Sosyal medya mecraları günümüzde dünya nüfusunun hemen hepsinde yoğun bir biçimde kullanılmaktadır. Bu düşünceye destek veren We Are Social sonuçlarına göre, dünya nüfusunun yüzde 59,5’i etkin internet kullanıcısı, bu kullanıcıların yüzde 53,6’sı etkin sosyal medya tüketicisidir. Ülkemizde aktif biçimde internet kullananlar yüzde 77,7 oranında iken, etkin sosyal medya kullanan nüfusun tüm nüfusa oranı yüzde 70,8, sosyal medyada günlük gezinme süresi de 2 saat 59 dakikadır. Dünyada en çok gezinilen web sayfalarına göz atıldığında ise sosyal ağların ilk beşte olduğu; en sık kullanılan sosyal medya platformlarının da yine sosyal ağlar olduğu görülmektedir. Dünya ve Türkiye nüfusunun birçoğunun etkin sosyal medya tüketicisi olduğuna bakıldığında bu mecralar üzerinden yapılan toplumsal hareketlerin etki yerlerinin ne derece geniş olacağı da anlaşılmaktadır. Bu nedenle şu anın aktivist ekipleri Facebook, Instagram, YouTube, Twitter gibi platformlar başta olarak çeşitli sosyal platformlarda, benzer düşünce etrafında bir araya gelerek bu ağlar vasıtasıyla seslerini duyurabilmektedir.

Doğası sebebiyle sosyal medya platformları, bireylerin tümüne açık bir kimlik oluşturabildiği, aynı ağı paylaştığı, başka kullanıcılardan oluşan bir sosyal ağ üretebildiği ve kullanıcıların ortamlarında ve profillerinde gezinebildiği sanal çalışmalar olarak toplumsal hareketler için son derece doğru bir temele sahiptir. Sahip olduğu bu temelin etkisiyle, bireylere istedikleri konuyu üretme ve tüketme imkânı veren bu mecralar günlük hayatın doğrularını değiştirmiş, kullanım oranlarının fazla olma durumu, sivil toplum kuruluşlarının ve çıkar amaçlı kuruluşların bu mecralarda varlık kazanma ihtiyacını doğurmuştur. Sosyal medya platformları yapısı gereği kullanıcılarına, basit katılım, fazla etkileşim ve hız hizmetlerini sunarak, benzer hedef çapında toplanan toplulukların mekân ve süre fark etmeksizin hareketlenebilmelerine imkân vermiştir. Mesafeleri ve sınırlılıkları ortadan kaldıran sosyal medya mecraları iletişime basitleştirmektedir. Bu mecraların toplumların dönüşüm ve teşkilatlanma hedefiyle birlikte hareketlenmelerine de imkân vererek toplumsal hareketleri pratik bir hale dönüştürmektedir.

Sosyal medya platformları yoluyla aktivist hareket doğrultusunda ortak doğrular ve olgular inşa edilmektedir. Dijital aktivizm, geleneksel aktivizm şekillerine yönelik katılma ve seferberliği basitleştirmekle kalmayıp mevcut aktivizme karşı teknoloji ve seferberlik çalışmaları da hızlı ve aktif bir biçimde yayarak toplumsal harekete bir kişilik oluşturmaktadır. Mevcut duruma verilebilecek misallerden biri, Arap Baharı olayında etkin bir şekilde kullanılan sosyal medya mecralarının toplumsal hareketlerin ulusötesi bir platforma yayılmasına olanak vermektedir.

İnsanlar tarafından hayvan haklarının ihlal edildiği, hayvanlara doğru olmayan biçimlerde davranıldığı, fiziksel olarak zarar verildiği bilinen bir doğrudur. Bütün bu doğru olmayan halleri engellemek ve hayvanların sahip olduğu hakları korumak için farklı biçimlerde hayvan hakları bağlamında aktivist hareketler gerçekleştirilmektedir. Tarihe baktığımızda, ilk öncelikle 1822 yılında Hayvanları Koruma Yasası’nın İngiltere’de ortaya çıktığı gözlemlenebilmektedir. Modern hayvan haklarıyla alakalı çalışmalar 1960’lı senelerde yapılmış ve hayvan hakları birçok ülkede çıkarılan yasalar ile korumaya alınmıştır Ancak bu yasal şekillendirmeler hayvan haklarını korumakta yeterli kalmamaktadır. Yetersizlikten dolayı oluşan yanlış olaylar mevzu kurum ve kuruluşları ve hayvansever grupları aktivist hareketlere yöneltmeye zorlamaktadır. Hayvan hakları aktivizmi doğrudan fiil birleşmelerinden ortaya çıkan küresel bir çalışmadır. Amacı ise, insanlar tarafından kabul görülen sert, ahlaki ve kanuni ayrıma, hayvanların statüsüne, geliştirme, beslenme, giyim, eğlence gibi ticari işlerde kullanımlarını engellemektir Hayvan hakları aktivist bireyleri sokak hayvanlarını korumasız ve kişilik hakkı olmayan ama bazı değer ve haklara sahip olan kişiler olarak adlandırmaktadır. Böylelikle, aktivistler toplumdaki hayvanlarla ilgili alışılmış sosyal faaliyetleri ve ahlaki koşulları dönüştürmeye gayret etmektedir.

Günümüz şartlarında aktivist hareketlerin yegâne platformları halinde olan sosyal medya mecraları, hayvan haklarına ait aktivist olayların ve girişimlerin kimi zaman uygulayıcısı kimi zamansa dönüştürücüsü olarak işlev yapmaktadır. Hayvan hakları aktivistleri bu mecralarda birleşebildikleri gibi, geleneksel boyutta da yaptıkları girişimleri buraya evirerek daha büyük bir boyuta dönüştürebilmekte. Burada mühim olan, mevcut mecraların doğalarını, gelişimlerini, yeteneklerini, hedef kitlesini vb. bilebilmek ve oluşturulacak yöntemlerde ve hayata geçirilecek faaliyetlerde bunları göz ardı etmeyerek hareket sergilemek, yapılacak yaklaşımları ve paylaşımları bu amaçta şekillendirmektedir. Hayvanların ve haklarının korumaya alınmasına karşı bilinçlenme ve farkındalık yaratma başta olmak üzere, hayvanların çıkarına yönelik hedeflenen gelişmeler ancak bu biçimde sağlanabilir. Sosyal medya mecralarının sahip olduğu en mühim iletişim faaliyeti, resmî belgeleri ve iletişim vasıtalarını atlayabilmesi ve toplumlara yaşadıkları politik veya toplumsal yapıyı değiştirmesi için fırsatlar vermesi olduğu için, mevzu mecralar üzerinden aktivizm içerikli paylaşımların gerçekleştirilmesi basit, kurallı ve yöntemlidir.

Türkiye’de şu zamana kadar sivil toplum kuruluşları tarafından hayvan hakları sorunlarına ilişkin bir takım önlemler alınmak istense de pek başarılı olunamamıştır. Osmanlı zamanında hayvanlara iyi bir şekilde davranılması için, müftü tarafından fermanlar bile çıkmıştır.‘’ 1587 tarihli bir fermanda, at, katır ve beygir hamallarının zayıf hayvanlara yük taşıttıkları; iyi olmayan semer kullandıkları ve yüklerinin çok ağır olduğu söylenerek bu durumun derhal düzeltilmesi talep edilmiştir.” Tarihe bakıldığında sokak hayvanları konusu Türkler için mühim olmuştur. Türkler, ellerinden gelen en iyi biçimde, hayvanlara yardım etmiş, hayvanların rahat etmelerini sağlamıştır. Türkler için hayvanlar, sağladıkları yarar nedeniyle zaman içinde kıymet verilen bir değer haline gelmiştir. Ayrıca, hayvanları beslemek için, sokakta et bile satılmıştır. ‘On beşinci Yüzyılda İstanbul’a gelen Avrupalılar tarafından çizilmiş resimler, o tarihlerde İstanbul caddelerinde hayvanlar için et satıldığını gösteriyor.’’

Türkiye’de hayvanlara kötü davranılmasından dolayı, hayvan haklarını destekleyen sivil toplum kuruluşları hızla ortaya çıkmıştır. Hayvan hakları 1980 yılından sonra YTH’ler olarak benimsenmeye başlanmıştır. 1980 yılından hemen sonra YTH’ler olarak görülmesinin nedeni hayvan haklarını savunmak amacıyla kurulan STK’ların yaptıkları çalışmalarla kendilerini en güçlü olarak göstermeye çalışmasıdır. Türkiye’de hayvan haklarını destekleyen sivil toplum kuruluşlarından bir tanesi 1978 yılında kurulmuş olan Doğal Hayatı Koruma Derneğidir (DHKD). Bakanlar Kurulu kararıyla dernek 2001 yılında, ‘’Kamu Yararına Çalışan Dernek’’ unvanını elde etmiştir. Türkiye’de kurulan diğer önemli hayvanları koruma derneği de, DOHAYKO’dur. DOHAYKO, HAYTAP’ın bünyesi altında topladığı derneklerden bir tanesidir. DOHAYKO çalışmalarını HAYTAP ile birlikte sürdürmektedir