Dünkü yazımızda ABD ile mektup ilişkilerimizden bahsettim. Onur ve gurur duyduğumuz mektuplaşmaları paylaştım. Bugün de onurumuza ve gururumuza çok dokunan, kiminin karşılığının anında verildiği kiminin ise görmezden gelindiği mektup, mesaj ve twitlere değinelim.
Ve dün de belirttiğim gibi, okurlardan ricam; Amerikalı çocukların ilham aldığı, ABD başkanlarının hürmet ettiği Cumhuriyet'ten, bu hazin Cumhuriyet'e nasıl savrulduğumuzu tekrar tekrar düşünelim.
İlk mektup İnönü’ye yazılmıştı. ABD Başkanı Lyndon B. Johnson imzalıydı. Çok ağırdı…
Diplomatik dilde “ültimatom” ama içeriğine bakılınca tehditti.
“Sayın Bay Başbakan” diye başladığı mektubunda şöyle diyordu:
Türkiye, NATO üyesi bir ülke olan Yunanistan ile arasında bir gerilim yaratacak, Kıbrıs'a müdahale gibi bir hareketlilik içine girecek olması durumunda, Sovyetler Birliği'nin Türkiye'ye yönelik olası bir işgali karşısında, NATO'nun bu işgale müdahalede çekimser kalabilecektir. Ayrıca böyle bir girişimde Türkiye, Amerikan silahlarını kullanamaz!..
İnönü Hükümeti, Kıbrıs'a çıkarma yetkisi almıştı.
Almıştı ancak, Türkiye'nin müdahale için elinde bir tek çıkarma gemisi dahi yoktu. O kadar ki, “acaba yolcu gemileriyle çıkarma yapabilir miyiz” tartışmaları dahi yapılmıştı!.. Genelkurmay'ın Başbakan'a sunduğu raporda” böyle bir müdahaleye askeri bakımdan imkan yoktur” deniliyordu!..
ABD, Türkiye'nin askeri açıdan zayıf, ekonomik açıdan ise Amerikan yardımlarına bağlı olduğunu biliyordu…
Johnson da, o mektubu tüm bu şartları bilerek, Türkiye'yi dize getireceğine son derece emin olarak yazmıştı!
İnönü'nü bu mektuba karşı şu müthiş karşılığı verdi; “Yeni bir dünya düzeni kurulur, Türkiye'de orada yerini alır!..”
İnönü, Müttefikler tutumlarını değiştirmezlerse, Batı ittifakı yıkılabilir… Yeni şartlarda yeni bir dünya düzeni kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini alır, deyince, ABD “Mektubunuz hayal kırıcı olmuş ve önemli görüş ayrılıkları belirmiştir” diye başlayarak “bu saldırıları durdurmak elinizdedir” mesajını verdi.
Ama ilginçtir, İnönü, ABD Başkanı Johnson'u gönderdiği başkanlık uçağı ile Amerika'ya gidip orada görüşmeler yaparken İnönü Hükümeti TBMM'de yapılan bir oylama ile düşürüldü.
Fakat bu bize ders olmuştu. İnönü’den sonra da büyük atılımlar yapıldı ve özellikle Kıbrıs Harekatının adından konulan ambargo sayesinde özüne dönen Türkiye Aselsan, Havelsan gibi dev projeleri hayata geçirdi… Güçlü bir ordu yaratmanın önündeki tüm engelleri yıktı, geçti.
Türkiye-ABD ilişkileri, Bayar-Menderes iktidarında altın çağını yaşıyordu.
Ardından Nixon başkan seçilip Türkiye’ye haşhaş ekimini yasaklatma baskısı olduğunda Demirel başbakandı. Baskılar karşısında 1970’te haşhaş ekimini sınırlandırdı. Ancak ABD için sınırlandırma yeterli değildi. Demirel yine de direndi.
Ardından 12 Mart 1971 darbesi oldu ve Nihat Erim hükümeti haşhaş üretimini tamamen yasakladı.
Ecevit, 1973 seçim kampanyasında haşhaş ekimini yeniden serbest bırakmayı vaat etti, koalisyon ortağı Erbakan ile 1974’te haşhaş ekimini serbest bıraktı.
ABD Kongresi ertesi gün Türkiye’ye verilen ekonomik-askeri yardımları durdurma kararı aldı. Ancak Ankara geri adım atmadı.
Türkiye bununla da kalmadı, uyarılara rağmen Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleştirildi.
ABD çıldırdı, ABD Kongresi’nin yaptırım kararı iyice genişletildi,
Hazırlanan “Türkiye’ye Yapılan Silah Satışlarının ve Verilen Askeri Kredilerin Durdurulması” adlı ambargo kararı 19 Eylül 1974’te Senatoda ve 24 Eylül 1974’te Temsilciler Meclisi’nde kabul edildi. ABD Başkanı Ford ambargo kararını veto ettiyse de 17 Aralık’ta Senato’dan, 18 Aralık’ta Temsilciler Meclisi’nden yeniden geçen ambargo kararını onaylamak zorunda kaldı.
Türkiye boyun eğmedi, karşılığını Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan ederek verdi.
Ardından Demirel başkanlığında kurulan 1. Milliyetçi Cephe hükümetini de kamuoyunun beklentisi nedeniyle, ABD yaptırımına ağır yanıtlar vermeye devam etti.
Örneğin 20 Temmuz 1975’te NATO kapsamı dışında Ege Ordusu kuruldu. Ardından 25 Temmuz 1975’te Türkiye ile ABD arasındaki Ortak Savunma İşbirliği Anlaşması (OSİA) tek taraflı feshedildi. Böylece İncirlik’in NATO görevi saklı kalmak kaydıyla 21 Amerikan üs ve tesisi kapatıldı. 5 bin ABD personeli gönderildi.
Olması gerektiği gibi sert yanıt verilince ABD geri adım atmaya başladı. 6 Ekim 1975’te Türkiye’ye uyguladığı ticari yasağı kaldırdı ve feshedilen anlaşma yerine yeni bir anlaşma yapmak istedi.
Dışişleri Bakanları Kissinger ve Çağlayan 25 Mart 1976’da Savunma İşbirliği Anlaşması’nı (SİA) imzaladı. Ancak anlaşma ABD’ye eski olanakları sunmuyordu, işbirliği NATO yükümlülükleriyle sınırlıydı, üslerde Türk bayrağı dalgalanacak, Türk askeri bulunacak ve üssün komutanı Türk olacaktı. ABD Kongresi bu nedenle Ocak 1977’de Savunma İşbirliği Anlaşması’nı onaylamayı reddetti.
Ancak 1977’de Başbakan Ecevit’in dış politikada yeni arayışa gireceği ve NATO’dan çıkabileceği olasılığını düşünen yeni başkan Carter, ABD Kongresi’nin gündemine ambargonun kaldırılmasını getirdi. Fakat yasa bir oyla Temsilciler Meclisi’nden geçtiyse de Senato’dan geçemedi.
Carter, 31 Mayıs 1978’de Ecevit’le görüştüğü NATO toplantısında, ambargonun kaldırılmasını istediğini açıkladı. Konu 25 Temmuz’dan itibaren yeniden ABD Kongresi’nin önüne geldi ve sonuçta 12 Eylül 1978’de ambargo bütünüyle kaldırıldı.
Türkiye ABD’ye en zor şartlarda bile boyun eğmedi yani…
Gelelim AKP dönemi ABD Türkiye ilişkilerine ve mektup mesaj alışverişlerine ama yerim bitti. Bilahare inşallah…