Kafamda hep deli sorular vardı;
Üç tarafı denizlerle çevrili, mevsimleri son derece düzenli, tarıma elverişli bereketli toprakları ve o toprakları sulayabilen onca akarsuları ve göllerine rağmen, daha düne kadar açlık ve kıtlık tehlikesi olmayan bir ülkeyken, nasıl oldu da bugün tarım ürünleri ithal eder hale geldik?
Yahu üç tarafımız denizlerle çevrili balık yiyemiyoruz!
Aynı denizleri paylaştığımız Rusya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan gibi ülkelere bakıyoruz, balık üretimi, tüketimi ve ticareti bizden kat be kat üstün. Nasıl oluyor bu? Tutmasını mı beceremiyoruz yoksa biz balıklara kimlik mi soruyoruz ya da vize mi uyguluyoruz da balık bizden kaçıyor?
Hadi satması, işlemesi, para kazanmasından vazgeçtim, yiyemiyoruz bile…
Resmi alıntıdır; Avrupa Birliği ülkeleri yılda kişi başına 26 kilogram balık tüketiyor.
Biz? Sadece 7 kilogram!
Ve üç tarafımız denizlerle çevriliyken, sadece kendimize ait iç denizimiz varken, deniz büyüklüğünde göllerimiz varken, biz maalesef biz 100 ülkeden balık ithal ediyoruz!
Çay konusuna da kafam takık…
Reklam da soruyor Sizce dünyanın en çok çay içilen ülkesi neden Türkiye?
Ben orasında değilim, benim kafam dünyada en çok çay tüketilen ülkede ÇAYKUR niye zarar ediyor?
Anlaşılan yetkililer de benim gibi kafa yormuşlar, çözüm arayışına girmişler ve reklam kısmında bir sorun görmüşler ki geçtiğimiz günlerde yeni reklam anlaşmaları yapmışlar!
Baktılar ki üretimde bir sıkıntı yok, sıkıntı pazarlama aşamasında, e o da reklamsız olmaz demişler, tanıtım ve reklama 36 milyon lira ayırmışlar! Bravo!
Tamam, dünyanın en çok çay tüketilen ülkesinde yaşıyoruz ama vatandaş ÇAYKUR'u tanımıyor olabilir, ne var bunda?
E o kadar yandaş basın ve havuz medyası da taş mı yesin, değil mi?
Kafamı kurcalayan bir soru daha; Dünya fındık üretiminin yarıdan fazlasını karşılayan Türkiye varken taban fiyat neden Hamburg borsasında belirleniyor?
Niye üreten değil de tüketenler belirliyor?
Bütün bunların sebebi, üç tarafımız denizlerle ama dört tarafımızın da düşmanlarla çevrili olmasıymış, çok geç anladım.
2007 seçimleri öncesi, Gaziantep Mitingi. Cumhurbaşkanımız o zaman Başbakan…
Dedi ki;
“Türkiye'nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili dediler. Biz geldik bu anlayışı yıktık. Suriye ile Türkiye birbirine husumetle bakıyordu, sürekli gerginlikler yaşanıyor, zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu. Biz geldik Esat kardeşimle oturduk. İki ülke arasındaki meseleleri konuştuk, istişare ettik, müzakere ettik, Türkiye ile Suriye'yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi haline getirdik. Bütün o korkuların, bütün o tehditlerin ne kadar boş olduğu ortaya çıktı değil mi? Düşman üretme politikasından yarar değil, zarar gördüğümüz ortaya çıktı değil mi?”
Şimdi kafam basmaya başladı, tamam, üç tarafımız denizlerle çevrili ama dört bir yanımızda düşmanla çevriliydi. Cumhurbaşkanımız bütün düşmanları dize getirip başta Suriye ile olmak üzere bütün düşmanlıkları bitirdi.
Ama kahrolası ABD, baktı ki Türkiye oyunları bozuyor, komşuları yanına alıyor, hemen bir Arap Baharı uydurdular, renkli devrimler dediler, BOP icat ettiler, neredeyse bütün komşularımızın yöneticilerini değiştirip bizi sıfır komşu gerçeği ile baş başa bıraktılar!
E kolay değil tabi…
Bir de bu düşmanlık, bu iktidar döneminde çok arttı beee! Öyle ya hükümet yerli ve milli olunca işlerine gelmedi, oyunları bozuldu tabi!
Hele ki Cumhur İttifakı da kurulunca paçası tutuşan dış düşmanlar ve içerdeki hainler gemi azıya aldılar, ha babam saldırıyorlar!
Önceki gün Cumhurbaşkanımız da grup toplantısında gayet güzel izah etti ve son noktayı koydu:
"Bu operasyonu da akamete uğratacağımızdan kimse şüphe etmesin.”
Bütün sorularıma cevap verdi adeta ve ben ikna oldum!
Şimdi daha iyi anlıyorum ki oyun büyük.
Bunu bozmamız lazım!
Allah hükümetimize zeval vermesin!