Merhabalar,
Bugün bir kıssa anlatacağım, aklı eren aklı erdiği ölçüde hissesini alsın diye. Belki birileri bir şeyleri görür diye.
Ne zaman önemli, ne de yöre. İnsanın yine insan olduğu bir tarihte, insanların beraber yaşadığı bir yerde alimlerden bilinen bir adam varmış. Halkın kendisine hürmet ettiği, saygıda kusur etmediği biriymiş bu kişi. Bir dağın başında tek başına yaşıyormuş hayatını. İnandığı yolda gecesini gündüzünü ibadetine harcarmış. Her sevabı almak istermiş.
Bir gün şeytan gelmiş yanına ve kulağına fısıldamış. “Sen her sevabı yaptın da bir tövbe sevabını almadın. Şöyle ufak da olsa bir günah işle de sonra tövbe et. Tövbe sevabı da alırsın.”
Kişinin çok hoşuna gitmiş bu öneri ve hemen uymuş şeytana. Gitmiş bir günah işlemiş ufakça. Sonra da tövbe etmeye niyetlenirken bir bakmış ki ufak günahı duyulacak. Alimliği zedelenecek.
Korkmuş. Ne yapsam diye düşünürken şeytan bir kez daha gelmiş yanına ve yine fısıldamış kulağına. Demiş ki: “Bu ufak günahı örtmek için biraz daha büyük de olsa şu günaha gir sonra tövben de büyük olur sevabın da. Hem senin inandığın yaratıcı seni affeder. O merhameti bol olandır.”
Adam yine dinlemiş şeytanı ve bir günaha daha işleyerek bir öncekini örtmeye çalışmış. Aynı şey yine olmuş. Yine günahının duyulma ihtimali belirmiş, gene korkmuş. Gene şeytana uymuş.
Bu döngü birkaç kez tekrar etmiş kendini. Sonunda da adamın her günahı duyulmuş ve idama mahkûm olmuş.
Çıkarmışlar sandalyeye, boynunda urganla beklerken şeytan gelmiş yanına yine fısıldamış. Demiş ki; “Eğer bana secde edersen seni kurtarırım.” Adam da demiş “Ellerim kollarım bağlı, sana nasıl secde ederim ki?” Şeytan hemen cevaplamış. “Olsun, sen kafanı bana doğru eğip gözlerini yum, ben onu secde kabul edeceğim.” Adam hemen yapmış şeytanın dediğini ve çaresiz gözlerle şeytana bakıp demiş; “Hadi kurtarsana beni, ne bekliyorsun?”.
Şeytanda gülmüş ve demiş ki “Ben senin gibilerin şerrinden Allah’a sığınırım.”
Adamın bir kelime daha söyleyecek vakti kalmadan çekmişler sandalyeyi ayaklarının altından. O alim bilinen adam sonunda şeytana kul olup ölmüş.
Şimdi bu adamın ilk hatası neydi. Tavsiyem yazıya devam etmeden bunu biraz düşünmeniz. Ben kendi fikrimi söyleyeyim hemen. İlk hatası kendini günahsız sanmasıydı. Kendini mükemmel görmesiydi. Başka hataları da vardı elbet.
Halkın âlim diyerek gösterdiği teveccühü, onlardan uzak yaşayarak aşağılamasıydı mesela.
Mutlak kötü bildiğinden akıl almasıydı. Dönüp dönüp kendini batağa çekenden yardım istemesiydi.
Bir yanlış daha var mesela. İmajının sarsılmasını istememesiydi. İstemedi o da herkes gibi hata yapabilen biri olarak anılsın. İsmi kusursuzlukla anılsın isterken kusurlarını başka kusurlarla örtmeye çalıştı.
Döndü dolandı, kibrinde ve kibirlilikte gösterdiği ısrarında boğuldu.
Demek ki neymiş?
Bilmek lazımmış; mükemmel değiliz. Hata veya kusur arıyorsak bize biz yeteriz.
Demek ki neymiş, kötüden akıl alınmazmış. Şeytan bildiğine, bile bile uyulmazmış.
Demek ki neymiş, hata etsek de hata da ısrar etmemek lazımmış. Günahla günah örtülmezmiş. Hatamızı kabul etmek lazımmış.
Demek ki neymiş,
Haddi bilmek lazımmış. Bilmeyenin akıbetine tanık olmak lazımmış.
Bu bir kıssaydı. Hissesini dağıttı. Anlayana çok şey düştü, gönlü körler, kibirliler yine nasipsiz. Ben de payıma düşeni paylaştım. Vazifemi yaptım. Benden eksilmedi, belki sizin de işinize yarar.