Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bundan 15 ay önce ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklarken, konuşmasıyla yüreğimize su serpmiş, bize ‘adaletin’ tecelli edeceği sözünü vermişti.
Malcolm X’e atıfta bulunarak; ‘Ben gerçeğin peşindeyim, kimin söylediği önemli değil; ben adaletin peşindeyim, kim için veya kime karşı olduğu önemli değil’ sözleri bizim için bir teminattı adeta…
Sonra ne mi oldu?
9 amaç, 50 hedef, 393 faaliyetten oluşan ve 2 yıl içinde uygulanacak bu plan da kağıt üzerinde kaldı.
En başta da “hâkim ve savcılara coğrafi teminat sağlanması” sözü…
Son HSK kararı ile yargı mensuplarının ‘davalarda takındıkları tutuma’ ve talimatlara uygun davranmalarına göre yer değiştirdiklerinin onlarca örneğini gördük.
Bunlardan bir tanesi de Kaşıkçı Davası’nda iktidarın talimatına uygun davranmayan yargı mensubu…
Kahramanmaraş’a adeta sürgün edildi ve bugün yarın meleğini bırakacak…
Kamuoyunun gündeminde ise bu adaletsizlik değil, Kaşıkçı’nın katili Muhammed bin Selman’ın ülkemizi şereflendirmesi var.
Selman, yine bizzat iktidar kanadının ve haliyle yandaş basının iddiasıyla, Kaşıkçı’nın İstanbul’un ortasında parçalara ayrılıp eritilerek yok edilmesinin sorumlusu!...
Hakkında söylenen bütün sözler yutulacak ve bu katil şimdi devlet töreni ile karşalanacak.
Neler neler dediler, hatırlatalım;
Erdoğan; “Bu vahşi cinayetin tüm sorumluları ortaya çıkartılmadan ne İslâm dünyasının ne de dünya kamuoyunun tatmin olması mümkün değildir.
Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir.
Bizim partimizin adı adalet. İkincisi kalkınma ve bir devlet veya liderler adalet üzere ayakta dururlar. Eğer adalet yoksa çökmeye mahkûmdurlar.
Türkiye her zaman olduğu gibi adaleti savunmaya devam edecek, buradan taviz veremeyiz… Gelinen noktada Cemal Kaşıkçı cinayetini örtbas etmek, yok saymak mümkün değildir…”
İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli;
“Tüm oklar Veliaht Prensi işaret etmektedir.
Elbette Kaşıkçı cinayetinin tüm yönleri süren soruşturma vasıtasıyla aydınlığa ve açıklığa kavuşturulacaktır.
Tam tersi durum Türkiye’nin egemenlik haklarına hakaret ve hürmetsizlik sayılacaktır.
Suç mahalli Türkiye’dir. Yargı sahası da Türkiye olacaktır.
Suçlular mutlaka hâkim karşısına çıkarılmalıdır.
Çıkarlarımız ve cüzdanımız uğruna köle olmaktansa, istiklalimiz ve istikbalimiz için kara toprağın koynuna gönüllüce girmeye hazır ve kararlı büyük Türk Milletiyiz.”
Bir de yandaş basını temsilen Yeni Şafak Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’ün kulaklarını çınlatalım;
“Suud Veliahtı Muhammed Bin Selman ve BAE veliahtı Muhammed Bin Zaid, bütün coğrafyaya Türkiye düşmanlığını yayma rolünü üslenmiş bu iki kontrolsüz adam, Cemal Kaşıkçı olayının doğrudan sorumlularıdır.
Emirler, talimatlar, kararlar ikisi tarafından verilmiş, kaçırma ya da cinayet onların talimatları doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.
Muhtemelen İsrail ve Mısır istihbaratına da bu iş için yüklü para ödenmiştir…
ABD ve İsrail’le anlaşıp Kudüs’ü, Filistinlileri satan, Mekke ve Medine için gizli anlaşmalar yapan, bölgesel savaş için her türlü provokasyonu üstlenen, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı hastalık haline gelen bu iki isim, terör destekçiliğinden, örtülü operasyonlardan, cinayetten, adam kaçırmadan, savaş suçu işlemekten suçlanmalı, yargılanmalıdır…
Coğrafyamız bu iki kişiyi durdurmalıdır. Çünkü onları durdurmak ABD ve İsrail’i durdurmaktır…
Selman ve Zaid’in şımarıklığı, gözü dönmüşlüğü ‘para ile her şeyi yaparız’ aptallığı aslında kendilerini vuracak. Bence sonları hiç iyi olmayacak…
‘Erdoğan’ı devirme ihalesi’ onlara çok pahalıya patlayacak…”
Şimdi bu ziyareti, Karagül’ün ‘para ile her şeyi yaparız’ aptallığı cümlesinin altını bir kez daha çizerek değerlendirelim.
Evet, ‘para ile her şeyi yaparız’ aptallığı maalesef Türkiye’de karşılığını buldu.
Bunun bir aptallık olmadığını bütün dünya gördü…
Şimdi bütün bunların para için yapılmadığına beni ve haliyle kamuoyunu ikna etme şansları var mı? Yok…
Demek ki katil prens aptal değilmiş…
Demek ki öyle davranırken bildiği ve güvendiği bir şeyler varmış…
Nitekim ‘diyet’ ödeyecek denilen katil törenle karşılandı ve hatta tevafuk mu bilmem bir de kendisine jest yapıldı.
O jest, Cemal Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan’a devredilmesine karşı çıkan hakim Nimet Demir’in, Prens’in ziyaretine 48 saat kala İstanbul’dan Kahramanmaraş’a gönderilmesidir bence…
Bahçeli ne diyordu; Çıkarlarımız ve cüzdanımız uğruna köle olmaktansa, istiklalimiz ve istikbalimiz için kara toprağın koynuna gönüllüce girmeye hazır ve kararlı büyük Türk Milletiyiz.”
Demek ki pek de öyle değilmişiz!