Padişahın biri, patlıcan musakkayı çok sevmiş.

Yahu bu ne güzel bir taamdır, ömrümde böylesini yemedim der demez veziri, patlıcanı övmeye, patlıcanın faziletlerini anlatmaya başlamış.

Saray mutfağı, nasılsa padişahımız efendimiz çok seviyor diye her gün patlıcan musakka yapmış.

Birkaç gün sonra, artık gına gelmiş ki, bu ne iğrenç bir taamdır, kaldırın şunu sofradan deyince, bizim dalkavuk da başlamış patlıcanı kötülemeye; Aman sultanım çok haklısınız, nesini beğenirler, nasıl yerler bir türlü anlamış değilim vallahi!

Diğer vezir, padişahın olmadığı bir yerde sormuş; Yahu! Geçen hafta patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkartırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Hayırdır?

Bunu bilmeyecek ne var demiş vezir; Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum.

Şurası muhakkak ki kendini dava adamı sananların büyük bir kısmı, davanın falan değil liderin/şeyhin/efendinin/genel başkanın adamı ve haliyle yalakası…

Nasıl ki her insanın bir duruşu, çizgisi, hayata ve olaylara karşı bir fikri var ve günü birlik değişmiyorsa, insan organizasyonlarının da hele ki söz konusu ideoloji ve dava ise öyle olması gerektir.

Biz de öyle olmuyor maalesef…

Lider veya genel başkan alıyor mikrofonu ‘bundan sonra bir aradayız’ diyor, dinleyenler alkış kıyamet…

Bir süre sonra aynı salon, aynı insanlar, aynı lider ‘ayrılıyoruz’ diyor, yine almış kıyamet…

Aradan bir hafta geçiyor, aynı ortam aynı kişiler ‘beraberliğimiz sürecek’ diyor, ayakta alkışlamalar falan…

Patlıcan güzeldir, hoştur, ben seviyorum, siz de sevin diyor alkış!

Patlıcan kötüdür, yemeyin diyor alkış!

Vezir en azından açık açık beyan ediyor ‘ben patlıcanın dalkavuğuyum’ diyor.

Bu dalkavuklar, dalkavuk olduklarını da inkar edip, kendileri gibi düşünmeyenlere saldırıyor.

Bir süre öncesine dönersek;

Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye’deki darbe girişiminin finansörüydü.

Libya’da Türkiye’nin karşısındaki güçlerin arkasındaki destekti.

Dünyanın her yerinde Türk askerine kurşun sıkanların parasını ödeyendi.

Suudi Arabistan’la el ele vermiş Türkiye’yi bölmeye çalışandı.

Türkiye’de AK Parti iktidarını düşürmeye çalışandı.

Yani, düne kadar Birleşik Arap Emirlikleri en büyük düşmandı.

Bizim de sövmemiz, tenkit etmemiz isteniyor, sövmeyene devletin ve partinin haini gözüyle bakılıyordu

Ama şimdi…

Birleşik Arap Emirlikleri ile yakınlaşma başladı ve bizden de yakınlaşmamız, onları sevmemiz bekleniyor. Yahu ne oldu da diye sormamız bile suç.

Öyle ya ‘sen liderden, reisten, genel başkandan daha iyi mi bileceksin, otur yerine hain!’

Üç beş gün önce bize, patlıcanın faziletlerini anlatır gibi, Türk askerinin mutlaka Afganistan’da bulunması, Kabil Hamid Karzai Havalimanı’nı ‘’işletmesi’’ ve bölgeden kesinlikle çekilmemesi gerektiği anlatılıyordu.

Buna karşı çıkanlar yine hainlik ve düşmanlıkla suçlanıyordu.

Bunun milli bekanın gereği olduğunu iddia eden yancılar, Afganistan’da bulunmamız gerektiği üzerine hamaset yapıyordu.

Eğer Afganistan’daki askerlerimizi çekersek Anadolu tehlikeye düşecekti.

Vazgeçtik…

Askerimiz çekilmeye başladı ve muhtemelen bugün bu çekilme bitecek, Afganistan bataklığından çıkacağız.

E ne oldu. Tehlike sürüyor mu?

Bu bir yemek, gömlek veya çorap seçimi değil ki siyah yerine beyazı tercih edesiniz. Bu bir politika yahu, bu bir ülkenin tavrı, duruşu, kırmızı çizgisi…

Dönmek bu kadar kolay mı?

Hadi size kola geliyorsa da biraz yandaş yalakalarınızı düşünün, dönmekten başları döndü garibanların!