinden ile daha bilinçli…

Yine bir hatıramdan yola çıkarak aktarayım.

Yıllar önce yabancı ülkelere meyve ihracatı yapan bir dostum, Rusya’ya ayva göndermek istediğini söylemiş, fiyat araştırması yapmamı istemişti.

Bu rica üzerine bir günümü ayırdım, Geyve ve Pamukova’yı dolaştım.

Tır üstü fiyatlar normaldi ama önemli bir sorun vardı.

Koskoca Geyve ve Pamukova’da, ihracata uygun paketleme yapan tek bir tesis yoktu.

Aradığımız tesisi Bursa İznik İlçesi sınırlarında bulduk. Onun da ayva üretimi ile alakası yoktu.

Evet, İznik’te ayva yetişmiyor ama senin ayvanı alıyor, paketliyor, satıyor, para kazanıyordu.

Bunu niye biz yapmıyoruz? Niye el oğlu sırtımızdan para kazanıyor anlayabilmiş değilim.

Ayva üreticileri, bu konuyu da yetkililere aktardıklarını da ifade ettiler.

SULAMA KONUSUNDA MÜTHİŞ KAYIP!

Sulama konusu da tam bir dram ve müsriflik…

Hatlar ve kanallar demode, çoğu bitik. Mekece’den barajdan çıkan her yüz litre suyun yüzde 10 kadarı tarlalarımıza ulaşırken yüzde 90’ı heba oluyor.

“Biz hala tarlalarımızı su motorlarıyla suluyoruz. Bu motorlar benzin ve mazotla çalışıyor. Hem masrafımız artıyor hem de ovamız egzoz kokusundan geçilmiyor. Oysa elektrik hatlarımız var. Akşam oldu mu ovamız ışıl ışıl, lambalar neredeyse birbirine değiyor, yani enerjimiz var ama biz bunu sadece aydınlatma amacıyla kullanıyoruz. Tarımsal enerji yok. Altı ütü bir trafoya bakar. Bir trafodan 70-80 çiftçi istifade eder. Hadi bir kısmını da biz üstlenelim, biz de destek olalım ama şu demode sulama işinden kurtulalım.

Ovanın ortasından hat geçiyor, torpili olanlar istifade ediyor hatta kanca atıp kullananlar bile var.

Kayıp kaçak bedelini hepimize ödettikleri için olsa gerek bunlara bile müdahale etmiyorlar. Torpilli olana veriyorsun, fabrikalara veriyorsun iyi de tarımsal alana niye vermiyorsun?”

Dünyanın en iyi en kaliteli ayva ve üzümü Geyve ve Pamukova’da yetişiyor, bu bir Allah vergisi, iklim son derece uygun, topraklarımız uygun, coğrafyamız uygun ama çiftçimiz, esnafımız, bürokratlarımız ve hatta siyasetçilerimizin kültür ve bakış seviyeleri yeterli değil. Burada, bu toprakların altında bir hazine yatıyor, usulüne uygun çıkaramıyoruz, potansiyelimizi kullanamıyoruz.

ÇALANLAR ORGANİZE YA MALI ÇALINANLAR!?

Tekrar organizasyon konusuna gelirsek, bunun yasal dayanakları var.

Aslında 4081 Sayılı Çiftçi Mallarının Korunması hakkındaki Kanun uygulansa, buna bağlı olarak Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığı oluşturulsa, o da olmadı Çiftçi Mallarını Koruma Derneği kurulsa sorun kökünden halledilecek.

Ama bunun için yerel siyaset, yerel yönetim ve çiftçilerin bir araya gelmesi/getirilmesi gerekiyor.

İlgili kanun’a baktım. Eksiği yok fazlası var, yeter ki uygulansın;

4081 SAYILI ÇİFTÇİ MALLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUN UYGULAMASI;

Çiftçi mallarının korunması esaslarını düzenliyor, 1941’de çıkmış, sonrasında bazı ilaveler de yapılmış.

Özetle; Tarımsal üretim yapılan alanları kapsıyor,

Köylerde, “koruma heyeti” sıfatı ile muhtar ve İhtiyar Meclisi, İl ve İlçe merkezleri ile kasabalarda “Çiftçi Mallarını Koruma Meclisi” tarafından uygulanması öngörülüyor.

Sanayi-ticaret ve ziraat odaları bulunan yerlerde bunların da katılımıyla toplanan belediye meclisi tarafından Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığı oluşturulmasını vazediyor.

Sadece ürünlerin korunmasıyla sınırlı değil, tarla, bağ ve bahçe sınırlarının belirlenmesinden, tarla yolları, su arkları ve sınır hendeklerinin set ve bentlerin korunmasına kadar hüküm veriyor.

Kanuna istinaden pek çok il/ilçede Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığı oluşturulmuş.

Ben ilimizde hiç duymadım. Hafızam beni yanıltmasın diye sordum gogul amcaya binlerce sayfa var ama içlerinde Sakarya ve ilçelerine dair tek bir kayıt yok.

YETKİLİLER NE YAPIYOR?

Allah var, ayvaya dair reklam ve tanıtım organizasyonlarında bir sıkıntı yok.

İnternetten bakıyorum ayva hasadına katılıyor, ayvamızı övüyor, üreticimizi göklere çıkarıyorlar ama üretim, ambalaj, pazarlama, gümrükleme, ilave tesisler oluşturma, bunları planlama ve üreticiyi organize etme noktasında maalesef yetersizler.

Bölgede ‘sarı elmas’ olarak adlandırılan ve birçok Avrupa ülkesine ihraç edilen Geyve ayvası, Geyve Belediyesinin ve Ticaret Borsasının iş birliğinde 3 yıl süren çalışmalar sonucu coğrafi işaret almış, ne güzel...

Bu, Coğrafi işaret alan Geyve ayvası artık tüm dünya literatüründe Geyve ayvası olarak adlandırılacak, demektir, harika…

Ama üreticinin yukarıda belirtilen sorunlarına bir çözüm ulunamadığı taktirde, emekler heba olacak, kaybımız kazancımızı geçecek demektir.

KOORDİNASYON TOPLANTISI YAPILMIŞ

Büyükşehir Belediyesi ve Geyve Belediyesi iş birliğiyle Geyve’de ‘yapılacak hizmetlerin koordinasyon toplantısı’ düzenlenmiş.

Ayva üreticileri de bu toplantıya katılarak sıkıntılarını dile getirmişler.

Depolama ve paketleme tesisi yanı sıra, enjeksiyon yani plastik kasa yapımı için de bir fabrikanın gerekliliğini aktarmışlar.

O da önemli, nakliyatıyla astarı yüzünü geçen bir kasa bizim buralarda neden imal edilmesin ki?

Başka?

En fazla ayva, üzüm ve kiraz ihracatı bu bölgeden yapılıyor ama burada bir gümrükleme yok, gıda tahlili yapacak bir laboratuvar yok…

Diyorlar ki:

“Bizim ayvamız bursa da Yenişehir de Antalya da gümrükleniyor biz sadece aracıya satıyoruz o kadar, haliyle bizim ürünümüz buradan örnek 2 buçuk liraya çıkarken raflarda 10 liraya kadar çıkıyorsa, bu aradaki farkı da bizim kazanmamamız için tedbirler alınması gerekiyor.

Taban ürünlerimizi meyve suyu fabrikaları alıyor ama bizim buralarda bir tane meyve suyu fabrikası yok. Bu ürünler Alaşehir, Kayseri, Denizli’ye gidene kadar burada bir fabrika kurulsa nakliye ücreti de düşünüldüğünde çok karlı bir yatırım değil mi?”

Ürün yetiştirmede de eksikliklerimiz ve sıkıntılarımız var, diyorlar.

“İleri tarım teknolojilerini kullanmıyoruz mücadeleden tutun sulamaya kadar bilinçsiziz biz aslında bu hazineyi bu potansiyeli heba ediyoruz.

Ne yapılabilir birlikte karar vermeliyiz. Bu konuda bizim de görevlerimiz var otoritenin de görevleri var, biz de eksik yapıyoruz onlar da eksik yapıyor.

Hollanda ve İtalya’dan misafirler geldi, bunlar bilim insanları, gezdirdik, diyorlar ki topraklarınız A kalite iklimiz A kalite ama siz bu potansiyelin yüzde 70 ini kullanmıyorsunuz.

Bu topraklar ne verirsen 10 katını geri veriyor ama bunun için toprağı tanıyacağız seveceğiz emek sarf edeceğiz bizin görevimiz bu otoritenin görevi de bizi aydınlatmak, yönlendirmek ve emeğimizi çaldırmamaktır.

Türkiye’nin pek çok yerinde bu sorun aşıldı Çiftçi Mallarını Koruma dernekleri kuruldu, bunu bizim de kurmamız lazım bunun için bu ilçeyi yönetenlerin çiftçiyi organize etmeleri lazım.

Bu dernekler asayişle birlikte organize çalışarak çiftçi mallarını koruyorlar damalı araçlarıyla tarlaları geziyor hatta dronlarla kontrol ediyorlar. Arazide mal sahibi birini gördükleri takdirde hemen kolluk kuvvetleriyle iletişime geçerek o şahısların yakalanmalarını ve sorgulanmalarını sağlıyorlar. Yani sizin anlayacağınız biz de organize yok, organize olamadığımız için bu organize hırsızlık şebekeleriyle baş etmemiz mümkün değil.

Baktım, Çiftçi mallarını koruma dernekleri Türkiye’nin dört bir tarafında var, bırakın uzağa gitmeyi İznik’te Gemlik’te var. Biz de niye yok? Bizim çiftçimiz sahipsiz mi?

Ben, ilimizin tarım, turizm ve spor potansiyeli üzerinde durup, çok önemli başarılara imza atan Başkan Ekrem Yüce’nin, bu konuya da el atacağına ve bütün bu basit sorunların üstesinden geleceğine eminim.