İçişleri Bakanı, “Kimse ‘nerede bu devlet?’ demedi” sözleriyle, afet sonrası anında yetiştikleri üzerinden iktidarı savundu.
Meseleye, afet olduktan, ölen öldükten, yıkılan yıkıldıktan, yanan yandıktan sonrası için bakarsak evet doğru… Mesele cenaze kaldırmaksa, mesele moloz kaldırıp çevreyi temizlemekse, mesele aç açık kalanlara yardım etmekse yine doğru.
Kaldı ki bizzat ‘öleceksen bu iktidar döneminde öl kardeşim, cenaze hizmetleri mükemmel’ diyenlerdenim.
İyi de her şey olup bittikten, ölen öldükten sonra mı başlar devletin görevi?
Her afet sonrası, ‘nerede bu devlet’ dememiz yeterli mi?
Olayın öncesini, tedbirleri, önlemleri de kast ederek ‘neredeydi bu devlet’ diye ve ‘nerede bu devlet’ yerine ‘nerede bu iktidar/hükümet’ diye sormamız gerekmiyor mu?
Bakıyorum da devlet çoktan oradaymış…
Devlet aklı görevini yapmış, bir raporla bu dere yatağında yapılanmayın demiş.
Devleti temsil eden ve devlet aklının sözcüsü olan Kaymakam, bu tomrukları buraya koymayın demiş.
Ama iktidar-hükümet yani yürütme dinlememiş.
Uydu fotoğrafı da apaçık gösteriyor ki, biz suyun yatağına sahip çıkmışız, işgal etmişiz ve kendisine ait olanı geri almış.
Bu durumda yapılaşmaya izin veren, uyarılara kulak tıkayan devlet mi oluyor yoksa yürütme yani iktidar mı?
Sel baskınının gerekçeleri her ne kadar doğa koşullarının yanı sıra, doğanın katledilmesi su yataklarının daraltılması, baskın tehdidindeki derelere konutlar yapılması olsa da burada bir büyük kusur daha var; Tomruk deposu…
İzlemişsinizdir, vatandaşın deyimiyle S400 füzesine dönüşmüştü tomruklar, koçbaşı gibi vurduğu yeri deviriyor, evleri, köprüleri, otomobilleri, paramparça ediyordu.
Dedim ya devlet aklı uyardı ama iktidar dinlemedi ve Orman Genel Müdürlüğü ve özel şirketlere ait tomruklar, çay yatağına izinsiz olarak taşındı.
Devlet aklı egemen olsun diye çırpınan kaymakam İsmail Saymaz’a anlattı;
Ayancık ilçesinin eski Kaymakamı Çağlayan Kaya, Orman İşletme Müdürlüğü’nün derenin kenarında izinsiz şekilde tomruk deposu kurduğunu tespit etmiş.
Selde yıkıcı etkiyi arttıracağı için depoyu dağ yamacına taşımak istemiş ancak muhtarlar ve köylüler “Kaymakam ekmeğimizle oynuyor” diye ayaklanmışlar.
Bakın neler anlatıyor;
“Ayancık’ta sel riski olan bölgeleri tespit ettim. Dönemin valisine rapor olarak götürdüm. 1963’te Ayancık tamamen bitmiş selden. Daha sonra 70’lerde, 81’de, 92’de ve 2012’de sel olmuş. ‘Binaların kaldırılması lazım. Risk içeriyor. Selde yıkıcı etkiyi arttıracak’ dedim. Burada tomruk deposu da geçiyor.
Dedim ki siz dere yatağına tomruk deposu yapmışsınız. Neye göre yaptınız, belgesini çıkarın. Belge çıkaramadılar. Ne Devlet Su İşleri’nden izin almışlar, ne Acil Afet Durum Genel Müdürlüğü’nden, ne de valilikten… İzin yok. İşin tuhaf yanı: 2012’de sel geçiriyor Ayancık. Adamlar 2014’te tomruk deposunu izin almadan koymuşlar. Bunun üzerine ‘Dağ yamaçlarında ağaçların az olduğu yerler tespit edelim, depoyu taşıyalım’ dedim. Üç yer tespit ettim.
Orman İşletme Müdürü; köylüleri, çalışanları ve muhtarlara ‘Kaymakam ekmeğinizle oynuyor, tomruk deposunu Boyabat’a taşıyacak' diyor. Her gelene anlatmak zorunda kaldım. Dayanamadım. İki gün sonra 71 muhtarı toplayıp görüntülü brifing verdim. 2012 yılının sel felaketi, 1963 yılının fotoğrafları… Dedim ki, tomruk deposunu Boyabat’a taşımayacağız. Yenikonak’ın göbeğine, selin olduğu yere izinsiz tomruk deposu yapılmış. Yerini de gösterdim. ‘Tam dağ yamacındaki bölgeye taşıyacağız' dedim. Ayancık’ın ekmeğiyle niye oynayalım? İkna edemedim. İyi bir linç kampanyası başladı. Tarih, 22 Aralık 2017. Toplantıyı bitirirken şöyle dedim muhtarlara: Eğer tomruk deposu taşınmazsa, umarım Ayancık felaketle daha karşı karşıya kalmaz. Yok eğer kalırsa da tomruklar köprüleri yıkıp Ayancık’ı bitirdiği zaman, bugünü not edin.
Dediğim şekilde müdahale edilse üç köprü yıkılmazdı. Derenin kenarındaki pazar yeri ve sanayi sitesi yıkılmazdı. İlçe merkezine tomruklar girip binalara hasar vermezdi. Bu çalışmalarımızın hepsi kaymakamlığın arşivinde mevcut. Tabi selin yıkıcı etkisi vardır. Tomruklar bu etkiyi iki üç katına çıkarır. Ayancık’ın Sinop merkezle bağlantısı kesildi. Bunu sağlayan üç köprü vardı. Üçü de yıkıldı.”
Soru ve sorun şu;
Tomrukların kaldırılması için mücadele eden eski Ayancık kaymakamı, rantiyenin baskısıyla tayine zorlanmasaydı, binlerce tomruk Ayancık'ın üzerine füze gibi yağar mıydı acaba?..
Sözün özü; Kaymakam yani devlet oradaymış aslında, kaymakam yani devlet görevini yapmış, hükümet yapmamış.
Sonuç ortada…