Kişi ve kurumlar misyonları ve iddiaları üzerinden uyarılır, eleştirilir.
Dün bu anlamda uyardık;
Şimdi, referansı İslam olduğunu iddia eden ve buna ancak içki ve sigara ile mücadele konusunda hissedebildiğimiz bu hükümetten beklentimiz, içki ve sigaradan çok daha ağır vebali olan “Nepotizm” ile mücadele etmesini beklemek hakkımızdır.
Çünkü İslâm kamu hukukunda ‘Nepotizm’ en ağır günah ve korkunç vebaldir.
Unutmayın ki İslam dininde şiar ‘Emaneti ehline vermektir!’ dedik.
Bu ülkede işsizlik en temel sorun. Her evde ortalama bir işsiz var. Genç işsizlikte Avrupa ve Dünya rekorları kırıyoruz. En acısı da ‘diplomalı işsizlik’ oranımız çok yüksek…
Bir toplumsal felakete doğru adım adım gidiyoruz. Sosyal patlamaların eşiğindeyiz.
Peki, bu kader mi? Değil…
20 yıl boyunca para betona, asfalta gömülünce sonuç kaçınılmaz olarak bu oluyor.
Sanayi yatırımı yapmayan, üretime dönük reel sektörü büyütmeyen, hizmet sektörüne yaslanan bir ülkede işsizliğin tavan yapması kaçınılmazdır.
İşi daha acı tarafı, birileri işsizlikten kırılırken, bir başkalarının nazire yaparcasına ikişer üçer maaş almaları ve Nepotizm yani yandaş-akraba kayırmacılığının alenen artmasıdır.
Her gün iktidara yakın birilerinin “ballı maaşlar” aldığı ortaya çıkıyor.
Yani birden fazla işe sahip.
Bir yerde yönetim kurulu üyesi, diğer yerde genel müdür hatta bazıları üç dört işi aynı anda yapıyor.
Daha doğrusu hiçbirini yapmıyor da, yapıyormuş gibi gösterilip üç dört yerden maaş alıyor.
Özellikle yandaş belediyelere has olan bankamatik memurluğu da cabası…
Muhalefet bu durumu “Nepotizme bağlı işsizlik” olarak değerlendiriyor ki çok haklılar.
Ülkemizde Nepotizm, bir sosyal, demokratik hukuk devletinde değil ancak ve ancak monarşilerde, hanedanlıkla yönetilen üçüncü dünya ülkelerinde görülebilecek seviyede arttı.
Kamuya yönelik istihdam ve atamalarda ehliyet, liyakat yani bilgi birikimi, tecrübe, kıdem, eğitim, böyle temel kabul görmüş kıstaslar yerine, iktidar partisinden referanslı olmak yetiyor.
Zaten insanların canı burnundayken, bir de bu eş, dost, akraba ve yandaş olmanın tercih edildiği atamalar aleniye dökülünce çıldırmamak işten değil.
Vatandaş, toplumsal adalet ve eşitlik duygusunun tahrip edildiğini görüyor ve burnundan soluyor.
Toplumda huzursuzluk yaratan atamalar ve görevlendirmeler yüzünden özellikle gençlerimiz geleceklerine olan inançlarını yitirdiler.
Nepotizm, toplumda ahlaki çürüme yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda liyakat, kariyer, yaratıcılık, çalışkanlık gibi değerlerin de çürümesine yol açıyor.
Sadece kamu değil, Nepotizm iç-dış her türlü yatırımın önünü kesecek seviyeye geldi.
İYİ Parti’nin aynı zamanda iş adamı olan milletvekili Lütfü Türkan anlatmıştı;
“Yurt dışında, Afrika'da bir yatırım yapmak istemiştim yıllar önce. Dünyanın önemli araştırma ve değerlendirme kuruluşu Deloitte'a 3 tane ülke verdim, dedim ki: Bu ülkeleri bir araştır; siyasi risk, pazar, sağlanan avantajlarla ilgili bir rapor getir. İki ay sonra gelen raporda karar verdiğimiz bir ülke vardı. Ülkenin İstanbul'daki başkonsolosuyla görüştüm, niyetimi anlattım. "Müsaade ederseniz ben Sanayi Bakanımızı İstanbul'a getireyim. Görüşür müsünüz?" dedi. Ne kadar hevesle yatırım bekleyen bir ülke diye çok mutlu oldum.
Sanayi Bakanı, genç bir hanım kardeşimiz geldi. Oturduk, konuştuk. Sunulan fırsatlar muhteşem; vergi indirimi, arazi, işçilerin sigorta primleri vesaire vesaire bir sürü avantajlar var. Hepsinde anlaştık. "Yerli ortak ister misiniz?" dedi. İsteriz ama yüzde 10'u geçmesin dedim. "Yok, daha yüksek olması lazım." dedi. Sektördense olabilir yani sektör olmayınca zor olur dedim. "Sektörden değil ama yüzde 50 olursa iyi olur, kolay olur." dedi. Bu bir grup mu yani bizim tanıdığımız, bildiğimiz bir grup mu dedim. "Bizim kralın kardeşi." dedi. Bakın, Sayın Bakan, ben bir şey söyleyeceğim. Ben bu yatırımı Almanya'ya yapmış olsaydım ve Merkel'in sanayi bakanıyla böyle bir konuşma yapsaydım Merkel'in sanayi bakanı bana "Merkel'in kardeşini ortak alırsan olur." der miydi? Hayır, demezdi.
İşte bu yüzden bize "üçüncü dünya ülkeleri" diyorlar ve işte bu yüzden yönetim şeklimiz tartışılıyor. Ve yine Türkan’ın ifadesiyle;
“Türk ekonomisi artık uluslararası literatürde tarif edilen bir ‘Crony Capitalism' olarak anılıyor. Yani ahbap-çavuş kapitalizmi.
Böyle bir ülkede ekonomiyi nasıl kurtarabilirsiniz? Bırakın SWAP anlaşmalarını böyle bir ülkeye bir cent bile sokamazsınız.”
Ve maalesef The Economist Dergisi'nin yayınladığı araştırmaya göre “Ahbap-çavuş kapitalizminde” dünyada ön sıralardayız.
Haliyle yabancı sermaye ya hiç yaklaşmıyor ya da çekip gidiyor.
Tek ve en önemli sorun; Devlet yönetimini ve kamusal hayatımızı kanser misali saran Nepotizm.
Tek kurtuluş çaremiz de bundan kurtulmak…