Sevgili okurlar,
Brüksel’den, “Antalya için yola çıkarken”, elbette hava şartlarını dikkate aldık..
“Antalya her mevsim güzeldir” diyen dostlarımızın da önerileri, kulağımızda küpe idi..
Ne kadar kalacağımızı bilemediğimiz memlekette, kışlıkları da hazır etmek, gerekirdi..
Bu nedenle, ilk defa bavullarımız tıka basa dolu..
İlk defa diyorsam, inanmayınız, Avrupa’dan Türkiye’ye gelenlerimizin ve Türkiye’den Avrupa’ya dönenlerimizin bavulları, hiç boş olmaz..
Uçakta iseniz, “kilo hakkınız”, ucu, ucuna getirilir..
Bavullar, bir daha, bir daha tartılır..
Rezil olmamak için, bütün bunlar şart!
Eşim, Fatma Cinal, “ben Fotoş” diye seslenirim ya, bu hususta çok titizdir..
“Bir kere de şöyle tatil modunda gitmek nasip olmayacak mı” diye hayıflanır..
Bir Belçikalı turist, bilet işlemleri sırasında, Türk kızı İrem Ünver ile tartışmada..
Puset, el bakajları, bavullar, bavullar!
Ge,l çık, işin içinden?..
Sinirler gergin mi, gergin!..
Polis çağırılmak üzere..
Neyse, sakinlik hakim oluyor..
Uzun uğraştan sonra, bavullardaki fazlalıklar, el bakajlarına aktırılıyor..
Dedim ya, sadece bu husus biz Türklere ait değil..
Belçikalılarda, iğneden, ipliğe beraberlerinde ne var, götürmeye büyük özen gösteriyor..

ONLARINDA TATİL HAKKI!
Hele yan gişede, farklı bir tartışma var?
Bir başka Belçikalı, iki sevimli köpeği yanında, bir Aslan yavrusu dev köpeğini de Türkiye’ye götürüyor..
Vay anam, vay, demeyiniz!
Yaşamanın, bir başka türlüsü bu!
İnsanlar, sevdiklerinden ayrılmak istemiyor..
Her biri için ayrı, özel bir kafes satın alınmış ve sonrası, ver elini Türkiye..
Onlarsız, tatil olur mu?
Kızım ve damadım, bir haftalık İspanya gezisi sırasında, çok sevdikleri Charli adlı köpeklerini bize emanet bıraktılar..
“Köpek” deyip geçmeyiniz, sevdikleri için ağlamayı ihmal etmiyordu..
Gözler kapıda ve pencerede..
Charli ile bir hafta kalmak, alışık olmadığımız için bize zor geldi..
Sevimli mi, sevimli kerata..
Ta gözlerinin içine bakıyor,  kulaklarını dikip seni dinliyor..
O da, Türkçe sevdalısı..
Uzatmayalım, dün Antalya havalananıda bakaj beklentisini, yani sıkıntısını anlatmıştım..
Bu oflamalar ile poflamalar arasında, bakjlar geldi ama, birde bize sorunuz?

ANTALYA YOLCULARI?
Ya yabancılar?..
Otel paparasının yarısı gitti..
Saat 24.00 Oldu, bizler hala yollarda!..
Antalya hava limanı, çok dağınık geldi bana..
Uçaklar, sere- serpe yerlerde..
Körükler ise, boş?..
Niye yapılmışlar ki?
Sevgili Orhan ile Sinem’in düğünleri için Antalya yolundayız..
Ne kadar severim Antalya’yı bir bilseniz..
Akyazı Ortaokulu ve lisesinden Almanca öğretmenimiz merhum Turgut Altınküpe’nin memleketi Antalya..
1974 Yılında onun önerisi ile okul gezisi için geldiğimiz Antalya..
Manavgat, Düden şelaları aklımda..
Ya, “püfür, püfür baharda çiçek açmış portakal bahçelerine”, ne dersiniz?
Yerinde, yeller esiyor şimdi!..
“Antalya’da, betona yenik düşmüş!..”

KUŞ SÜTÜ EKSİK!

Dün, mutfak kültüründen, lezzetlerden söz etmiştim..
Sevgili Hamdi-Özgül Ulupanır’ın düğün evinde kurulan Halil İbrahim Sofrasında buluştuk, büyük, küçük..
“Kuş sütü” hariç, bir eksik yok..
Çaylar şirketten, vallahi!
Karaçalılık Köyü eski muhtarı bacanağım, ağabeyimiz Enver Öztürk baş köşede..
Bizim gibi Belçika’dan gelen iş insanı oğlu Yasin Öztürk ve kardeşleri, torunlar, kızlar, ablalar, yengeler, kim varsa, beraberiz..
Böyle istiyor, aile!..
Otele gitmek, yok!..
Ama yasakları, Akyazılı Doc. Dr. Mustafa Özer Ulukanlı ailesi bozuyor..
Öylede, böyle de güzel!..
İnsanın sevdikleri ile buluşmasının, “bir lokma, hırkada kanaatkar olması”, ne güzel..
“Bir bereket sofrası kuruldu ki, gelen yiyor,giden yiyor, bitmiyor..”
Misafir, berekei ile gelirmiş ya?
Kız ve oğlan tarafı buluştu, “kına gecesi” idrak edildi..
“Bir o yandan, bir bu yandan ve Erik Dalına” oynanmaz mı?
Hele Antalya’da,” Ada çiftetellisine” kim oynamaz..
Haydi, çiftetelliye!..
Gün içinde, “Konyaaltı plajlarına inmeden”, olur mu?
“Püfür, püfür Akdeniz rüzgarları” bekliyor bizi..
Dedim ya, karşıda Toroslar, gözetler sizi..

SAHİLDE İKİLİK?
Sahil, ikiye ayrılmış?
“Bir denize girenler, kıyı şeridinde keyiflerdeler, ya yeşil çim ve ağaç altındakiler?..”
Onlar, bizimkiler..
Uzaktan, yabancıları izliyorlar..
Ya kahvehaneler, barlar, restoranlar?
Eh müşterisiz değiller..
Unutmayınız, Eylül ayı..
Uzatmayalım, her işin başı sağlık!...
Yüce Mevla’m, “ağız tadı ile tatil, yaşamak, birliktelik, gelecek”, herkese nasip etsin..
Bu yüzü ile de sevdim Antalya’yı..
Yazımı mı?
Vallahi, komşu Ali Rıza efendinin evinde yazma imkanı buldum..
Teşekkür etmeden olmaz ya..
Bir de, sizlere..
Bunca yılldır, bizi takip eden, okuyanlara, Bizim Sakarya gazetesine gönül verenlere!..
Selamlar, saygılar Antalya’dan..
Yusuf Cinal yazıyor, 28 Eylül 2024