Keşke ‘Yunan kazansaydı, saltanat yıkılmaz, halifelik kaldırılmazdı’ düşüncesinde olan hainlere sorarsanız; ‘Atatürk cumhuriyeti emperyalistler sayesinde kurdu’ derler.

Ve mesela, Atatürk haçlı zihniyetine saygısından dolayı İstanbul’u değil Ankara’yı başkent yaptı gibi saçma sapan iddiaları da vardır.

Birincisi, bizim Cumhuriyetimiz, emperyalizme karşı verilen bir bağımsızlık savaşı sonrasında ve bizzat emperyalizme rağmen kuruldu.

Başta İngilizler olmak üzere bütün haçlı artıkları, saltanatın ve hilafetin devamından yanaydı.

Yanaydı çünkü, emperyalistler her daim bir milleti ve o milletin iradesi ile yönetilen bir ülke yerine, gerekirse satın alıp kullanabilecekleri ve kontrol edebilecekleri bir sultan, kral, diktatör veya halifeyi savunagelmişlerdi.

İngilizler İstanbul'u işgal ettiklerinde Son Osmanlı Mebusan Meclisi'ni basarak milli irade ile saltanat arasındaki tercihlerini ortaya koymuşlar, Ankara'da açılan TBMM'yi etkisiz hale getirmek için her yolu denemişlerdi.

Nitekim Sevr Antlaşması'nda da saltanat ve hilafet kaldırılacak, Cumhuriyet ilan edilecek diye bir madde olmadığı gibi tam tersine Osmanlı saltanat ve hilafetinin devam edeceği; sultanın İstanbul'da oturacağı belirtiliyordu.

Yani, bizim yobazların iddia ettiği gibi İngiliz emperyalizmi, Türkiye'de saltanatın, hilafetin kaldırılmasına, Cumhuriyetin ilan edilmesine taraftar değildi.

Gelelim başkent meselesine…

İngilizler, Ankara'nın başkent yapılmasını hiç istemediler.

Lozan’da uzun süre direndiler. Cumhuriyetin başkentini boykot ettiler.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'ye atanan İngiliz büyükelçileri Ankara'da değil, İstanbul'da oturdular.

Cumhuriyetin ilanından iki yıl sonra, 1925'te, İstanbul'da 18, Ankara'da ise sadece 5 ülkenin temsilciliği vardı.

İngiltere'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı kurduğu direniş cephesi ancak 1928'de çöktü. Birçok ülke büyükelçiliğini Ankara'ya taşıdı. İngiltere de 6 yıl direndikten sonra 1930'da büyükelçiliğini Ankara'ya taşıdı.

Demem o ki tarihi fesli şebeklerden değil bizzat kaynaklarından öğrenmemiz gerekiyor. Bu yüzlerce kaynaklardan bir tanesi de İstanbul İngiliz Yüksek Komiser Vekili Henderson’ın 20 Kasım 1923'te Lord Curzon'a yazdığı rapordur.

Diyor ki; “Bugünkü Büyük Millet Meclisi beklenmedik biçimde sahneden çekilmedikçe Ankara yıllarca başkent kalabilir. Hatta bu meclisin sahneden çekilmesi bile, saltanat diriltilmedikçe, mutlaka İstanbul'a geri dönüleceği anlamına gelmez.”

Şimdi kimler saltanat destekçisi olup başkentimizin Ankara olmasını istemiyordu, anlayabildik mi?

Cumhuriyeti küçümsemek kimsenin hakkı da haddi de değildir.

10 yıl gibi kısa sürede demir ağlarla örülen bir Türkiye'yi, her tarafında fabrikalar kuran bir Türkiye'yi, uçak fabrikasının 1926 yılında temelini atan Türkiye'yi, 8 yıl sonra Kayseri'den kalkan ilk uçağın Ankara'ya indiği bir Türkiye'yi, 1940'lı yıllarda dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisi olan Türkiye'yi Cumhuriyete borçlu olduğumuzu bilmemek nankörlüktür.

Fiskobirlik'i, Toprak Mahsulleri Ofisi'ni, TARİŞ'i, çiftçinin kara gün dostu olan kurumları nasıl görmezden gelmek, ideolojik körlüktür.

Anlaşılan o ki bu arkadaşlar, Cumhuriyetle yarışamadıkları için Cumhuriyete düşmanlar!

İşte bu düşmanlık yüzünden Cumhuriyetin kuruluş yıllarıyla bu dönem arasında çok büyük farklar var.

Mesela; O yoksullukla mücadele eden o onurlu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı'dan miras kalan her borcu son kuruşuna kadar ödedi. Peki, bunlar ne yaptılar? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni borç batağına sürüklediler.

Onlar büyüme ve kalkınma için kimseye el avuç açmadılar; bunlar da şimdi kapı kapı dolaşıyorlar, acaba bir yerlerden para bulabilir miyiz diye. Öyle bir noktaya getirdiler ki, borcun faizi ana parayı geçmiş durumda.

Cumhuriyeti kuranlar, yani gerçekten de bu ülke için mücadele edenler yolsuzluklarla mücadele ettiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 3 kişiyi Yüce Divan'a gönderdiler. Asla yolsuzluklara izin vermediler. Bunlar bu parlamentodan yolsuzluklarla mücadele yapılmasın, savcı soruşturma ve kovuşturma açmasın diye yasa çıkardılar. Bunlarla Cumhuriyet mukayese edilir mi?

Onlar her kuruşun hesabını millete veriyorlardı, bunlar ise lüks ve şatafat içindeler. Bırakın hesap vermeyi, bize hesap ver diyen vatandaşa hesap soruyorlar ‘sen bana nasıl hesap sorarsın’ diye.

Onlar, yani Cumhuriyet'i kuran yiğit insanlar Türk Lirası'nın değerini korudular, bunlar ise Türk Lirası'nı yerlerde sürünür hale getirdiler. Türkiye'yi kendi ülkelerinde, kendi ülkesinin parasıyla değil de yabancı parayla kendi vatandaşından borçlanan bir düzeni inşa ettiler.

Onlar devlette liyakatli kadroları hep istihdam ettiler ve adalete asla gölge düşürmediler.

Dolayısıyla o Cumhuriyet ile bu Cumhuriyet arasındaki farkın yegane sebebi Cumhuriyetle arası hoş olmayanlardır.

Kusur, Cumhuriyet rejiminde değil, bunların Cumhuriyeti uygulayış biçimindedir…