Eskiden de doğal afetler yaşar, teröre şehitler verirdik.
Ama o zamane iktidarları, kim bilir belki de bunlar kadar dindar(!) olmadıkları şehitliğe, doğal afetlere ve o afetlerden kaynaklanan kayıplarımıza kutsiyet izafe ederek sorumluluklarını üzerlerinden atamazlar, tepkiler karşısında süklüm püklüm olurlar, utanırlar ve ellerinden gelse cenaze törenlerine bile katılmazlardı.
Şimdikiler öyle değil…
Bunlar hamaseti iyi yapıyor, algıyı iyi yönetiyorlar.
Tabutun üzerine ellerini koyarak Kuran okuyor, şehitlik üzerine vaaz veriyor, ne mutlu size ki çocuğunuz şehitlik mertebesine ulaştı, diyebiliyorlar.
İşin kolayını buldular, terör, doğal afetler ve maden kazalarında yaşadığımız can kayıplarına bir ‘şehitlik’ kutsiyeti izafe ederek ve olayı kadere bağlayarak sorumluluktan sıyrılmayı başarıyorlar.
Eleştiren ve hesap soranları da algı operasyonları ve yandaş basının gücüyle vatan haini, muhaliflik duygusu ile hareket ederek acıyı istismar düşman(!) mertebesine oturtuveriyorlar.
Bakın ormanlarımız yanıyor, ciğerlerimiz yanıyor, ciğerimiz yanıyor…
Ve yine algı operasyonları devreye giriyor ve yine topluma bir at gözlüğü takılıyor ve biz yine kimin söndürmesi gerektiğini bile tartışmadan, kim yaktı kısmının peşine düşüyoruz.
Bu bir doğal afet olmadığına göre, insan kaynaklı…
İşin içinde insan varsa olayın altyapısında da ya ihanet vardır ya da gaflet…
Ama böylesine seri bir şekilde yandığımıza göre, bu öyle bilgisizlik ve gafletle açıklanabilecek türden değil.
Kesinlikle ihanet söz konusu…
Belki terör odaklı, belki de rant ama kasıtlı olduğu belli…
Bunu biz tartışabiliriz, yorum yapabiliriz ama ülkeyi yönetenlerin görevi tartışmak, fal bakmak değil.
Onların birinci görevi hainleri engellemek, tedbir almak ve en kısa zamanda yakalayıp adalete teslim etmek…
Ama sanki gerçek failleri ortaya çıkarmak yerine, muhalefet ve türevlerini karalama kampanyasında kullanmayı tercih ediyor gibiler.
İkincisi de müdahale imkanlarını geliştirerek, büyümeden söndürmek…
Bu anlamda yönetenler görevini yaptı, her türlü tedbiri aldı, anında ve gerektiği şekilde müdahale etti, diyebiliyor muyuz? Hayır…
Orman ülkesiyiz…
Ama bakıyoruz ki nüfusu ve orman oranı bizden çok daha az ülkeler, yangın söndürme uçağı sayısı itibariyle bizden kat be kat fazlalar…
Haliyle sormayalım mı?
Arkadaş maşallah saltanat uçaklarınız gani ama neden yangın söndürme uçağı almadınız?
Şu saraylara harcadığınız para ile kaç tane yangın söndürme uçağı alınır?
Her yıl kiralık yangın söndürme uçaklarına ödediğiniz bedel ile uçak satın almayı neden düşünmezsiniz, diye sormayalım mı?
Türk Hava kurumu uçaklarının hangarda çürümeye terk edilmesinin, kuruma kayyum atanmasının ve kurumun işlevsiz hale getirilmesinin hesabını sormayalım mı?
Paylaşımlarıyla provokatörlük yapan Melik Gökçek’in, dinozor mezarlığına harcadığı 750 milyon dolarla kaç tane yangın söndürme uçağının alınabileceğinin hesabını yapmayalım mı?
2 yıl önce düzenlediğiniz Teknofest organizasyonunda gösteri yapıp alkış alan uçaklar geçen iki yılda bozulduysa bile neden tamir edilmedi, demeyelim mi?
100 litre daha az su kapasiteleri var diye, yerli ve milli Türk Hava Kurumu uçaklarını ihale dışı bırakmanın izahını istemeyelim mi?
Sorulacak onlarca soru var. Tamamı doğru ve haklı…
Ama buna cüret edenler anında hain ve düşman ilan ediliyor, toplumun bir kesimi, hesap soranlara karşı galeyana getiriliyor.
Adeta toplumun kutuplaştırılıp kendilerine yönelecek eleştirileri bertaraf etmesi planlanıyor gibi…
Yahu, yeterliliğinizi tartışmayalım da neyi tartışalım?
Bilim insanları uyarıyor, bürokratlar uyarıyorlar, muhalefet uyarıyor, raporlar sunuyorlar, soru önergeleri veriyorlar, araştırma önergeleri veriyorlar, dinlemiyorsunuz, tedbir almıyorsunuz ama bunları hatırlatınca biz suçlu ve hain muhalefet oluyoruz, ne güzel memleket!
Ülke yanmış yıkılmış ne gam!
Allah, yeter ki iktidarınıza zeval vermesin!
Aman iktidarınız tartışılmasın ve siz sorgulanmayın da, gerisi önemli değil sanki…