Evet, bugünkü yazımın başlığı matruşka. İlginç veya gündemden uzak bir başlık gibi gelebilir.
Fakat insanın gündemini neyin belirlediğini anlayabilmek için matruşkayı anlamakta fayda olduğu kanısındayım. Suni gündemlerle boğuşurken, bir yandan da bu suniliklerin kaynağı olan bataklığı arama çabasındayım.
Binlerce yıldır, başka insanlar, farklı sahneler, değişen aktörler ve sahte gündemler. Aynı olan şeyler ise yaşananlar ve insanın doğası. Gelin bu sefer de olanın bitenin dışına bakmak yerine, en içeride ne var ona bakalım.
Şahsım adına olayları sadece bugünüyle değerlendirmenin ve de sorun olarak algılanan sonuçları sebep gibi görüp onlarla savaşmanın ziyadesiyle abesle iştigal bir eylem olduğunu düşünüyorum.
Her gün, hayatımızın her alanında farklı sorunlar veya mutluluklarla karşılaşıyoruz. Bazen bir siyasi kişilik, bazen eş dost, bazen iş arkadaşı, bazen hiç gitmeyeceğimiz ülkelerdeki insanlar etki ediyor ruh halimize. Her gün daha da farklılaşıyor sıkıntılar. Çözüm aradığını söyleyen insanlar, belirli çatılar altında bir araya gelip, çözüm aradığını söyleyen başka insanlarla, kendi yollarının doğruluğunu ispatlamak için çatışıyor. Çatışıyor çatışıyor da bir arpa yol gidemiyor.
Sıkıntı üstüne sıkıntı, cinayetler işleniyor, değerler aşağılanıyor, kadınlar ve erkekler adaletsizliğe maruz kalıyor, çocuklar ölüyor, birilerinin köpeğinin mamasına harcadığı parayı bulamadığı için bir çocuk okuluna önlük alamamanın mahcubiyetiyle gidiyor. Bir yanda tüm bunlar oluyor, diğer yandan birileri kahvesini içerken, hiçbir şey yapamayacağına inanmış bir şekilde, olanları anlamaya çalışıyor gibi yapıp, dudaklarını büzüp ekranı izliyor. Sonra tüm duyarsızlığı ve uyuşmuşluğuyla önüne dönüp saniyeler içinde her şeyi unutuyor.
Matruşka!
Neden matruşka?
İnsanların çoğunda huydur. Kısa vadeli düşünürler. Ardına arkasına bakmaya gerek duymazlar olup bitenin. Bu sebeptendir ki hep sonuçlarla kavga ederler deva ararken dertlerine. Bir gün sinekler azalınca da kökünü kuruttum sanıp böbürlenir, rehavete düşerler. Arkada duran koca bataklığı fark etmezler bile.
Olanın bitenin ardını arkasını görebilmek için şunu peşinen bilmek lazım; evrenin temel kurallarından biridir “etki ve tepki”. Her etki bir tepkiye sebebiyet verir. Ve her şey bir sebep sonuç zinciriyle bağlıdır birbirine.
İşte bu sebep sonuç zincirini anlamaya çalışmak ve en temel sebebi anlamak, bizi kalıcı çözümlere ulaştıracaktır.
Kaç sen var daha içinde Matruşka!
Hep bir şeylerden şikayetçiyiz ya hani, bakalım en temelinde ne var, açalım bakalım sonuna kadar, kaç matruşka var bir birinin aynısı?
Mesela toplumdan mı şikayetçiyiz. Bakalım toplum içinde kaç toplum daha var? Dünya var. Ülkeler var. Bu ülkelerin şehirleri ve mahalleleri var. Mahallelerindeki evlerde aileler var. Toplumun şekillendiği aileler. Bu ailelerin sorunları var. Bu sorunlarla büyüyüp yanlışla doğruyu ayırt edemeyecek noktaya gelen insanlar var. Hani şu sürekli sorun çıkaranlar. Hani şu senin veya senin gibilerin görmezden geldiği insanlar. Sonra onların sebep olduğu başka sorunlar var. Hani mesela biri vardı. Karısını onlarca insanın içinde defalarca ve dakikalarca bıçaklayan. Ya da yaşlı bir amcayı tonla insanın içinde gasp eden hasta ruhlu bir genç vardı. Hani bu sapıklar var ya bir yanda, öte yandan da dakikalarca bir şey yapmadan izleyen suçsuzlar vardı bunlar olurken. Bir de şey var. Şey hani. Her gün bu ve bunun gibi onlarca şey olurken kafasını çevirenler var. Sonuçlara sövmekte mahir, iş elini taşın altına koymaya geldi mi kör ve atıl olanlar var.
Ya da ekonomiden mi şikayetçisin? Bakalım ekonomide ne var? Milyarları betona basmış bir piyasa var mesela. Bunun arkasında kim var? İş adamları, kreditörler, finansörler, yatırımcılar. Bunların güvendiği kim var? Bu evleri ederinin beş katı da olsa her şekilde alacak olan birileri var. Bunların ardında ise, bireysel yatırım deyince üniversite mezunlarının bile neredeyse tamamının “şu kadar param olsa bu kadar ev alır kiraya veririm” diyen bir toplum yapısı var.
Daha bunlar gibi çok örnek var. Fakat anlayana bu kadarı kafi.
Benim gördüğüm bu Matruşka! Dışın neyse için de o. Dışında ne varsa içinde de o var.
Anladığım o ki, en içeride sen varsın, ben varım. Anlamamız gereken şu ki en dışarıya şekil veren, en içeride bizim şeklimiz. Bize göre şekil alıyor bir katman üstteki.
Bu sebepten yapılması gereken şu ki; rahatsız olunan bir şeyde olmasını istediğimiz şekli, duruşu önce kendimizde ortaya koymalıyız.
En dışarıdaki en içeridekine göre şekil alıyor madem, dışarıyla savaşıp törpülemektense, içeriyi düzeltmek lazım. Belki en içeriden en dışarıyı göremeyiz ama, güzelliklere bir şekil de biz verdik deriz ölmeden. Zaman geçer de başka güzel insanlar, güzel insanlar olarak anar bizi. Sence buna değmez mi?
Ha matruşka?