Farkında mısınız? Türkiye’de siyaset yapmanın düzeyi hiçbir seçim döneminde bu kadar ayağa düşmemişti.
Beğenmedikleri o ‘Eski Türkiye’de, siyasi parti liderleri birbirleriyle rekabet eder, birbirilerini eleştirirler ama birbirlerine hakaret etmez, ağıza alınmayacak sözler sarf etmezlerdi.
Daha önemlisi rakiplerini düşman ilân etmezler, terörist, işgalci damgası vurmazlardı.
Törenlerde, milli bayramlarda, cenazelerde karşılaştıklarında tokalaşır, hal hatır sorarlardı.
Şimdi öyle mi? Değil.
Özellikle iktidar kanadı, muhalefet liderleri ve haliyle muhalif vatandaşlara sürekli ağır hakaretler ve küfürler ediyorlar.
Yani seviyeyi düşüren ve süreci bayağılaştıran iktidarın kendisi…
Birkaç örnek vereyim;
“APO’yu serbest bırakacağız” yazan CHP logolu sahte broşür bastırıp dağıttılar.
Sahte broşürü bastıranlardan birinin AK Parti İstanbul Gençlik Kolları’nda diğerinin de AK Parti Sultanbeyli Gençlik kollarında yönetici olduğunu anlaşıldı.
Yakalandılar ama utanmadılar…
Türkiye’yi yasa boğan, on binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği deprem bölgesindeki depremzedeler için hazırlanmış, üzerinde AFAD yazan yardım kolileri Aileden Sorumlu Bakan Derya Yanık’ın seçim kampanyası için kullandığı araçlarda çıktı.
AFAD yardım kolileri Yanık’ın milletvekili adayı olduğu Osmaniye’de dağıtılmak üzere bu ile getirilmişti.
Yakalandılar ama utanmadılar…
Depremzedelere yardım için toplanan paraların hesabı da ortada yok. Bu paraların da seçim kampanyasında kullanıldığı ve kullanılacağı iddiası muhalefet tarafından sık sık dile getiriliyor, sorgulanıyor.
Cevap vermek yerine taarruza geçiyor ve hiç utanmıyorlar.
Seçim yasakları Cumhurbaşkanı için geçerli değil, muhalefet adayları için geçerli. İktidar devletin tüm olanaklarını seçim kampanyasında kullanıyor. Açılış, temel atma vesaire törenleri adı altında parti mitinglerini bile milletin hazinesine yüklüyorlar.
Yani bizim paramızla bize küfrediyor ama hiç utanmıyorlar…
İktidar muhalefetin söylemediği sözleri söylemiş gibi propaganda yapıyor.
Örneğin, “muhalefet kazanırsa Diyanet İşlerini kapatacaklarmış” diye yükleniyor. Oysa muhalefetin cumhurbaşkanı adayları ve parti liderlerinden hiçbiri “APO’yu serbest bırakacağız” veya “Diyaneti kapatacağız” diye bir cümle kullanmadı.
Kendi uydurdukları yalanlar üzerinde tepiniyor, hiç utamıyorlar.
İktidar bu seçimde “Erkeğin erkekle, kadının kadınla evlenip evlenmemesinin kararını vereceğiz” diye propaganda yapabiliyor.
Oysa mevzu, Millet İttifakı’nın da diğer muhalefet partilerinin de gündeminde de programlarında da liderlerin konuşmalarında da yok.
Mevzu İstanbul Sözleşmesi ise bu sözleşmeyi iktidar yaptı. Mevzu kadınlara yönelik kanun ise bu kanunu bu iktidar çıkardı.
Şimdi kendi icat ettikleri ve imzaladıkları sözleşme, kendi çıkardıkları kanun üzerinden muhalefeti hedef gösterip kutuplaşma yaratarak oy toplamaya çalışıyor ve hiç utanmıyorlar.
Terör örgütü PKK’yla 6 yıl pazarlık yapan, açılım sürecinde PKK ile kol kola giren, başı sıkıştıkça Apo’dan mektup getirten, olmadı Apa’nun yakınlarını TRT’ye çıkarıp oy desteği bile isteyen iktidar, muhalefete verilecek oyların “teröre destek oyu” anlamına geleceğini, Millet İttifakı’nın Fetö’den, Batı’dan, Kandil’den talimat aldığını söyleyebiliyorlar, yüzleri kızarmadan.
Şu utanmazlığa bakın ki “Ailenizi Kılıçdaroğlu’na mı Erdoğan’a mı emanet edersiniz” diye sorabiliyor, yandaş tarikat yurtlarında çocuklara tecavüz edildiği, boğazlarının kesildiği, gördükleri baskı nedeniyle çocukların intihar ettiği bu ülkenin iktidar kanadı…
Tecavüzcülere, “Tecavüz ettikleriyle evlenirlerse” cezaevinden çıkmalarını sağlayan yasa önerisi bu iktidar döneminde hazırlayan bu iktidar…
Çocuklara tecavüz eden sapıkların korunması için “çocuğun rızası vardı” savunması geliştiren bu iktidar…
Fetö’yü, “Alınları secdeye değiyor” diye koruyup kollayan, iktidarına ortak eden, işbirliği yapan, sivil-asker kamu kurumlarını teslim eden bu iktidar şimdi kendisinden olmayan herkesi ve her kesimi Fetö’cü ilan ediyor, aynaya bakmadan…
Ve dahası, bu gerçekler ve bu aldanma ortadayken ve belleklerde çok tazeyken iktidar yine din istismarına sarılıp “Alnı secdeye değenler- değmeyenler” söylemiyle oy toplamaya çalışıyorlar, hiç de Allah’tan korkmadan…
Evet, dediğim gibi seviye bu...
Eskiden siyaset bu kadar çirkef değildi. Yalan iftira hakaret yoktu. Muhalefet iktidarı icraatlarıyla eleştirir, iktidar muhalefeti beceriksizle suçlar, kimse belden aşağı vurmazdı ve ortalık lağım çukuruna dönmezdi...
Yüce Mevla, insanoğlunun bünyesine bir alarm sistemi yerleştirdi. Biz buna bazen ar damarı bazen de vicdan diyoruz. Yerleştirdi ki insanoğlu hata yaptığında bu sistem devreye girsin örneğin yalan söylediyse yüzü kızarsın, elleri titresin, kekelesin ve açığa düştüğü için utansın, bir daha yapmasın…
Zamanla yalan söyleye söyleye bu alarm sistemi devreden çıktı yani ar damarı çatladı.
Bu kez de toplumsal vicdanın devreye girmesi, yalancıyı dışlaması, toplumdan uzaklaştırması gerekiyordu. Öyleydi eskiden…
Ama görünen o ki artık toplumun büyük bir kesiminin de ar damarı çatladı.
Ar damarı çatlayanların oranını da seçim günü göreceğiz…