GÖZBEBEĞİMİZ Diyanet İşleri’nde karnından konuşan çok hoca var… Bu hocaların birçoğu fırsat buldukça toplumun dinamiklerini zehirleyecek, inancına, millet olma duygusuna ket vuracak vaazlarda bulunuyor.

Maalesef ki, maalesef; mevcudiyeti 100 binleri çoktan aşan koskoca Diyanet ordusu, bu eblehlerin çıkışına sessiz kalıyor…

Ona keza, 600 kişilik Millet Meclisi’nden hiçbir vekil, bakan, ya da siyasetçi bu söylemlere tepkisini koymuyor…

Durum öyle olunca da, meydan bunlara kalıyor… Cuma vaazları bile bazı hocaların politik, siyasi ve ayrıştırıcı bir dil kullanmasına sahne oluyor…

Bu böyle, nereye kadar gidecek?

Bu ayrıştırıcı dil kullanan -sözüm ona- hocalara kim “Dur” diyecek?

KİM BU HALİL KONAKÇI?

Yazıya konu olan İstanbul’un Pendik ilçesindeki Uluçınar Camisi İmamı Halil Konakçı’nın şuursuz söylemleri…

Önce ne dedi Halil Konakçı, ona bakalım:

Halil Konakcı, sosyal medya paylaşımında, "Hatay’ın çoğunluğu Arap’tır. Kürt ve Arap kardeşlerimiz var orada. Hâlâ da öyle... O zaman da öyleydi. 1938’e kadar Fransız işgalindeydi. 'Sınırın içinde mi kalsın dışında mı kalsın' tartışmaları vardı. Ezan yasağı 1932’de geldi. Fransızlar, ezanı Hatay’daki Müslüman köylerinde, camilerinde yasaklamadılar. Yine Fransız işgalindeki Hatay merkezinde, köylerinde ezan 'Allah-u ekber' diye okundu 1938’e kadar. 1938'de Hatay Türkiye topraklarına katıldığında ilk yapılan iş ezanın yasaklanması oldu. Yani Fransız'ın yapmadığı zulmü bu topraklarda yaptılar" demişti.

İYİ PARTİ ŞİKÂYET ETMESE…

Bu zırvalara, İYİ Parti’nin şikâyeti ile Diyanet İşleri inceleme başlattı… Bunu da yazının bir kenarına not edeyim…

Bir kere Hatay, 1939’da katıldı Türkiye topraklarına… Orası Fransız işgali altındaydı… Açıklananın tam tersine, Fransızlar, çoğunluğu Müslüman olan halka hayatı zehir ediyordu.

Camilerde ezan okumak, topluca bir yerlerde oturmak bile yasaktı. Cemiyetler, düğünler, Fransızların izni olmadan yapılamazdı…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Hatay bizim milli davamızdır. Bu bölgeyi mutlaka topraklarımıza katacağız” demiş, lakin bu kozmopolit şehrin Anadolu topraklarına katılışını görememişti.

Lakin, alt yapısını hazırlayıp gitti asırların lideri…

Neticede, Birleşmiş Milletler nezdinde oylama (pilebisit) yapıldı ve ezici bir oy çokluğu ile Hatay, 1939’da Anadolu toprağı oldu.

DİYANETİMİZ UYUYOR MU?

Diyanet İşleri, tam da bu tip çatlak sesleri bastırmak, insanlara doğru bilgileri, doğru kaynaklardan ulaştırmak için vardır.

Bir düşünün…

Ülkeyi tarikatlar bir ağ gibi sarmış…

Yetişen nesil, kendi ülkesine, kendi Cumhuriyetine ve bu özgür vatanı bizlere emanet eden atalarımıza düşman…

Hiçbir tarikat ehli, Cumhuriyetin değerlerine, bu ülkeyi kurmak için şehit düşen, gazi olan insanlara saygı duymuyor! Cumhuriyeti kuranlara her fırsatta göndermelerde bulunuyor!

Çünkü birçoğunun kuruluş sermayesini ya Yahudiler ya da İngilizler sağladı da, ondan… Karınlarından konuşmaları da bundan…

Diyanet ise, bu tip insanlara, bu ülkenin bütçesinden aylık veriyor…

Facianın büyüklüğüne bakar mısınız?

GENÇLİK DİNDEN SOĞUMAYA BAŞLADI!

Sokakta insanları çevirin ve sorun… Zor değil, basit İslami bilgileri…

Şahadeti…

Namaz kılmayı…

Boy ve namaz abdestini almayı…

Birkaç namaz süresini…

BİL-Mİ-YOR-LAR!..

Sebebini sorduğunuzda da;

“Bu işi bilen, dini kullanan, ağızlarından “Allah, Muhammed, Peygamber…” laflarını eksik etmeyenlerin durumunu görüyoruz…

Tam tersine, ülkeyi onlar soyuyor…

Tam tersine, küfür ve şiddet dilini onlar kullanıyor…

Tam tersine, onlar çalıyor, onlar çırpıyor, torpilin âlâsını onlar yapıyor…

Eee… Biz niye inanalım?”

İşte durum bu kadar vahimdir…

Siz, sayıları 120, hatta 130 binlerde olan koskoca Diyanet İşleri; siz derin bir uykudasınız… Memleketin gençleri, ısmarlama hocalara ve tarikat şeyhlerine emanet!..

Hiç böyle olmasaydı, “Ben Peygamberim” diyen İskender Evrenasoğlu’nun cenazesine binlerce insan katılır mıydı?

İslam’ın gerçek kaynağı Kuran-ı Kerim’den ve Peygamberimizin Sünnetlerinden yola çıkarak, bu genç beyinlere nakşetmek değil midir Diyanet’in görevi?

Öyle ise… Bu ülkenin cezaevleri niçin dolup taşıyor…

Öyle ise… Bu ülkede hâlâ cinayetler niçin işleniyor…

Öyle ise… Bu ülkede mahkemeler neden dolup taşıyor…

Öyle ise… Bu ülkede tecavüzler, çocuk istismarları ve 6 yaşında nikâhlar niçin yapılıyor?

Sizler hangi hizmet karşılığında Devlet’ten maaş alıyorsunuz?

Bir Diyanet mensubu hoca, nasıl, “Hatay Türk toprağı değil” diyebilir?

Ahlak… Dini eğitim… Dürüstlük… Çalmamak… Çırpmamak… Öldürmemek… Kötü yollara sapmamak… Haram yememek… Velhasıl; özünde iyi insan olmak…

Dinimiz de esasen bunu istiyor.

İşte bütün bunların sorumlulukları siz Diyanet mensuplarının üzerinizdedir, bilesiniz…

Kalın sağlıcakla…

****************************

ANLAMLI SÖZ

“Şefkatte, merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmekte, gece gibi ol.

Keramette, cömertlikte akarsu gibi ol.

Asabiyette, ölü gibi ol.

Tevazuda, toprak gibi ol.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol…”

Mevlana Celaleddin Rumi

****************************