Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler ulaşır. Müminleri de Allah'a salih amelleri ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur. (Fatır Suresi / 10)
İnsanı insan yapan, insanı güzelleştirip değerli yapan ve öteki canlılardan ayıran özelliklerin başında konuşma yeteneği yani dili geliyor.
İnsan olarak çoğu zaman öneminin farkında bile olmadığımız bu hasletimizle ilgili olarak, Yüce Allah; “Güzel sözler ve insanları bağışlama, sadakadan daha iyidir” buyurmaktadır.
İnsan diliyle hem kendini yüceltir, hem de başkasını.
Öyle ki insan, bin bir güçlükle ve zaman harcayarak, emek verip ter akıtarak çıktığı mevkilerden birkaç sözle düşebilir.
Nerede, nasıl konuşacağını düşünüp tasarlayamayan insan, çok sınırlı kullanması gereken bataryasını bitirip, lazım olduğu yerde güçsüz kalır.
Nice dostlukları bitiren, gönülleri fethedip nice düşmanları barıştıran, gücünü gönülden alan bir emanettir dil.
“Yumuşak sözler taş kalplere bile tesir eder” deyişi bu hakikate işaret eder.
Allah bir adama her şeyin tatlısını, yalnız dilin acısını verdi mi insan ne yapsa kâr etmez. Öylesinin sevimli, cana yakın olmasına imkân yoktur. Çünkü o dil ağzın içinde her dönüşünde can yakar, kalp kırar.
Dil yarası yaraların en derinidir derler. Doğru sözdür.
Kendini tutamayıp söylenen bazı kırıcı kelimeler öyle derin yaralar yapar ki, zamanla geçse de, açıldığı yerde izi kalır.
Dil yarası ruhun en gizli yerlerinde boyuna işler, bir türlü kapanmak nedir bilmez.
Hazreti Ali; Kılıçların açtığı yaralar iyileşir amma dilin açtığı yara iyileşmez, buyurarak bu hususa işaret etmiştir.
Boşu boşuna yapılan konuşmalar da kalbi katılaştırır. Ruhun dengesini bozar. Daima endişeye sebep olur. Kişiyi sürekli suçlu hissettirir. Değerini düşürtür ve bu değerini yeniden kazanmak için uğraşmasına, kendini yıpratmasına vesile olur.
Aynı zaman da kişilerin hayalleri üzerinde de etkilidir sözler. Düşünmeden söylenmiş bir söz gerçekten kendine inanmış bir kişinin hayatını anında değiştirebilir. Ümitsizliğe düşürebilir.
Bazı insanlar için ‘ağzından bal akıyor’ derler. İşte bu ağızdan akan bal, tatlı dilin balıdır. Güler bir yüz, tatlı bir dille tamamlandığı zaman, insana bütün kapılar açılır.
Büyüklerimiz “Gönüllerin anahtarı yumuşak huy ve yumuşak kelimelerdir” demişlerdir. Gerçekten dilin, tatlı dil olmak şartlarıyla açamayacağı kapı, çözemeyeceği düğüm yoktur. İnsanlar başkaları hakkındaki ilk hükümlerini yüzlerine bakarak verirler, sonra da konuşmasına… Gönüller onunla fethedilir.
İslâm adabının, gereği olarak tatlı konuşmak ve güler yüzlü olmak zorundayız.
Peygamber Efendimiz de “Tatlı dil sadakadır” buyurmuştur.
Güzel söz, sahibini Allah rızasına kavuşturan, nimet içinde bırakan, fazilet ve iyilik türü bir haslettir.
Unutmayalım ki “Ona ancak güzel sözler yükselir” (10/3) emri doğrultusunda güzel sözler Rabbimiz katına yükselecek ve zamanı gelince bize mükâfat olarak geri dönecektir.
İnsan konuştuğunda hayrı konuşarak, dilini güzelliğe alıştırmalıdır.
Güzel konuşma Allah’ın tüm semavî dinlerde talep ettiği yüce bir meziyettir.
Güzel bir ahlâka sahip olan kimse, herkesle güzel görüşür, onların sevgisini kazanır. Onlarla birlikte olmaktan ve hoş sohbetler yapmaktan memnun kalırız.
Güler yüzlü insanlardır ki içeriye girdiklerinde güneş gibi yüzlerinden ışıltı eksik olmaz. Girdikleri yeri aydınlatırlar.
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” derler. Tatlı dil ve güler yüzle gönüller fethedilir. Önemli olan da gönülleri fethetmek değil midir?
“Firavun'a gidin, çünkü o, azdı. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.” (20/43-44)
Öyleyse müminlerin müminlere daha yumuşak söz söylemeleri gerekmez mi?
Omzumuzda hep teftiş halinde iki müfettiş var, ağızdan çıkan her söz hayır veya şer olarak yazılıyor. Söylediğimiz muhakkak doğru olmalı. Bir söz söylerken, hem kendimizin, hem karşıdakinin ahretini düşünerek konuşmalıyız.
İnancın yumuşak ikliminde bir meltem yumuşaklığına çevirmeliyiz sözlerimizi.
Masum gönüllerin cellâdı değil, yüreği kırgın olanların doktoru olmalıyız.
Yaralı gönüllere Hızır gibi yetişip onların kırgınlıklarını gidermeliyiz.
Yaralarına söz merheminden sürüp gönlümüzden akıp giden ve kelimelerle harmanlanıp, dövülüp şekillenen manevî iksirimizle onları iyileştirmeliyiz.
Bakın bu hususta Hz. Ömer ne diyor;
“Ey Kâbe seni bin sefer yıksam yine yapabilirim. Ama kırık bir kalbi asla!”
İşte bu derece zor durumda olan kırık bir kalbi eğer onarabilirsek artık Hakk'ın sevgili kullarından olduğumuza inanabiliriz.
Çünkü bir hadis-i şerifte şöyle diyor; “Gerçek mümin, elinden ve dilinden başkalarının zarar görmediği kişidir.”
“Dilim… Ettin beni dilim dilim” demeden önce dikkatli olmamız gerekiyor.