Türk Ulaşım-Sen Sakarya Şube Başkanı Ali Azem Fındık, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gaziantep konuşmasına atıfta bulunarak bir açıklama gönderdi.
“Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Gaziantep’te yaptığı konuşmada “TÜVASAŞ malum Sakarya’da üretim yapan yerli sanayimizin vagon sanayii konusunda önemli bir merkezi” diye şirketimizi tanımlamış ve ısrarla TÜVASAŞ adını kullanmıştır.
“Bir merkezimiz de tabii Eskişehir’de var” diyerek TÜLOMSAŞ ile TÜVASAŞ’ın bağımsız iki şirket olduğunu belirtmiştir.
Bilindiği üzere TÜVASAŞ, TÜLOMSAŞ ve TÜDEMSAŞ; 3 Mart 2020 tarihinde genel müdürlük statüleri ellerinden alınmak suretiyle birleştirilerek, TÜRASAŞ Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Yerli sanayimizin bu üç dev şirketi ise genel müdürlük statülerini kaybettiği için hızlı karar alma iradesinden mahrum kalmış ve idaresi Ankara’ya bırakılmıştır.
Tüm karar alma mekanizmalarının Ankara’da olması sonucunda bürokratik yük artmış, yerli sanayimizin gözbebeği olan bu üç şirket uzaktan kumandalı hantal bir yapıya dönüştürülmüştür.
Bu faaliyetler kimi çevrelerin dediği gibi sektörümüzde çığır açmamış, bilakis yüksek kapasite ile üretim yapan, şehrimize ve yerel sanayiye canlılık veren şirketlerimizin üretimlerinde yavaşlamaya neden olmuş ve bunun sonucunda ise maalesef zarar eden kurumlar haline dönüşmeye başlamıştır.
Sendikamız, yıllardır her platformda bu birleşmenin ülkemiz yerli sanayiine büyük bir kayıp yaşatacağını vurgulamıştır.
Hatta Sakarya’nın sivil toplum yöneticileri ile bir araya gelerek çalışma yapmış, bu birleştirme kararının oluşturacağı zararları Sn. Cumhurbaşkanı’na ve Sn. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı’na birer mektup yazmak suretiyle ifade etmiştir.
Sn. Cumhurbaşkanı’nın Gaziantep’te TÜRASAŞ yerine TÜVASAŞ adını ısrarla kullanması ve “yerli vagon sanayimizin önemli bir merkezi” ifadesinde bulunması; yıllardır TÜVASAŞ’ın genel müdürlük statüsünü geri kazanması gerektiğini vurgulayan sendikamızın çabalarının karşılıksız kalmadığına inanmamıza ve ümitlenmemize sebep olmuştur.
Anlaşılıyor ki bu birleşme kararı Sn. Cumhurbaşkanı’nın da içine sinmemiştir.
Sn. Cumhurbaşkanı’nın TÜVASAŞ adını ısrarla kullanarak vermiş olduğu olumlu demecinden de anlaşılacağı üzere TÜVASAŞ çalışanları her türlü raylı taşıtı üretecek bilgi, beceri ve tecrübeye sahiptir.
Seçim sürecinin başladığı bu hassas günlerde başta iktidar milletvekilleri olmak üzere tüm siyasilerin, sendikaların ve sivil toplum yöneticilerinin bu sürece müdahil olması ve üç güzide kurumun genel müdürlük statülerinin kaybolmasına neden olan bu yanlış karardan bir an önce dönülmesi hususunda Sn. Cumhurbaşkanı’nı doğru şekilde bilgi verilmesi hayati öneme sahiptir.
Unutmayalım ki TÜVASAŞ’a sahip çıkmak Sakarya’ya sahip çıkmaktır!”
* * *
Felaket kamplaştık…
İdeolojik, siyasal, mezhepsel, dinsel her anlamda ayrıştırıldık ve neredeyse finale yani tokuşturma noktasına getirildik. Bir kıvılcım bekliyoruz ki bizden olmayanı boğazlayalım…
Oldum olası, bu, önyargıların oluşturduğu kamplaşmada, dindar olduğunu iddia edenlerin başı çekmelerine bir anlam verememişimdir.
Tamam, dünyadaki bütün savaşlar din üzerinden harlandı, tamam hele ki son dönemde bazı gruplar dünyaya kafa kesme metotlarını itina ile gösterebildiler ama biz, Müslüman Türk milleti, böyle değildik. Bizim dini tebliğ metodumuz, emrolunduğu gibi yaşamamız, diğerlerine karşı hoşgörümüz farklıydı, ne oldu bize?
İslam’ı tebliğ ve temsil ettiği iddiasında olanların, şu son zamanlar da yedikleri herzelere bakıyorum da, bunlar hangi dinin dindarı acaba diye sormadan edemiyorum.
Ama asıl derdim, benden olduklarını, benim gibi düşündüklerini sandıklarımın tutum ve davranışları…
Yani kendi önyargılarım beni ne kadar ilgilendiriyorsa, dava arkadaşlarımın, yoldaşlarımın önyargıları, peşin hükümleri, bağnazlıkları ve taassupları da aynı derecede üzüyor, içimi acıtıyor.
Maalesef biz hep insanların kimliklerine bakarak yorum yaparız, kişiliklerine bakarak değil.
Ona verilen nüfus cüzdanında yazan bilgiler, kendi tercihi olmayan ırkı, rengi, cinsi, mesleği, kendi tercihi olan diyeyim ama bence olmayan -ki bu ayrı bir yazı konusu ve dini görüşümüz kendi tercihimizden çok atalarımızdan miras bence- dini, mezhebi tuttuğu takım, beğendiği lider, siyasi görüşü, onun hakkında hüküm vermemize yetip artıyor.
Bir başkasının bizim siyasi görüşümüzden olmasa da iyi bir insan olacağı ihtimalini bile aklımıza getiremiyoruz.
Hele bu önyargıyı dinimiz sebebiyle oluşturuyorsak, bu ayrı bir facia, büyük bir vebal…
Çünkü Müslüman sabit fikirli olamaz.
Müslüman; müsamahakâr (hoşgörülü), tüm görüşlere karşı açık olup tartışabilen, doğruyu yanlışı ayırt etmesini bilen, bir konuyu tüm detayları ile araştırıp okumadan, öğrenmeden körü körüne iddiada bulunmayan, hiçbir fikre, kişiye, topluluğa karşı ön yargıda bulunmayandır.
Her şeyden önce İslam, akıl, mantık ve hoşgörü dinidir.
Biz Müslümanlar olarak ön yargılarımızdan kurtulup daha kendi içimizde bu hoşgörüyü yakalayamıyorsak, sabit fikirle başka görüşlere karşı çıkıyorsak; İslam’ı diğer dinlere mensup olan kişilere nasıl anlatacağız? Nasıl tanıtacağız?
Hoşgörü dini olan İslam’ı böyle mi tebliğ edeceğiz? Bizler değil miyiz, önünden geçen Yahudi cenazesine saygı gösterip ayağa kalkan; hoşgörü ve merhamet sahibi Hz. Muhammed ümmeti?
Ne çabuk unuttuk kimin ümmeti olduğumuzu…