Özgür Özel’i severim. Söz konusu CHP genel başkanlığı ise de neden olmasın derim. Tabi ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun hakkını yemek istemem ama muhalefetsizlikten şikayet edenlere de tavsiye ederim.

Yıllardır takip ediyor, konuşmalarını arşivliyor, hatta yazılarımda alıntılar yapıyorum.

Örnek babından bugün TBMM’deki son konuşmasından bir özet aktarmak isterim.

16 Nisan rejime kasteden Anayasa değişikliğinde muhalefet “hayır” oyu kullandı, “evet” oyu neleri kaldırdı, biliyor musunuz? Gensoruyu kaldırdı, güvenoyunu kaldırdı, sözlü soruyu kaldırdı, bakanı bu koltuktan kaldırdı. Biz “Otursunlar.” dedik, biz “Bakan olsun ki millet, yasama yürütmeden hesap sorsun.” dedik; siz “Hayır, olmayacak.” dediniz.

Bugün, AK PARTİ, Cumhurbaşkanı Yardımcısı gelse, görüşmeleri renklendirse, zenginleştirse… Siz, o Anayasa’da, o bakanı oradan kaldırdınız, siz yürütmeyi buradan kopardınız; siz tek adamın “Benim ve atadıklarımın bu Meclise, bu kürsüye sadece yemin etmek için gelme…” Bütçe zamanı gelip burada zaman zaman hadsizce müzakereler etme ama günü geldiğinde sözlü soruyu yanıtlama, günü geldiğinde hesap verme, verilen gensoruda burada partileri dinleyip kendini savunma hakkı yok, “Ben bilirim, ben seçildim, gerisine beş yıl boyunca kimseyi karıştırmam.” diyen saray aklı işte, sizi karşınızdaki boş sandalyelerle selamlıyor. Sizin eseriniz… Ancak bu millete bunu siz çektirdiniz, siz yaptırdınız.

Seçimden önce gençlere… Sadece gençleri okuyayım: “10 gigabayt internet…” Nerede? Yapmadan gittiniz. “Telefon ve bilgisayarda vergi muafiyeti…” Onları katladınız, vergilerini artırdınız. Kamuya ilk atamada mülakat kalkacaktı, yapmadan sırra kadem bastınız.

Her toplum kesimi için böyle ve maalesef bir gerekçe: “Ek bütçe lazım.” Niye? Hepimizin bir kez daha başı sağ olsun “Asrın felaketi, deprem felaketi, onun için ek bütçe lazım.” Ondan önce de torbaya 800 milyar bütçemsi maddeler koymuşlar, toplam 1,9 trilyon ilave para. Kimden? Memduh amcadan, Sadriye teyzeden, Abdullah enişteden, Hasan'dan, Ayşe’den, Rabia'dan, Fadime'den; hepsini topluyorsunuz.

Gerekçe? “Asrın felaketi deprem.” Aynı yerden bakıyorsunuz, maliyeti, depreme gidecek para 527 milyar lira yani yüzde 27’si depreme, geri kalanı sizin iş bilmez, liyakatsiz ya da seçim ekonomisine dayalı kötü yönetiminizin sonundaki borçlara. 4 liranın 1 lirası -Allah gani gani helal etsin- depremzedeye, geride kalanlarına, şehrin kaldırılmasına; dörtte 3’ü, yüzde 75’i bu saray rejimine gidiyor ve saray rejimi özetle şöyle söylüyor: “Ben yaptım, ben ettim, ben yedim, hesabı garibanlar ödesin.”

Biz bu garibana hesap ödeten, bu yoksulu bir kenara iten, seçime sadece birkaç ay kala onun bir şekilde oyunu alıp ondan sonra yok sayan anlayışı kökünden reddediyoruz. Bakın, “Oylar çalındı, çalınmadı.” tartışması vardı; “Sandıklara sahip çıkabilecek mi muhalefet?” Sandıklardan oy çalınıp çalınmadığına şunu söyleyeyim: Evet, oylar çalındı ama sandığa girdikten sonra değil, sandığa girmeden çalındı. Nasıl çalındı? “Evet, yoksulsun, güvencesizsin, işsizsin, geleceğinden endişelisin ama tehlike büyük, arkama geçmelisin.” Bir beka sorunu… Sonunda “Eğer, onlara oy verirsen teröristler gelir, onlara oy verirsen din elden gider, bayrak iner ve ezan susar.” diyerek insanların açlığına, yokluğuna, yoksulluğuna rağmen ama montaj videolarla ama bütün televizyon ekranlarından düpedüz yalan beyanlarla ama vicdansızca, ahlaksızca olduğu biline biline tekrarla, tekrarın gücüyle bunu yaptınız.

Gün oldu utanmadan “Domatesin fiyatına bakma, bir mermi ne kadar?” dediniz. Bunu Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’e “‘Butter’ ‘butter’ diyor anneler. Alman çocukları tereyağı istiyor, beslenemiyorlar; zayıf bir kuşak yetişiyor.” dediklerinde, diyor ki: “Alman çocuklarının tereyağına değil Alman tanklarının gres yağına ihtiyacı vardır.” Çocuğun tereyağını tankın gres yağına gösterip de oy toplayan zihniyete de yazıklar olsun.

Ve “Biz gidersek ezan susar, bayrak iner, din elden gider, devlet gider.” Şimdi ne oluyor?

Toplandık, bunu söylediğiniz o teröristeler sabah ezanını okuyan müezzinin hakkını savunmak için buraya gelmişler, günde 5 vakit camiye namaza giden emekliye attığınız kazığı dile getirmek için buraya gelmişler, sınır boyunda nöbet tutan uzman çavuşun, uzman erbaşın hakkını aramak için buraya gelmişler.

Her gün madenlerde 3 vardiya ölüme inip çıkan işçinin de pandemiden bu yana “Hakkın ödenmez.” deyip bir türlü hakkını ödemediğiniz sağlık emekçilerinin de çocuklarına et alamadı diye kemik alıp kemik suyuna bir şeyler yapmaya çalışan annenin düğümlenen gırtlağına da ya da KOBİ de olsun, kendi şirketinde olsun, bu kötü ekonomik yönetiminizden dolayı iflasa sürüklenip hayatın bir tarafında ölümle kalım arasında, iflasla şeref arasında gelip giden küçük esnafın da hepsinin vebalini oy aldığımız, oy aldığımız ve analarının ak sütü gibi helal oylarıyla bizi buraya yollayan, iktidar olamadığımız için kızan, bu zamları yapmayacağımızı bilen, yoksulu kayıracağımızı bilen, kimsesizin kimsesi olacağımızı bilen, bize inanan, güvenen ama sizin sandığa atılmadan çaldığınız o oylarla, o saçma sapan TRT’sinden Anadolu Ajansına kadar devletin her imkânını, atadan, dededen, Atatürk’ten kalan kurumları istismar ederek ve Anayasa’ya aykırı, kanunlara aykırı bir şekilde manipüle ederek yaptığınız seçim döneminden sonra başımız dik kardeşim, dimdik ayaktayız; kimsesizlerin kimsesiyiz, yoksulların yanındayız, işsizin yanındayız, kadınların, gençlerin yanındayız. Bu memlekette sizi müzakeresiz kimseyi kale almayan, kimsesizlerin kimsesi olmak için; yoksulların yenilen haklarını savunmak için; esnafından memuruna, çiftçisinden emeklisine, bize oy verirken bugünler olmasın diye bize oy verip buraya yollayanların haklarını sonuna kadar savunmak için; tatil yapanların keyfini bundan sonra da sıkça kaçırmak için, tatil yapamayanların, karnını doyuramayanların, çocuğunun yüzüne bakmakta zorlananların, esnafın önünden geçemeyip arka sokaktan dolananların haklarını aramak için buradayız. Mecliste mücadele edeceğiz, sokakta mücadele edeceğiz, meydanda mücadele edeceğiz, Akbelen'de de Silivri'de de mücadele edeceğiz.