İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Bu yüzden dünkü yazımda Osman Kavala’yı tanıtmak istedim. Bugün de hukuki sürece bakalım.
Eğer yargılayacaksak -ki çoğumuz bilmeden yargılıyoruz- hem şahsı hem dava konusunu bilelim ki Allah katında ‘zan’ günahına girmeyelim.
Tartışmanın yeniden gündeme gelme sebebi, malumunuz: Cumhurbaşkanımız ‘ekonomi ve hukukta yeni bir reform’ ihtiyacımızdan söz etti.
Ondan cesaret alan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de “Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun!” sloganı atarak, savcılara “kimsenin talimatına, telkinine bakarak değil, dosyaya bakarak vicdanınıza göre karar verin” diye talimat verdi.
HSK da boş durmadı, bir beraat, iki tahliye ile hukuk reformuna ön adımlarını attı. Bununla kalmadı, AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen Osman Kavala ile ilgili evrakları İstanbul Adli Yargı Komisyonu’ndan istedi.
AKP’nin vicdanı diye bilinen Bülent Arınç da bu gelişmelerden cesaret alarak topa girdi:
Demirtaş ile ilgili olarak, “Tutukluluk cezaya dönüşmemeli” derken, Kavala'nın tutukluluğu konusunda ise “Ben iddianameyi okudum. Hala tutuklu kalmasına hayret ediyorum. Tahliye edilmesi lazım. Bu iddianameleri okuduğumda çocuk bile yazmaz bunu dedim.” diye konuştu.
Ve Bülent Arınç ayrıca, hem kendisinin hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hem de Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün adaletten yana olduklarını ve adil yargılama istediklerini ancak hakimlerin yanlış yaptığını da sözlerine ekledi.
Sonrası malum, Arınç AKP ve MHP cenahının hışmına uğradı ve görevinden istifa etti.
Peki, ne olacak şimdi?
Cumhurbaşkanımızın ‘ekonomi ve hukukta reform yapacağız’ sözü havada mı kalacak?
Ya da reform yapılacak ama bu reform, son zamanlarda uluslararası arenada en çok eleştiri aldığımız Demirtaş ve Kavala’ya uygulanan hukuksuzluğu kapsamayacak mı?
Bence mümkün değil. İnanıyorum ve umut ediyorum ki yargıda bir reform yapılacak ve her ikisini de kapsayacak.
Biz bu ülkede bunun çok örneklerini gördük. Neydi o örnekler hatırlayalım;
Birincisi; terör örgütü propagandası suçundan tutuklanan ve iktidar tarafından ajanlık iddiaları ile suçlanan Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in serbest bırakılması.
Almanya’ya “eyt”,”üyt” çektik. Bizzat Cumhurbaşkanımız, “bu ajan, terörist, ben bu görevde bu makamda olduğum sürece asla iade edilmeyecek” dedi.
Sonrası malumunuz, Merkel, bir yaptırım sopası salladı. Deniz Yücel, mahkemece apar topar serbest bırakıldı. Hem de özel uçakla uçuruldu…
İkincisi; FETÖ propagandası yapmak suçundan tutuklu yargılanan rahip Brunson olayı;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Bu fakir bu görevde olduğu sürece teröristi alamazsın. Çünkü Müslüman bir delikten, yılan deliğinden bir defa sokulur. İkinci defa hayır” dediyse de ABD’nin Halkbank ve mal varlığı sopasını göstermesi “ekonominizi mahvederim” tehdidiyle çaresiz salıverildi.
O çaresizlik şu an kat be kat yaşanıyor.
Yaşadığımız ekonomik buhran çaresizliğimizi arttırıyor.
O ekonomik sıkıntının temel sebebi de uluslararası ilişkilerimizin biraz da evrensel hukuk normlarına göre hareket etmediğimiz gerekçesiyle bozulmasından ve dünyada yalnız bırakılmamızdan kaynaklanıyor.
Kaldı ki evrensel hukuk normları konusunda en çok köşeye sıkıştığımız alan Demirtaş ve Kavala özelinde aslında fetö ve Pkk ile olan hukuki tavrımızla ilgili. Bir de Enis Berberoğlu olayı da var tabi…
Eskiden IMF ev ödevi verirdi malumunuz, günümüzde de AB ve ABD veriyor. Biraz direniyor, iç siyasette biraz malzeme yapıyor ama sonuçta ev ödevini tamamlıyoruz ya, bu konuda da böyle olacak, eminim.
Ha. Birileri tükürdüklerini yalamak zorunda kalacak belki de ittifak zora girecek falan, bilemem ama sonuçta AB ve ABD ne derse o olacak.
Bize ısrarla Bülent Arınç seyrettirilirken ve iktidar ve iktidar ortakları bunun üzerinden hamaset patlatırken, perdenin öbür tarafında Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın AB temsilcileri ile Brüksel’de görüşmeler yapıyor.
Ne istiyor, biliyor muyuz? Hayır…
Ama iç piyasadaki gibi ‘heyt, hüyt’ yapmadığı kesin…
Kesin olan diğer bir şey de AB’nin de hukuk konusunda yaptırımlar istediği…
Dediğim gibi Türkiye’nin direnecek, kafa tutacak, size mi soracağız diyecek gücü yok, bırakılmadı…
Dolayısıyla AB’nin ilk şartı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kavala’ya yönelik kararının uygulanması bugün yarın hayata geçirilecektir.
Ha, şimdi ben bütün bunları yazarken Demirtaş ve Kavala hayranı mıyım? Hayır.
Terörist sever miyim? Hayır…
Öncelikli derdim hukukun uygulanması, adaletin yerini bulmasıdır.
Ben inanır ve iman ederim ki ‘adalet bir gün herkese lazım olacaktır.
Kendisi de bir avukat olan Arınç’ın dediği gibi, şu an yapılanlar hukuki değildir. Aksine zulümdür ve Türkiye için hem itibar kaybı hem de ekonomik çöküştür…
Şahsi inadınızı, kaprisinizi bir tarafa koyun, kıymayın bu ülkeye…