Bana ‘kapatılsın’ dediğim için hakaretler ettiğiniz Diyanet görevini yapmış olsaydı, tarikat ve cemaatler devlete sızmaz, mesela 15 Temmuz darbe girişimi olmazdı.

Diyeceksiniz ki Diyanet ne yapsın, Diyanet İşleri Başkanı iktidara karşı çıkabilir mi?

Çıkmıyorsa, bu dinen caiz değil diyemiyorsa, o zaten Diyanet İşleri Başkanı olamaz.

Bir başkan, örneğin faiz meselesinde olduğu gibi iktidar lehine kıvırıyorsa, bırakın başkan olmayı, arkasında namaz kılınmaz, namaz…

Bir insan Müslüman olduğunu iddia ediyor üstelik de itikadı Hanefi ise önce peygamberi sonra Ebu Hanife’yi örnek almak zorundadır.

Maalesef ki iktidar gücüne en çok da din adamlarının taptığı ve halkı bu konuda yönlendirdiği ve hatta ahkam kesip iktidara tabi olmayanları dışladıkları bir dönem yaşıyoruz.

Sorsan Müslümanız ama alakası yok!

Sorsan Hanefi Mezhebindeniz ama yine alakası yok.

Çünkü bugün yaşadıklarımızın İslam ile de mezhebimiz ile de alakası yok.

Bu tavır ne İslami ne Muhammedi ne de Hanefi bir tavır…

Bunu en iyi bilmesi gerekenler de din adamları ve Diyanet’in başı oysa…

Bazen diyorum İmamı Azam Ebu Hanife’yi hiç mi okumadılar. Ya da okudular da işlerine mi gelmedi?

Malumunuzdur mezhep önderimiz Ebu Hanife, siyasi alanda İslam’ın emir, hüküm ve ilkelerinin terk edilmeye, saltanatın ve Arap ırkçılığının güçlenmeye, nepotizm ve yozlaşmanın yayıldığı bir dönemde yaşadı.

İslam toplumuna hükmeden idareciler ama Allah’ın hükümlerinden ve adaletli yönetimden uzaklaşan, bunu örtbas etmek için ise gözle görülür ibadet ve ritüellere vurguyu arttıranların, alimleri kendi zalim yönetimlerini meşru göstermek ve halk tabanında itibar ve onay elde etmek için bir araç olarak kullanmalarına isyan etti.

Hiçbir idari ve siyasi görevi kabul etmedi, iktidarların dini kullanarak otoritelerini sürdürme oyunlarına alet olmadı.

Yaşanan bu ilkesizliğine karşı ulemanın bağımsız ve onurlu duruşunu korudu, despotizme boyun eğmeyerek, ferdi bir mücadele verdi.

Ebu Hanife, Emevi ve Abbasi döneminin ‘sivil itaatsizlik’ eylemini başlatan, ilmi ve malı ile destekleyen ve bunu canı ile ödeyen bir din adamıydı.

Şimdikiler yani O’nun yolundan gittiğini, O’nun mezhebine bağlı olduğunu beyan edip O’nun gibi yaşamayanlara bir katkı sunacağına pek ihtimal vermem ama en azından şimdikilere tabi olanlar, kime tabi olduklarını beki anlarlar umuduyla yazıyorum bunları…

Malumunuz, hapiste iken çorbasına zehir katıldı ve zehirlenerek şehit edildi, İmamı Azam…

Zehirlendiğini anlayınca, kendisinden geriye zindandaki öğrencilerine yazdırdığı meşhur vasiyetnameyi sevenlerine bıraktı.

Aktaralım ki belki bir Müslüman’ın aydınlanmasına katkımız olur.

Belki başkan ve müstakbel başkanlar dersini alır.

Ebu Hanife’nin, “Beni gasp edilmemiş bir toprağa gömün” cümlesiyle başlayan vasiyeti şudur;

Arap olmayan Müslümanların, anadilleri ile ibadet etmeleri meşrudur.

Bir insanının Mümin olduğunu ibadeti belirlemez.

Kimin cennete veya cehenneme gideceğini Allah'tan başka hiç kimse bilemez.

Beşeri ilişkilerde dindarlık ölçü değildir.

Namaz kıldırdığı için para almak helal değildir.

Din için toprak gasp etmek meşru değildir.

Arapça kutsal dil değildir, kutsal olan anlamdır.

Kur’an’a ve akla aykırı rivayetler, kaynağı ne olursa olsun reddedilir.

İslam'da evliya diye bir sınıf yoktur, Müminler Allah'ın evliyasıdır (dostudur).

Haram para ile hasenat (hayır)yapılmaz.

Zulüm yapan idareciye hediye verilmez, hediyesi alınmaz.

İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak farzdır.

İslam akıl ve vahiy dinidir. Aklı olmayanın dini de yoktur…

Şimdi, İmamı Azam Ebu Hanife'nin bu vasiyetine istinaden;

O’nun görüşlerine inanan, onun kurduğu itikadi, ameli ve ahlaki değerlere göre dini hayatını düzenleme iddiasında olan Müslümanlar olarak ve din adamı ve makam sahipleri olarak hayatımızı, yaşadıklarımızı, yöneticilerimizi ve yönetim şeklimizi, yöneticilerimizin halk ve kamuyla ve kamu malıyla ilişkilerini, kamu malını harcama biçimlerini, savurganlıklarını, şatafatlarını, hak-hukuk-adalet anlayışlarını ve hatta halka hitap şekillerini bile değerlendirmemiz gerekmiyor mu sizce de?

En başta da vizyonuyla misyonu uyuşmayan bay başkanın; ‘bu kutsal görevi layıkıyla yapamıyorum, istifa ediyorum’ demesi gerekmiyor mu?

Bizi niye uğraştırıyorsun be adam?