YAZIYA başlık olan cümle, merhum Mehmet Akif Ersoy’un, “Zulmü Alkışlayamam” adlı manzum eserinden alınmıştır.

910 kilometrelik bir sınırımız olan güney komşumuz Suriye’de tam anlamıyla bir zulüm yaşandı. Geride kalan 23 yıllık Beşar Esad dönemindeki uygulamalar, bu güzel ülkenin insanlarını hallaç pamuğu gibi sağa sola fırlatıp attı.

Biliyorsunuz yurt dışında bulunan Suriyeli sayısı, Suriye’de yaşamaya çalışanlardan daha fazla idi.

Diktatör Esad’ın devrilmesiyle Suriye’de oluşan bu yeni tabloda yerini almak isteyen Suriyeliler, ağır ağır ülkelerine dönmeye başladı.

Hiç kimsenin, Suriye’deki malını, mülkünü, yuvasını bıraktığı gibi bulamayacağı da bir gerçek…

Sözde yalancı “Arap Baharı”ndan sonra adeta cadı kazanına dönen bu topraklarda oluşan irili ufaklı terör örgütleri, insanlık dışı ne gerekiyorsa, onu yaptı.

Bir yanda diktatör Esad yönetimi, öte yanda farklı terör örgütlerinin arasına sıkışan masum Suriyeliler çareyi başka ülkelere sığınmakta bulmuştu.

SIRA PKK&PYD’NİN KOVULMASINDA

Şimdi Suriye’de hızlı bir şekilde toparlanıp, bir devlet için olması gereken müesseselerin, kurumların yeni baştan teşekkülü, çöken altyapının tesisi, harabeye dönen binaların yenilenmesi ve biten tarım sektörünün canlandırılması için büyük bir atılım ve güç birliği gerekiyor.

Ve bütün bunların olabilmesi için ülkede bulunan petrol gelirlerinin bu ülkenin imarında kullanılması elzemdir.

Diktatör Esad pılını pırtısını toplayıp Rusya’ya sığındı, lakin ülke topraklarının yarısına yakını şu anda PKK ve PYD kontrolünde…

Üstelik petrol kuyularının çoğu da bu bölgede bulunuyor…

HTŞ yönetimi ise, ülkedeki tüm terör odaklarına “En kısa sürede ülkemizi terk edin!” diye talimatı verdi. Şu andaki PKK&PYD yapılanması bu talimatı üzerine alınmamış gibi, işgal ettikleri topraklarda hükümranlığını sürdürüyor.

ŞİMDİ YENİDEN YAPILANDIRMA ZAMANI

Şu andaki pozisyonda Suriye’nin güney ve batı sınırlarında bir İsrail tehdidi sürerken, doğu sınırlarında ise PKK&PYD yapılanması aynen devam ediyor…

Suriye’deki bu devrimin gerçekleşmesinde büyük rolü olan Türkiye ise, tek parçalı bir ülkenin tesisinden yana… Bunun için de öncelikle Fırat’ın doğusundaki terör yapılanmasının sonlandırılması gerekiyor.

HTŞ lideri Ahmet El Şara, “Ülkedeki tüm yabancı unsurların ve eski Suriye ordu mensuplarının silahlarını Milli Savunma Bakanlığı’na en kısa zamanda teslim etmesini bekliyoruz” tarzında bir açıklama yaptı.

Türkiye, HTŞ yönetimi ile öncelikle kapalı olan Büyükelçilik binasını tekrar açtı, göndere ay-yıldızlı bayrağımızı çekti.

Önce MİT Başkanı İbrahim Kalın, akabinde de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Suriye’ye önemli ziyaretler gerçekleştirildi.

Belki bugün, yarın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da buraya bir ziyareti söz konusu olacaktır.

Dünya kamuoyunun bakışları ve alacağı tavırlar karşısında Türkiye’nin bu çıkışı, aslında, “Durum bakalım... Burası benim yanı başımdaki komşum. Bu topraklarda bir şey yapılacaksa, yeni bir yapılanmaya gidilecekse, önce bizim onayımız gerekir. Bu olay önce Suriye halkını, sonra da Türkiye’yi ilgilendirir…” tarzında bir yaklaşım sergilemiş oldu.

YIKMAK KOLAY, YAPMAK ZOR!

Yine merhum Akif’in başka bir şiirinde anlatmaya çalıştığı gibi, onarım çok zor olacak;

“Hani gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen, iki kazma kürek, iki de ırgat gerek.

Ancak, hadi gel yapalım şunu geri desen, bir Sinan, bir de Süleyman gerek…”

Yıkmak, talan etmek her zaman inşa etmekten zordur. Daha kötüsü ise yıkarken inşa ettiğini sanmak da büyük bir gaflettir.

Suriye’de son 13 yıl içinde bunlar yapıldı…

Ülke baştan sona kadar tarumar olurken, diktatör Esad mülküne mülk katıyor ve bu mülkünü parça parça dış ülkelere taşıyordu.

Suriye son 13 yılda bu hale geldi. Lakin onarmak için en az 25-30 yıl gerekiyor. Burada en büyük iş yine Türkiye’ye düşüyor.

Fakat özellikle ekonomide, hukukta, sağlıkta ve eğitimde büyük sıkıntılar çeken Türkiye, güney komşusuna bu şartlarda nasıl yardımcı olacak?

Burada yine en büyük iş, uluslararası örgütlere, BM’ye, Dünya Bankası’na ve ekonomisi güçlü ülkelere düşüyor.

Onlar sermayelerini koysun, Türkiye de iş gücünü, bilgi ve birikimini… Belki bu yapılır da bir konsensüs sağlanırsa, Türkiye’deki “işsizlik” sorununa da bir derece katkı sağlanmış olur.

BİNAYI YAPTIN, YA İÇİNDEKİLER?

Elbette ki bir devlet bütün teşekkülleri ile çökmüş durumda… Önce geçici bir hükümet, sonra ülkede yaşayan tüm etnik ve dini yapıları kapsayacak adil bir anayasa, devlet olmanın gerekli kurumları…

Hukuk, sağlık, eğitim, yeniden yapılandırılma ve her türlü terör faaliyetlerinden ülkeyi arındırma.

İşte Türkiye’ye asıl bu alanda büyük görevler düşüyor. Burada aktif ve yapıcı bir rol oynayamazsak, kuzuyu, -ona büyük bir iştiha ile bakan- kurtlara teslim etmiş oluruz.

Emperyalizmin bu topraklardaki hedeflerini daha önce de anlatmıştık. Tüm bu emperyal yapılanmalara karşı oluşturulacak kararlı, hukuk ve insani değerleri merkeze koymuş bir yönetim, ülkede -geç de olsa- gerçek bir bahar havası estirecektir.

Zaten nüfusu 20 milyonu aşan Suriyelilerin istediği de budur… Kendi ülkelerinde, kendi topraklarında “var olma” mücadelesi vermek…

Yazıyı, yine Mehmet Akif’in başlığımıza konu olan şiiri ile tamamlayalım:

“Kanayan bir yara gördüm mü, yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, tekme yerim…

Adam, aldırma da geç git, diyemem; aldırırım,

Çiğnerim, çiğnenirim; hakkı tutar, kaldırırım…”

 

***************

ANLAMLI SÖZ

“Bir de kuşlar var hâkim bey… Her şeyin başı onlar… Onlar özgürlüğü koyuyor insanların kafasına…”

AHMET ARİF

***************