Dünyanın en eski mesleği fahişelik derler sonra da dalkavuklukmuş…
Bizim bugün, güç önünde eğilen, büzülen, amuda kalkan, yalaka tipler için kullandığımız dalkavukluk bir meslekmiş meğer…
Dünyanın bütün saray ve saraycıklarında sultanların, kralların ve ileri gelenlerin, o dönemde başka imkânlar olmadığı için vazgeçemedikleri bir eğlenceymiş aynı zamanda…
Tıpkı fahişelik gibi, ancak erbabınca ve profesyonelce yapıldığında anlamı olan, başkaları tarafından yapıldığında haliyle hoş karşılanmayan bir meslek…
Bizde, 1.Mahmut döneminde dalkavukların “Devletli, inayetli, merhametli efendim. Kimsesiz dalkavuk kullarınızın arzuhalidir” diye başlayan bir dilekçe Osmanlı arşivlerinde mevcut.
Dalkavuklar, dönemin otoritesine verdikleri dilekçeyle, ölçüyü kaçıranlara karşı nizam istiyorlar;
“Her sene Ramazan-ı Şerif geldiğinde, İstanbul’da, davetli davetsiz iftarlara gideriz. Ulemanın, ricali devletin ve sair büyüklerin, mevki sahiplerinin sofralarında çeşitli nefis yemekler, şerbetler, her türlü reçeller, tavukgöğüsleri, helvalar, kaymaklı baklavalar, ekmek kadayıfları, süzme aşureler, hoşaflar yer içeriz; üstüne göbek tütünü ve kahve ile ikram görürüz. Lakin içimizde bazı terbiyesizler bulunup edebe uymayan hareket ve tavırlarıyla velinimetlerimiz efendilerimizi gücendirmekte, zararı da hepimize dokunmaktadır. Dalkavukluk sağlam bir nizama bağlanmazsa cümlemizin açlıktan öleceğimiz aşikârdır.”
Dilekçenin ekinde de “dalkavuğun çalışma tüzüğü ve ahlak ilkesi” var:
“Dalkavuklar kibar ve rical huzuruna girdiklerinde etek öperler. Oturacakları yer, tırabzan yanındaki küçük minderdir.
Vazifeleri, hane sahibi olan zatın mizaç ve tabiatına uygun küfürlerden gayretle sakınmaktır. Hane sahibi ne söylerse, fevkalâde yardakçılıkla tasdik edecekler ve asla aykırısında söz söylemeyeceklerdir. Verilen ihsanı gizlice alacaklardır”
Dilekçenin son bölümünde de istenen “asgari ücretler” sıralanıyor;
“Dalkavuğun burnuna fiske vurma 20 para, başına kabak vurma 30 para, yüzünü tokatlama 30 para, oturduğu yerden aşağı yuvarlama 30 para, merdivenden aşağı yuvarlama 180 para, kuyruğu dışarıda kalmamak üzere bir fındık sıçanını ağzına kapatma 400 para...”
Evet, kralların yanındaki soytarının karşılığıymış bizim dalkavuklar…
Ama şu farkı gözden kaçırmamak gerek, bizimkiler belli bir tarifeye göre çalışıyorlar, örgütlü ve padişaha isteklerini sıralayacak kadar da cesaretliler o dönemde!
Bugün ise kayıt dışılar, ücret yerine başka birtakım ihsanlar (mevki makam ihale türünden) karşılığında ve daha büyük çıkarlar için çalışıyorlar.
Dalkavukluk, dünyanın en eski ve her devirde geçerli mesleklerinden biri…
Dalkavuklar tarihin hiçbir döneminde işsiz kalmadılar. Ancak ne kadar revaçta olurlarsa olsunlar, uzun süreli itibar da görmediler.
Eskiden dalkavukluk çok zor zanaatmış ama…
Mesela, Yunan tarihçilerin kaydına göre bir zamanların Habeşistan imparatorları savaşta kollarını, bacaklarını, gözlerini kaybedince saray dalkavukları da aynı uzuvlarını kestirir ve tıpkı imparator gibi kör, çolak, yahut topal olur, böylece imparator hazretlerine sadakatlerini ispat ederlermiş.
Allah korusun, bu sadakat gösterisi bugün de sürseydi Ankara'nın ne hale geleceğini düşünebiliyor musunuz?
Bir fark daha;
Günümüzde dalkavukluk bir meslek olarak icra edilmiyor artık…
Aksine mesleğin, ya da makamın teminatı olarak kullanılıyor.
Ve bir sıkıntı;
Dalkavukluğun bağımsız meslek olduğu yıllarda dalkavuklar büyük bir tehlike teşkil etmiyormuş.
Ne de olsa lider dahil herkes dalkavuğu tanıyor, davranışlarını ve sözlerini ona göre değerlendiriyormuş…
Ne yazık ki günümüzde dalkavukluk resmen meslek sayılmaktan çıkıp makam-mevki muhafazasının teminatı oldu, işler karıştı.
Artık liderler çevrenin ne zaman dalkavukluk yaptığını, ne zaman samimi kanaatini açıkladığını kestiremiyor.
Bu yüzden de hatalar zincirinin sonu gelmiyor.
SÖZÜN ÖZÜ; Dalkavukların mesleki örgütlenmeleri güzel ama başka meslek mensuplarından oluşan sözde sendikaların dalkavukluğa soyunması büyük bir ayıp…