Insanları anlamıyorum; sevginin hayalini kurup biraz gösterildiğinde sıkılırlar, nezaketi övüp zorbalığa taparlar, deli gibi eleştirdikleri durumların başrolü olurlar, uzak durursun yabani derler, samimiyet gösterirsin yapay bulurlar; vazgeçersin bunu da sindiremezler; tuhaf!

Tuhaftır insanoğlu yaranamazsın kimseye, Mutluluğunu paylaşsan şımarık,
Mutsuz olup içine kapansan depresyonda Sussan kibirli, konuşsan geveze... Anlatmasan güçlü görünsen, olduğundan farklı görünmeye çalışıyor... Döksen içini acitasyon yapıyor... Güler yüzlü olsan hafif, Sert mizaçlı dursan burnu havada... Kendiyle barışık olan megolaman.. Kendiyle küs olan ağır vaka antidepresan... İnsanları sevsen suç Sövsen suç... Diyeceğim o ki, Söz konusu insanlar ise, O hamur çok su kaldırır, Onun sonu gelmez... Bana aşağıdan bakan bir Tanrı görür, Yukarıdan bakan bir zavallı görür, Tam karşısından bakan, kendini görür... Ama Toplumun bir çoğunda aptal ahlaksızlığı var. Ve böylelerinde vicdan oluşmaz. İyi ve kötü hakkında hiçbir öznel kanıya sahip değiller. Her zaman genel kanıları izliyorlar.
Sanki yapay zekayla donatılmış gibi; Saçma sapan katogarik tercihlerlerle hatadan uzak durabileceklerini sanıyorlar. Ulaşamayan, kıskanan arkandan konuşuyor, Başaramayan çamur atıyor, Yüz bulamayan sıfatlar yakıştırıyor. Manevi kodları bu çünkü, evrimlerinin son aşaması bencillik, hayata
bir bakış açıları yok, rezil bir standartın içerisinde kayboluyorlar...
Aslında yaşamlarına ve yaşattıklarına şöyle
bir bak :
Suçlular, suçlu olduklarını gayet iyi biliyordu, sonuçta bizi kendi korkularıyla korkutuyorlardı.
Çünkü artık kendileri dışında onların karanlık gerçeklerini bilipte onları haklayan hiçkimse kalmadı.
Edepsiz bir hayali hayat diye yaşarlarken, en hayasızlar bile yanlarında hayırlı kaldı...
Henüz algılarını bile düzgünce kullanamayan, yalana dilden prangalı, kör vicdanları menfaatlerine göre şekillenmiş mitolojik şamkat ruhluların anlamsız kararlarıyla kilitlenmiş, adaba ve mantığa aykırı bir çaresizliğin pençesindeydik şimdilik...
Kalbiyle bağlantısını koparıp Egolarına insanlık dışı tapan, kendini bile yönetemediği hayatta eksiksiz herkesi yönetmeyi kendine görev edinmiş,
kendisi olmayınca dünyanın dönmeyeceğini sanan, Tanrı psikolojisine bürünmüş hissiz, vicdansız ve obsesif bir bunağın;
özünü bile aşamayan monotonluk algısıyla kurulmuş sıkıcı bir hayalini yaşatıyor gibiydi sanki yaşam bize şimdilik; 
anlamsız, ruhsuz, huzursuz, hırslı, mutsuz ve gergin...
Saklamalar, keşfedilme tehdidi, bir yalanı binlerce gizli saldırıya karşı savunmanın korkunç zorunluluğu en fazla saniklarin canını yakar.
Ama Suçu Tanrıya atmayın boşuna
Çünkü "Kader" - mağluplar terminolojisinin gözde sözcüğüdür.....
Devasızlığa bir isim kadrosu bulmaya meraklıyızdır.
Kader, bizim kendi hareketlerimizin kötülüğüne kendi verdiğimiz bir isim.
Bütün çektiklerimizin sadece kendi sersemliğimizin sonucu olduğunu bilmek istemeyerek, kendimizi sorumluluktan kurtarmak
için uydurulmuş bir söz, görünmeyen bir suç ortağına yüklenen ağır yük...
Nefsine bahane uydurup, vicdanından beraat kararı alma çabası...
Kabul edin yada etmeyin ama geçmişinizin izi, karanlık hafızanızın derinliklerinde gizli,
Siz o yolları kendiniz seçtiniz, sizi kendi tercihleriniz bu yollara itti... 
Yani, bırakın şu süslü püslü ama özü puslu olumlamalarınızı bir kenara!
Ben, vaktinde bana; "yanlış yoldasın" diyenlerle nedense hep aynı sokaklarda karşılaştım...
Yolları mi düşmüştü, yoksa yolu mu şaşırmışlardı sormaya kıyamadım...
Kafaları hep öndeydi çok kalabalıklardı, tek tek saymaya fırsat bulamadım..
Utanmışlar mıydı, Yoksa saklanıyorlar mıydı? 
Bende tam olarak anlamlandıramadım..
Kötü yola düşmüş düşüncelerin bir ıspatı yoktur.
Sırf bu yüzden, vesikası olmayan herkes kendini namuslu
zanneder..
Ama Var ya!
Şu kısacık yaşamın dar sokaklarında dolanırken,
Elinizde tuttuğunuz o tutarlılık şemsiyesinin sizi ıslanmaktan koruyacağına itimadınız öyle tam ki;
Paçalarınızın çamur içinde kaldığını farketmiyorsunuz bile....
Bir Psikiyatrist: "Psikiyatriste gerçek hastalar gitmez, gerçek hastaların hasta ettikleri kişiler gider" demişti. Bu yüzden Gibson'u dinlemekte fayda var: "Kendinize depresyon ya da itibar kaybı teşhisi koymadan önce çevrenizdekilerin aşağılık insanlar olmadıklarından emin olun"
Ve Satre çok haklı
"Toplum Tedavisi Mümkün Olmayan Bir Hastalık"