Önce şunu söyleyeyim ki enflasyon durdurulmadıkça maaş artışlarının hiçbir önemi yok. İsterlerse yüzde 100 versinler, ücret artışının ömrü en fazla üç aydır. Hükümet enflasyonu ve en başta gıda enflasyonunu durduramadıktan sonra geriş boş.

Gelelim tepkilere…

TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay basın mensuplarına yaptığı açıklamada, resmi tekliflerinin 9 bin lira olduğunu belirtmiş, bu rakamın kabul edilmesi durumunda imzayı atacaklarını, aksi halde masaya oturmayacaklarını söylemişti.

Öyle de yaptılar.

Gerçi 500 liralık fark pek de öyle ortamı germeye değer bir rakam değildi ama netice de sendikamsı bir tavır gösterdiler diyelim.

TÜRK-İŞ, asgari ücretin açıklanmasından sonra karşı çıkışının ve şerhinin gerekçelerini şöyle aktardı;

“TÜRK-İŞ, bugünkü mevcut sosyal ve ekonomik şartlarda, 2023 yılı için belirlenen asgari ücretin, çalışanların aileleriyle birlikte geçim şartlarını karşılamadığı görüşündedir. Kamuoyunun beklentisi de giderilmemiştir. Asgari ücretin yürürlükte kalacağı dönem boyunca meydana gelecek fiyat artışlarının gerisinde kalması söz konusudur. Ücretli çalışanların satın alma gücü bu nedenle azalmaktadır. Çalışanların satın alma gücünü koruyacak tedbirler uygulanmalıdır. 

Asgari ücret çalışmalarında işçi kesimi öncelikle 'Çalışanların kendileri ve aileleri için insana yakışır bir gelir' elde etmeleri için çaba göstermiştir. Ancak bu talebimiz dikkate alınmamıştır. Yaklaşımımız işveren ve hükümet temsilcileri tarafından dikkate alınmış olsaydı, işçi kesiminin de onayıyla asgari ücretin oybirliğiyle tespit edilmesi ihtimali ortaya çıkabilirdi. 

Asgari ücreti belirleme çalışmaları sadece ücretli kesimi değil toplumun tümünü yakından ve doğrudan ilgilendirmektedir. Kamuoyunun beklentisi maalesef karşılanmamıştır. Özelikle sendikasız işçilerin önemli bir bölümünün temel meselesi olan asgari ücretin işçi kesiminin savunduğu ilkeler çerçevesinde karara bağlanması, ülkemiz çalışma hayatı açısından önemli bir açılım sağlayacaktı. 

Anayasada asgari ücretin tespitinde 'çalışanların geçim şartları' göz önünde bulundurulması hükmü yer almaktadır. Ancak TÜİK bu konuda bir çalışma yapmaktan kaçınmıştır. 

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda görev yapan işçi temsilcileri, bu görüş ve düşüncelerle çalışmalara katkı yapmış ve asgari ücretin bu çerçevede belirlenmesi için çaba göstermiştir. Ancak, bilimsel, objektif yöntemler ve güvenilir verilerle tespit edilen taban ücret olması gereken asgari ücret -bir kez daha- pazarlık konusu edilmiş ve karar oyçokluğuyla işveren ve hükümet temsilcileri tarafından belirlenmiştir. İşçi kesimi alınan karara katılmamıştır.”

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da, açıklanan asgari ücrete tepkiliydi;

“Çalışma hayatında milyonları ilgilendiren pek çok konu olduğu gibi bir kez daha asgari ücret gibi milyonların meselesi olan bir konu işçi tarafı olmadan işçilere rağmen sosyal diyalog mekanizması işletilmeden karara bağlanmış olduğunu cumhurbaşkanı tarafından açıklanmış olduğunu dile getiren Çerkezoğlu, " Açıklanan bu rakam her şeyden önce Türkiye'nin içinden geçmiş olduğu bu olağanüstü koşullarda yani Türkiye tarihinin gördüğü en büyük yoksullaşma, gelir kaybı, pahalılık, iş- aş derdinin en yüksek olduğu bir süreçte asgari ücretin bir ortalama ücret olduğu gerçeği göz önüne alınmadan milyonlarca işçi ve ailesi yoksulluğa mahkum edilmiş durumdadır.

Bugün Türkiye'de sadece 4 kişilik bir ailenin sadece gıda harcaması anlamına gelen açlık sınırının 7 bin 800 lira olduğunu düşünürsek belirlenen bu rakam açlık sınırının birazcık üzerinde olan bir rakamdır. Türkiye'deki yüksek enflasyon sürecini göz önüne aldığımızda belirlenen bu rakam çok değil birkaç ay içerisinde açlık sınırının bile altına gerileyecektir.

Yapılması gereken her iki kişiden birinin hayatını sürdüğü asgari ücret belirlenirken DİSK olarak söylediğimiz gibi bir işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği bir ücret olması, gerçek bir geçim ücreti olması gerçek enflasyon karşısında kaybının giderilmesi, büyümeden milli gelir artışından payını alması ve en azından bir evde iki kişi çalıştığı zaman o eve bir yoksulluk sınırı kadar gelir girmesini sağlayacak bir asgari ücret olmalıydı.

Bugün yaklaşık 25-26 bin lira olan yoksulluk sınırı rakamını göz önüne almayan bir asgari ücretin belirlenmesi milyonlarca işçiyi, çalışanı ailesiyle birlikte açıkça yoksulluğa mahkum etmek anlamına gelir. Dolayısıyla belirlenen bu rakam beklentinin, olması gerekenin çok çok altındadır.

Aslında bu rakamı açıklayarak cumhurbaşkanı, ülkeyi yöneten siyasi iktidar üstelik de işçi tarafını da yok sayarak yeni bir hukuksuzluğa daha yol açarak açıklanan bu rakam ülkeyi yöneten siyasi iktidarın tercihlerini bir kez daha ortaya koymuştur.”

CHP Lideri Kılıçdaroğlu da tepkiliydi;

“Saray, TÜİK’in sahte gıda enflasyonunun bile 5 puan altında zam açıklayarak, bu ülkenin 33 milyon vatandaşını soydu. Ne asgari ücretlinin hak ettiği oldu ne de küçük esnafın vergi yükü düşürüldü. Yine 'biri istedi' diye, öyle oldu.

Asıl mesele, asgari ücrete tenezzül etmeyen bir Türkiye’yi yaratabilmektir. O da endüstriyel dönüşümle olur. Sadece Saray'ı yolcu etmeyeceğiz, yoksuldan alıp zengine verdikleri bu düzeni de tarihe gömeceğiz” dedi.

Bir tepki de Ekonomist Uğur Gürses’ten aktaralım;

“TÜİK ölçümüyle son 1 yılda gıda yüzde 102, ulaştırma yüzde 100, elektrik yüzde 101, gaz yüzde 132. Asgari ücret yüzde 100. Sadece nakit akışı diye bakılsa finansman-borçlanma maliyetiyle işçiler alacaklı kalıyor. Hükümet istihdamı kaybetme korkusuyla bedeli çalışanlara yıkıyor.”

Sözün özü; Böyle giderse, 1 milyon demir liraya ancak tuvalete girebildiğimiz günlere geri döneceğiz.