Önce Cuma Hutbesi niyetine İlahiyatçı Cemil Kılıç’tan aktarayım;

İslam beş ilke üzerine kurulmuştur. Apaçık Kur’an ayetleriyle sabittir ki; ilk şart adalettir.
İkincisi emanettir. Üçüncüsü ehliyet, dördüncüsü maslahat, beşincisi ise meşverettir.
Ne oldu? Şaşırdınız mı?
Yoksa siz namaz, oruç, hac gibi ritüellerden mi bahsedeceğimi sanmıştınız? Hayır, hayır!
Onlar İslam’ın şartı değildir.
Adalet olmadan İslam olur mu? Emanete sadakat olmadan İslam olur mu? İşi ehline vermeden yani ehliyet olmadan İslam olur mu?
Bir şahsın yahut bir grubun değil halkın yararını esas almadan yani maslahat olmadan İslam olur mu?
Danışma, fikir alışverişi, düşünce özgürlüğü ve şurayı ikame etmeden yani meşveret olmadan İslam olur mu?
Dediler ki bunlar olmadan da İslam olur.
Yeter ki namaz kıl ama Muaviye’nin, Yezid’in adaletsizliğine itiraz etme!
Yeter ki oruç tut ama açın, yoksulun halini sorma! Devlet erkanının lüks ve şatafat içinde yaşamasını dert etme! 
Yeter ki hacca git ve Kabe’yi tavaf et ama farklı düşünüyor, farklı inanıyor diye zalim iktidarlar tarafından hapse atılıp şehit edilen İmamı Azam Ebu Hanife’leri, çöle sürgün edilip ölüme terkedilen Ebu Zer Gıfari’leri, kılıçla boynu kesilen Hucr bin Adiyy’leri sakın gündeme getirip de fitne çıkarma!
Evet; böyle dediler.
Allah’tan başkasına kul olmamayı ve gerekirse zalim sultana karşı kıyam etmeyi öğreten mukaddes namaz ibadetini yozlaştırıp onu neredeyse iktidar sahiplerine itaat etme ritüeline dönüştürdüler.
Aynı tahribatı oruçta, hacda da gerçekleştirdiler.
Allah, ihtiyaçtan fazla olanı yoksullara verin dediği halde zekatı kırkta bire indirdiler.
İnfakı unutturdular.
Saraylar yaptılar. Servetlerine servet kattılar. Ezdiler, sömürdüler, yoksulun ve geniş halk yığınlarının iliğini emdiler. Kendileri sözde dünya nimetlerinden alabildiğince yararlandılar da yoksul müminler içinse sadece öbür dünyada cennet hayalini bıraktılar.
Hesap vermediler. Hesabı ahirete havale ettiler.
Sonuçta Muhammedî İslam’ı yerle yeksan edip yeni bir din ürettiler. Ürettikleri din, aslında İslam öncesi şirk dininin İslam maskesi giydirilmiş halinden ibaretti. 
Bundandır ki Hz. Hüseyin, Yezit halife ilan edildiğinde şöyle demişti:
“Ümmete Yezit gibi biri halife oluyor ve ümmet de buna razı oluyorsa o halde İslam’la vedalaşılmış demektir.”
Peki bizler bugün ne durumdayız?”

Valla Cemil Hocam biz de çoktan İslam’la vedalaşmış durumdayız!

İktidar gücüne en çok da din adamlarının taptığı ve halkı bu konuda yönlendirdiği ve hatta ahkam kesip iktidara tabi olmayanları dışladıkları bir dönem yaşıyoruz.

Sorsan Müslümanız ama alakası yok!

Sorsan Hanefi Mezhebindeniz ama yine alakası yok.

Bu tavır ne İslami ne Muhammedi ne de Hanefi bir tavır…

Bunu en iyi bilmesi gerekenler de din adamları ve Diyanet’in başı oysa…

Ama Taha Akyol’un da ifadesiyle “Diyanet, son zamanlarda siyasi tartışmalar içinde fazlaca yer alıyor. Hiçbir dönemde böyle olmamıştı.”

Şöyle devam ediyor Taha Akyol; “Tek Parti devrinde devlet partisi dışındaki bütün kurumlar ve çevreler gibi Diyanet de susturulmuştu. Çok partili hayata geçtikten sonra ise hem iktidar partileri Diyanet’i siyasette kullanmakta çok hırslı olmadılar, hem Diyanet İşleri Başkanları siyasete mesafeli durdular. Ama bugün iktidar da Diyanet İşleri Başkanı da siyaset arenasında sık sık birlikte tavır alıyorlar.

İktidar TOKİ’nin Sosyal Konut Projesi’ni pazarlamak istiyordu. Diyanet “devletin amacı faiz geliri elde etmek değil” diyerek bunun için kamu bankalarından faizli kredi almanın “caiz” olduğuna dair fetva yayınladı.

Hatırlarsınız, salgın sebebiyle camiler kapatılmıştı. Ülkemizde Cuma namazı ve Cuma hutbesi eda edilmeyen bir dönem olmasın diye sosyal mesafeli namaz kılınmasını ben saygıyla karşılarım. Fakat Sayın Erbaş bu özel Cuma namazını Beştepe’deki Millet Camisi’nde eda etti, TV’lerden sergilendi! CB sisteminde Beştepe siyasi bir mekandır. Bu özel Cuma namazını, Diyanetin bahçesindeki Ahmet Hamdi Akseki camisinde kılmak daha ihlaslı ve daha vakur olmaz mıydı?!
Korona salgını üzerine iktidar bir Milli Dayanışma Kampanyası açmış ve zekatların buraya verilmesini istemişti. Belediyeler de aynı şeyi yapıyor ama iktidar belediyelerin kampanyasını engelliyor, aşevlerini bile kapatıyordu. Öyle bir dönemde Diyanet “Zekatların bu günlerde ulusal düzeyde başlatılan dayanışma kampanyaları vasıtasıyla toplanıp hak sahiplerine ulaştırılması caizdir” diyerek adresi belli bir fetva yayınladı!

Kadir Mısıroğlu gibi keskin siyasi çizgisi belli olan birini Sayın Erbaş’ın resmi kisvesiyle ziyarete gitmesi çok açık bir ideolojik-siyasi tavırdır.”

Maalesef son yıllarda Diyanet ve Siyaset iç içe geçti.

Bu ülkede Deizm arttıysa bunda Diyanetin de katkısı epey var maalesef…