Yeşilay’ın sigara spotunu hatırlarsınız.

Genç kızımız “Türkiye'de her gün yerini dolduramayacağımız 300 hayat sigara yüzünden kayboluyor. Fakat sigara şirketleri kaybettikleri müşterilerinin yerini kolayca doldurabiliyor. Onlar kazanırken biz kaybediyoruz” diyordu...

Bu uyuşturucu konusunda da böyle.

Evet, biz kaybettiğimiz canların yerini dolduramıyoruz ama uyuşturucu yitirdiğimiz canların yerine çok daha fazla müşteri bulabiliyorlar.

Bu sigara gibi de değil, sigaraya alışmak için iki üç ay uğraşmanız gerekiyor. Ama uyuşturucu tek kullanımda sizi bağımlı hale getirebiliyor.

Dolayısıyla potansiyeli çok fazla ve çok mücadele etmek gerekiyor.

İlimiz uyuşturucu kullanım, pazar ve trafiği bakımından oldukça sabıkalı malumunuz.

Lakin şimdi, yeni Emniyet Müdürümüz Selçuk Doğuş ile birlikte uyuşturucu ile mücadele başladı.

Selçuk Doğuş’un özelikle uyuşturucu konusundaki hassasiyetini duymuş, sevinmiştik. Öncelikle beklentilerimizi boşa çıkarmadığı için teşekkürlerimi sunuyorum.

Göreve başladığı günlerde, uyuşturucu ile mücadelede ilimizi de kapsayan önemli bir operasyona imza attı.

Hani Kocaeli ve Sakarya’da gerçekleştirilen, İçişleri eski Bakanı Süleyman Soylu’nun, , ‘Kökünü Kurutma Operasyonu’ dediği operasyon…

Operasyonda 307 hedeften 269’u gözaltına alındı.

Kocaeli merkezli 111, Sakarya merkezli 196 olmak üzere toplam 307 şüpheli, uyuşturucu madde ticareti suçundan yakalandı.

Bitti mi? Bitmedi ki ilimiz merkezli operasyonlar devam ediyor.

Peki bitecek gibi mi? Çok zor…

Dün belirttiğim gibi uyuşturucu ile mücadele konusunda topyekun bir çaba gerekiyor.

Başta aileler olmak üzere toplumun her kesiminin bu mücadeleye destek olması gerekiyor.

Farkındasınızdır, Avrupa uyuşturucu ile mücadelede pes etmiş durumda.

Neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde uyuşturucu kullanımı kontrollü olarak serbest bırakıldı.

Devlet eliyle Narkotik shoplar açılıyor, şırıngalar dağıtılıyor.

Türkiye Avrupa gibi teslim olmalı. Uyuşturucu ile mücadeleyi, kendine bir milli mücadele zemini olarak görmeli ve sürdürmeli.

Nesillerimiz, geleceğimiz, gençlerimiz ve çocuklarımız korunmalı…

Öyle ‘ırmağının akışına ölürüm, Türkiye’ türküleri söylemekle milliyetçi olunmuyor.

Milliyetçilik iddiası sadece terörle sınırlı kalmamalı yani… Toplumculuk, halkçılık, çevrecilik de milliyetçiliğin alanında olmalı.

Kaldı ki Türkiye'de uyuşturucu PKK'nın en önemli finans ayaklarından birisidir.

Yani bu melanetle mücadele aynı zamanda PKK’nın ve türevi terör örgütleri ile mücadele anlamına geliyor.

Yani şehit cenazelerinde gösterdiğimiz hassasiyeti uyuşturucu bağımlılığı sebebiyle hayattan kopan çocuklarımız için de göstermeliyiz.

Bunun için neler yapabiliriz konusuna değindim.

Özetle; Öncelikli görevimiz ihbar etmek…

‘İhbar’ öyle büyük bir ayıp, kalleşlik vesaire değil, aksine bir vatandaşlık görevi.

Teknolojik donanımız yeterli sayılır, havadan karadan her türlü takip etme imkanımız var.

Ama uyuşturucu konusunda teknolojinin yetmediği bir alt alan var. İşte bu alanda hepimize görevler düşüyor.

Her türlü şüphede ihbar mekanizmasını çalıştırmalıyız ki hem kullanımını hem de yayılımını engelleyelim.

Bu bir vatandaşlık ve insanlık görevidir.

İhbar konusunda ebeveynlerin de çekinceleri oluyor. ‘Aman duyulmasın, konu komşuya rezil oluruz’ düşüncesi hakim…

Ve bir de korku var elbette, çocuğum, eşim beni öldürür korkusu…

Ama şurası da muhakkak ki korkunun ecele faydası yok.

Kokarak, çekinerek kullanıcı yakınınızın ölümünü seyrettiğinizin farkında olmalısınız.

Ailelere büyük görev düşüyor özellikle…

Aileler dikkatli olmalı ve farkına varıldığında hemen bir uzmana başvurmalı ve yardım almalı…

Nasıl ki eğitimde en önemli sacayaklarından birisi aile ise, bu konuda da öyle.

Genellikle aileden başlamak gerekiyor.

Bir uzman; “Önce bireyin ailesiyle arasını düzeltmeye çalışır, yaşadığı ortamın kendisi için güvenilir ve huzurlu olmasını sağlarım.

Sonra bir taraftan geçmişe ait travmaların oluşturduğu yaraları sararken bir yandan da uyuşturucuya karşı güçlenmesini sağlayacak girişimlerde bulunurum.

Eğer uyuşturucu kullanımı öldürebilecek boyutlara geldiyse ve kişi için tıbbi bir tehlike söz konusuysa bunları bir psikiyatri servisinde yatırarak başlatırım.

Çıktıktan sonra süreci devam ettiririm.

Hafif düzeyde uyuşturucu kullanımlarında aile ilişkilerini düzenlemek bile durumu kontrol altına almada yeterli olabiliyor” diyor.

Bir başkası ikaz ediyor;

“Karşınızda yaralı bir insan var. Bağımlılık bu yaraların sadece bir sonucudur. Yaraları sarmadan bağımlılığı yok etmek mümkün değildir. O yüzden bağımlılığa olduğu kadar onun sebeplerine de eğilmek gerekir. Aksi taktirde bugün madde bağımlılığı tedavi uygulamalarında gördüğümüz gibi yerinde saymalar, tekrarlamalar, sürekli başarısızlıkla sonuçlanan girişimler ve daha da kötüye gitmelerle karşıya karşıya kalınmaktadır.”