Yüzde 99’u Müslüman tabir edilen, dindar bir iktidar tarafından yönetilen bir ülkede Diyanet’e güven oranının yüzde 2 de kalması sürpriz değil, beklenen tepki ve beklenen sondur.
Şimdi bu ülkeyi yönetenlere düşen en önemli görev ya Diyanete çeki düzen vermek ya da bütçeye de hayli yük olan bu kurumu kapatmaktır.
Bu anlamda bir müdahale olmaması, iktidarın mevcut durumdan yararlandığını şüphesi yaratır.
“Din elden gidiyor’ korkusu yaşayanlar eğer bu durumu koz olarak kullanmıyorlarsa ve eğer bu durum işlerine gelmiyorsa, mukaddes dinimize en büyük tehdidin maalesef bu kurumdan geldiğini, din elden gidiyorsa bunun baş sorumlusunun Diyanet olduğunu anlamaları gerekir.
Bu Diyanet, tekke, zaviye, cemaat, tarikat gibi unsurların resmi alternatifi olarak kuruldu.
Diyanet yaygın eğitim, Milli Eğitim Bakanlığıyla örgün eğitim yoluyla halka din eğitimi ve öğretimi vermek üzere görevlendirildiler.
Bugün tarikat, cemaat, tekke türü unsurlar yeniden canlandıysa bu Diyanetin asli işlevini yerine getirmediğinin göstergesidir.
Dolayısıyla ya bu unsurlar derhal kapatılmalı ya da dinimize olduğu kadar bütçemize de yük olan Diyanet kapatılmalıdır.
Bunu defalarca yazdık. Her yazdığımızda din düşmanı ilan edildik.
Normaldir çünkü, bu tipler için, bir kurumun işlevini yerine getirip getirmediği, misyonuyla vizyonunun örtüşüp örtüşmediği, bütçeden aldığı payın karşılığını verip veremediği hiç önemli değil. Hele eleştirilen kurum bir şekilde kutsallık izafe edilmiş bir organizasyon ise dokunan ‘kafir’ oluyor.
İşin ilginç yanı, bunu din adına yapıyor muhteremler! Aksini düşünen, sorgulayan, fikir beyan eden herkes de kafir oluyor anında…
Bu uyarıları, bu eleştirileri yapması gerekenler, kötülük gördüklerinde elleriyle, dilleriyle düzeltmesi gerekenler, sustukları yetmezmiş gibi konuşanlara saldırmayı dinin gereği sayıyorlar.
Sosyal hastalıklar alıp başını gitmiş, sözde çoğunluğu Müslüman bir ülkede fuhuş, hırsızlık, arsızlık daha da ötesi Deizm ve Ateizm almış başını gitmişse, her Müslümanın Diyanet’e soru sorma, eleştirme ve yakasına yapışma hakkı vardır.
Bırakın hakaret etmeyi de Müslüman olun, bir Müslüman gibi davranın, hesap sorun, sizi temsil etme iddiasında olanları denetleyin sorgulayın. Bu her şeyden önce bağlı olduğunuz dinin emridir.
Bizim dinimizde, bir takım kişi ya da kurumlara kutsallık izafe ederek onları putlaştırmak, onlara dokunulmazlık vermek en büyük günahlardandır.
Müslümanlık, Hazreti Peygambere ‘bu ayetse tamam ama sizin fikriniz ise tartışır ve istişare ederek karar veririz’ diyebilmektir.
Müslümanlık, ‘hata yaparsam ne yaparsınız’ diye soran Hazreti Ömer’e ‘sen merak etme, seni şu kılıcımla düzeltirim’ diyebilmektir.
Diyanet İşleri son zamanlardaki tutum ve tavırlarıyla eleştirilmeyi hak ediyor.
Bize düşen de ‘siz ne yapıyorsunuz arkadaş, insanları dinden soğuttunuz, saygınlığınızı ve mukaddes dinimizin saygınlığını tükettiniz, din düşmanlarına her türlü malzeme ve done verdiniz’ diyebilmektir.
Diyanet lüks arabalara binsinler, lüks saraylar inşa etsinler, binlerce yandaş yalaka istihdam etsinler, iktidar elitine biat ve itaat etsinler diye kurulmadı.
Din konularında muhatabımız Diyanettir.
Bu ülkede, Hazreti Muhammed‘e Akp amblemiyle nüfus cüzdanı çıkarılıyorsa, bunun hesabını Futbol Federasyonundan mı soracağız?
Yılmaz Özdil’in dediği gibi;
“Cami avlusunda miting yaptılar. Akp'li başbakan yardımcısı, mihrapta imamla beraber seçim konuşması yaptı. Musalla taşının başında oy istediler. Minarelerdeki mahyalara belediye başkanlarının isimlerini yazdılar. Bu ülkenin başbakanı umreye gidip, Kabe'de kendisini alkışlattı, siyasi slogan attırdı… Diyanet ağzını açıp tek söz söylemedi.
İftar sofralarını şarkıcılarla türkücülerle gazinoya çevirdiler. Kutsal toprakları adeta ihale dağıtım merkezi haline getirdiler, kocaları ihale kovalayan dümenden türbanlı sosyetik hanımlar umre dönüşünde free shop'ta viski alırken fotoğraflandı. TOBB yönetim kurulu mesela, TOBBluca umreye gittiler, TOBB başkanı imam oldu, yönetim kurulunu baştan aşağı zemzemle yıkadı, bol bol fotoğraf çektirip gazetelerde yayınlattılar, dönüşte viskiyi bırakacaklarını müjdelediler. Bunların Mekke-Medine maceralarını okurken benim bile maneviyatım arttı, helali hoş olsun hepsine köprü ihalesi, havalimanı ihalesi veresim geldi. Diyanetimiz de böyle mi hissetti?
Cami sattılar, cami…
Tık demedi.
İzbe tarikat yuvalarında, imam hatip mezunları derneğinin karanlık evlerinde oğlan çocuklarına sistematik olarak tecavüz edildiği ortaya çıktı. Gariban kız çocuklarımız, izni olmayan, ruhsatı olmayan, denetimi olmayan kaçak Kuran kursu binalarının enkazında ezilerek can verdi. Çaresiz kız çocuklarımız, kucaklarına itildikleri tarikat yurtlarında diri diri yakıldı… Diyanetimiz seyretti.
Camide içki içildi iftirası atıldı, sustun.
Camide fuhuş yapıldı iftirası atıldı, sustun.
Mustafa Kemal olmasaydı bu topraklarda ezan bile okunamazdı, hal böyleyken, Atatürk döneminde camiler ahır yapıldı dediler, gene sustun.
Bizim diyanetimize göre, iftira atmak, iftiraya sessiz kalmak sevap mıdır?
Atatürk camileri ahır yaptıysa, makamında oturduğunuz diyanet işleri başkanlığını Toki mi kurdu?
Haçlı seferlerinde bile İslamiyet'e bu kadar zarar verilmedi.”
Ben sözümdeyim; Diyanet mevcut haliyle bir işe yaramıyorsa, yaramayı geçtim zarar veriyorsa ya kapatacaksınız ya da restore edip aslına döndüreceksiniz. Başka yolu yok…
Din elden gidiyorsa Diyanet ne işe yarıyor?
Erol Afşar
Bu içeriğe tepkiniz
Yorumlar (1)