MİLLETİ millet yapan unsurlardan belki de en önemlisi kullandığı dil zenginliğidir… Çünkü dil ile düşünür, dil ile konuşur, dil ile geleceğimizi kurgular ve dil ile kendimize bir dünya oluştururuz.

Ve Atasözlerimiz arasında dilin önemini vurgulayan çok söz vardır:

·        Bir dil dokuz boğumdur…

·        Dilim, giydirir bana kilim…

·        Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim.

·        Dil ola kese başı, dil ola kese savaşı…

·        Dillerini yitiren uluslar, ulusallık bilinçlerini de yitirir…

·        Söz ağızdan çıkmadan önce üç kapıdan geçmelidir. İyilik, nezaket ve lüzum…

Dil konusunda ünlü düşünürler de anlamlı sözler söylemiş. Bunlardan birkaçını da vereyim:

-“Dil değerlendirir insanı, onunla mutluluğa erer. Dil değerden düşürür insanı, dili yüzünden başı gider.”

HUSUF HAS HACİP

-“En anlamlı bakış, bir çift ıslak gözde saklıdır. Çok şey anlatır; çünkü dil bağlanır, yürek konuşur.”

MİLAN KUNDELA

-“Başka dile uymaz ananın sesi, her sözü ararsan vardır Türkçesi.”

ZİYA GÖKALP

TÜRKÇE EN ZENGİN DİLLER ARASINDA

Çok zengin bir dilimiz var. Kökeni çok eskilere dayanan diller, zamanla başka dillerden de etkilenip zenginlik kazanırlar. Aslında yeryüzünde saf dil kalmamıştır…

Belki hala ücra köşelerinde, kendi başına yaşayan klanlar ya da kabilelerde sade dil bulunabilir. Çünkü onların dili, yalnızca kendi aralarında konuştuğu bir dildir…

Araştırdım, sordum…

Türk Dil Kurumu’nun kaynaklarına göre şu anda dilimizde dolaşan, konuşulan kelime sayısı tam 616 bin 767 imiş…

Fakat bu kelimelerin önemli bir bölümü de yabancı dillerden Türkçeye geçmiş, zamanla Türkçeleşmiş kelimelerdir. Çünkü milletlerin birbirleriyle alışverişi gibi diller de başka dillerle etkileşim içine girerler…

İşte günlük hayatta en çok kullandığımız televizyon, radyo, jenerasyon, asker, kompitür gibi… Onlarca, hatta yüzlercesini sayabiliriz. Şimdi, Arapçadan dilimize gelen “asker” kelimesini Türkçemizin içinden çıkarabilir miyiz? Ya da televizyon ve jenerasyon gibi…

Karşılıklarını mutlaka bulursunuz dilinizde lakin dil zorlamayla gelişmez. Toplumun büyük bir kesimin kabul ettiği ve kullandığı kelimeleri de Türk Dil Kurumu doğru olarak kabul ediyor.

MÜHİM OLAN KAÇ KELİME İLE KONUŞTUĞUNUZ

Evet… Dilimizde 616 bin 767 kelime var ama biz kaç kelime ile konuşuyor, kaç kelime ile düşünüyor ve geleceğimizi kurguluyoruz… İşin en önemli tarafı budur aslında.

Günlük hayatta kullandığınız kelime sayısı ne kadar çoksa, düşünce ufkunuz da o kadar gelişmiş ve ileri seviyede demektir. Bu konuda yapılan bir araştırma işin gerçeğini sergiliyor aslında. Bu konuda yapılmış ciddi bir araştırma sonuçları, Türk vatandaşlarının dil kullanımındaki geri kalmışlığını apaçık sergiliyor!

Üniversite mezunu bir vatandaşın kullandığı kelime sayısını ülkelere göre vereyim:

Bir İngiliz vatandaşı 96 bin kelime ile kendini ifade edebiliyor.

Bir Alman 93 bin…

Bir Fransız 88 bin…

Bir Finlandiyalı 40 bin…

Bir üniversite mezunu Türk vatandaşı ise 11 bin kelime kullanabiliyor günlük hayatta.

Ve bu kullanılan kelime sayısı aslında o vatandaşın kültür, bilgi, birikim ve bilim seviyesini de belirliyor.

DİLİN ZENGİN OLSA NE YAZAR?

Türk dili eski ve son derece zengin bir dildir… Bu konuda mutabıkız… Lakin bu zenginliği kullanamıyorsak ne ifade eder? Oysaki bir insanın zekâsı, bilgi ve birikimi, kültür düzeyi sadece ve sadece kullandığı kelime ile sınırlıdır.

Bir insan, kullanmadığı, anlamını bilmediği bir kelime ile düşünemez ki?

Durum bu kadar vahimken, bir de özellikle internet âleminde dilimizi kısaltan, anlamını kısırlaştıran ve çoraklaştıran yeni versiyon gençliğimiz var…

Ve bu gençlerin sayısı da öyle az da değil; milyonlarla ifade ediliyor.

Mesela “evet” demiyor, “Ok” diyor. “tamam” demiyor, “tm” diyor, “teşekkür” demiyor, “tşk” diyor, “aleykümselam” demiyor, “aks” demekle ve yazmakla yetiniyor…

Gördünüz mü zengin dilimizin geldiği noktayı?

Neticede az düşünüyoruz, sığ düşünüyoruz, az konuşuyoruz, kısa konuşuyoruz; düşünce ufkumuz da buna göre sınırlı kalıyor!

Şimdi bir Türk genci, bu kadar az kelime, bu kadar az terkip ve bu kadar az deyimle, hele hele kitap dünyasına bu kadar uzak konumuyla hangi alanda hangi aşamayı kaydeder, hangi çalışmayla dünya literatürüne girmeyi başarır?

OYSAKİ DİNİMİZİN İLK EMRİ “OKU”

Ne garip değil mi? Hocalarımız yıllardan beri “gavur” diyor ama ben elin gayrimüslimi diyeyim; evet elin gayrimüslimi okuyor, araştırıyor, icatlar yapıyor. Ezcümle, bir yabancı ülke vatandaşı hayatı kolaylaştıracak, modernleştirecek ve daha ileriyi düzeye taşıyacak eğitim sistemlerine ulaşırken, bir Türk vatandaşı, kendine sunulan ve son derece kısıtlı bir dil sistemiyle ilim tahsili ediyor…

Bir İskandinav ülkesi, yani İsveç, Norveç, Finlandiye vatandaşı yılda ortalama 25 kitap okuyor…

Bir Japon vatandaşı aşağı yukarı yine bu miktarda…

Avrupa’da bu oran 20 civarında… Amerika’da ise ortalama 16 kitap…

Bizde yani bir Türk vatandaşındaki oran ne biliyor musunuz?

Yılda bir kitabın yarısı…

Düşünebiliyor musunuz? İlk emri “oku” diye başlayan bir dinin mensubu olan Türkiye’de okuma sayısı yerlerde sürünürken, bir Avrupa vatandaşı yılda ortalama 15-20 kitap deviriyor…

Ve bütün bunlardan sonra “Avrupa bizi kıskanıyor” öyle mi?

Avrupa senin nereni, hangi özelliğini kıskansın be?

İlmini mi, adaletini mi, modern yaşantını mı, dürüstlüğünü mü, maddi ve manevi zenginliğini mi, hangisini?

Geri kalmışlık kıskanılacak bir şey mi?

*************

ANLAMLI SÖZ

Önümüzde iki yol var: Ya uyanıp dilimizi koruyacağız ya da iki nesil sonra Türkiye diye bir ülke, Türkçe diye bir dil kalmayacağını kabul edeceğiz! Seçim sizin…

OKTAY SİNANOĞLU

*************