Sevgili okurlar,
Türkiye’de bilinen bir gerçektir bu?
Müslüman ülkelerde yaşayanlarımızın gözü, hep Avrupa ülkelerindedir!
Neden acaba?
Peki bu “huzur İslam’da” diyenler, neye göre, hangi yaşam değerleri gereği, bu sloganı atıyorlar?
Ya da,”İslam dini, hoşgörü, tolerans dinidir” diyenlerin, sözlerini, bu ülkelerde yaşayanlar, neden bu istemleri ile ters-yüz  ederler?
Bilen var mı?
İşte Afganistan’da, Amerikan’ın bize bahşettiği,” bir Taliban rejimi, kız çocuklarının okuma haklarını” sıfırladı!.. Kadınların, kamu kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi, sivil  yapılanmalarda da çalışması yasaklandı..
Kısaca, “Afganistan’da kadının adı”, yaşamdan hepten silindi!

İSLAM ADINA, KÖLELİK DAYATILIYOR!
Bütün bunlar, güya “İslam” adına yapılıyor!
Bunların hangi İslam’ı, hangi yaşamı dayattığını artık bilmeyen mi kaldı?
Şimdi sıkı durunuz, “Taliban ile bir farkımız yok” diye, Türkiye’de demeç verenler, acaba şimdi ne düşünüyorlar?
Bizdeki gibi “kadın-erkeği ayrıştırmayı başarı addeden zihniyetlerin”, Afganistan’da kadını eve kapatmaktan öte, “erkeğin kölesi haline getirmesine, yaşamdan tecrit etmesine, eğitim hakkını gaspetmesine”, sessiz mi kalacağız?

TÜRKİYE’YE DAVET EDEN KİM?
Asıl olan, “Afganistan’da kalarak, bu rejim ile mücadele etmesi gereken genç erkeklerin, gruplar, kümeler halinde koşar adım Türkiye’ye gelmesine” ne dersiniz?
Bunları, Türkiye’ye davet eden kim, kimler?
Nerede bu adamlar?
Amarikalılar ile iş tutan, onlarla işbirliği içinde olanları, Türkiye, hangi şart ve ahvalda sınırlarından içeri girmelerine müsade etti ki?
Bu genç adamlar, neden İran’da kalmadılar, neden bir başka Müslüman ülkeye akın etmediler ki?
Bu konuda, bilgisi olan var mı?
Büyük bir bölümünün Pakistan’a da akın ettiğini, orada rejime karşı kafa tuttuklarını gazetelerden okumuyor muyuz?

NEREDE BU TALİBAN KAÇKINLARI?
Türkiye’yi, bir sıçrama tahtası gören ve bir şekilde Avrupa’ya gelen çok sayıda Afganistanlı ile Brüksel’de konuşuyoruz..
Onlarda “Taliban zihniyetinden” korkup kaçtıklarını söylüyorlar..
Hatta, içlerinde Türkiye’ye gelenlerin, “mevcut iktidara yardım için dağları, tepeleri, ovaları aşarak geldiklerini söylemekten” çekinmiyorlar!..
Hatta, “bir şeriat rejimi için Türkiye’ye akından” söz edenler bile var?
Nerede bu Afganistanlı kardeşlerimiz?

İRAN’DA OLUP,BİTENLER?
Ya şu İran’da olup bitenlere kafa yoranlarımız var mı?
Bugün, İran’da, rejim karşıtı gösterilerin 104.Günü..
Özellikle,”kadın ağırlıklı gençlerin ayaklanması, rejime kafa tutması, direnmesi ve molların kavğunu devirmek için, birliktelik yapmaları” sürüyor..
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bile atıfta bulunan kadınların sesi Ankara’dan duyulur oldu!
“Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı ötesinde, büyük haklar, özgürlükler tanıyan Atatürk Türkiye’sine özenen ve Türk kadınları, gençleri gibi hür, eşit ve adil haklara sahip olma mücadelesi veren İranlı kadınların, gençlerin, bu eylemlerini de mi görmezden” geleceğiz?

AFGANİSTAN VE İRAN?
İşte size, iki Müslüman ülke, Afganistan ve İran?
Hak ve hukukun, adaletin ve diğer evrensel değerlerin ayaklar altında olduğu, bu iki ülkede olup biteni anlamak için, kahin olmaya gerek var mı?
Hele de bu iki ülkede kadın olmak?
Kara çarşaf, burka ve peçe altında eve kapatılmak?
20 Yılda Tarikatlar, cemaatler cennetine çevrilen Türkiye’de olup bitenleri nasıl yorumlayacağız?
Sözde din adamlarının, sanal ortamda, kendi radyo ve televizyon ve cami, tarikat evlerindeki konuşmalarına tanıklık etmiyor muyuz?

ALLAH İLE ALDATMAK?
Türkiye’de, hemde evsahibi, kurucu ülke olarak “İstanbul sözleşmesinde” imzası olan Türkiye, neden geri adım atarak, bu anlaşmayı veto etti ki?
Bu kadın cinayetlerinin, neden ardı, arkası kesilmiyor?
Bu tarikat ve cemaat adreslerinde çocuk yaşta evliliklere ne demeli?
Bu çocuk tacizleri, neyin eseri?
Bütün bunları ilbette yüce dinimiz İslam ile bağdaştıramayız?
Bu olsa, olsa merhum Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün de yıllarca dillendirdiği gibi “ Allah ile aldatmak” olmasın?
İnsanımızın dini hassasiyetlerini suistimal eden bu çağdışı din anlayışına göz yuman siyasete ne demeli?
Anlatılacak, elbette çok şey var?

ÖLÜMÜ GÖZE ALANLAR?
Ama, şu Müslüman ülke insanlarının öbek, öbek Ege denizinde boğulmak tehlikesine karşı, Avrupa ülkelerine kaçmaya çalışmasana ne diyeceğiz?
“Huzuru, geleceği, rahatı, refahı, Avrupa ülkelerinde arayanların bu ölüm yolculukları”,  artık, “bu kaçıştan bazı dersler çıkarmamızı” gerektirmiyor mu?
Brüksel’de bir Türk’e ait kahvehanedeyim..
Garson geldi, “Ağabey, bu gençler Türkiye’den geldiler..İş arıyorlar..Bildiğin bunlara uygun iş var mı, yardımcı olabilirsin “dedi..
Bir çay içimi oturup konuştuk..

NELER YAPABİLİRSİNİZ?
Daha yaşları 20, 24 olan gençler, buralara gelmek için bayağı yüklü parada ödemişler..
Ben diyeyim, 5 Bin Euro, siz deyin 10 Bin Euro!
Vah ki, ne vah!
Buralara gelmek için, üstelik kaçak yollardan, bu kadar para mı verilir?
“Ne yapabilirsiniz, mesleğiniz nedir” diye sorduğumda, bir sessizlik oldu?..
Biliriz ki, 1963’lü yıllarda buralara eli kazma tutanları gönderdik..

DUVARI NEM,SÜRGÜNÜ GURBET ÖLDÜRÜR!
Bu genç yaşta, diploma yok, meslek yok, cepte para yok!..
Şair boşuna söylememiş, “duvarı nem, sürgünü gurbet öldürür” diye!
Hesapsız, kitapsız kaçışın bedelini ağır ödeyenler çok!?
Büyüklerimiz boşuna mı söylemiş,”taş yerinde ağırdır” diye!
Gelmişler bir kere, “pişmanlar ama”, yapacak bir şey yok?
Zor yaşam koşullarında kalarak, “Belçika’ya, Almanya ve Hollanda ile Fransa’ya iltica eden bu Müslüman gençlerin, içinde bulunduğu psikolojik durumu”, sizlere nasıl anlatsam?
Vah ki, ne vah?
Başka, ne anlatayım sizlere?
Sahi bu gençlerimiz, ”Müslüman ülkelerden, bu Hıristiyan ülkelere” neden kaçarlar ki?
Bunlarda mı,” terrörist” sahi?
Ne kolaycılık, ne?
Yusuf Cinal yazıyor, 27 Aralık 2022 Brüksel