Merhabalar,
Maalesef bu haftaki yazımızda da bahsedeceğimiz olumlu gelişme yok. Tabi 5,9544 olan USD/TL kurunun önce 6,2020’lere çıkıp sonra 6,0693’e (ben bu yazıyı yazarken ki anlık kur) inmesi (diğer paritelerde de aynı durumu gözlemlemek mümkün) size olumlu bir haber gibi geliyorsa o ayrı.
Her defasında sorunlardan bahsetmek gerçekten beni de mutlu etmiyor. Ama her defasında sorunlarla yüzleşmek, mutlu etmemenin yanında ziyadesiyle rahatsız ediyor.
Tek başına sorun var demek pek bir işe yaramayacağından ben naçizane düşüncelerimi paylaşayım.
Ekonomiyle alakalı hiç unutulmaması gereken bir şey var demiştik. Ekonomi; bir sosyal bilimdir ve temelinde insan vardır. Peki bunun sorunlarımızla ne alakası var diyebilirsiniz. Hemen cevaplayayım. Bu ilk olarak şu demek. İnsani değerlerin korunmadığı bir ortamda ekonomiyi de koruyamazsınız demek. İnsanın bozulduğu yerde ekonomi de bozulur demek. Nasıl ki güvenmediğiniz insanla ticaret yapmak istemezseniz, size güvenmeyen de sizinle ticaret yapmak istemez.
Çok paranızın olduğunu düşünün. Adaletine, hukuki yapısına güvenmediğiniz bir ülkeye gidip yatırım yapmak ister misiniz? Elbette istemezsiniz. İşte içinde bulunduğumuz durum da bundan çok farklı değil. Biz kendimizi nasıl görürsek görelim, neye inanmak istersek isteyelim. Ama bir de dünyanın bize bakışı var. Bu realiteyi atladığımız gibi birçok noktayı kaçırırız.
Örneğin aynı zarfa koyulan dört oydan birinde şaibe olduğu için İstanbul seçimleri iptal oldu. Bizce bi problem yok. Bazıları bir şekilde biz anlamasak da illa bir şeyler yapmışlardır. Burada sıkıntı yok. Biz inanıyoruz. Ama işte yabancı yatırımcının kafasına yatmadığı için bu durum doğrudan parasını çekmeye başlıyor. Onlara durumda bir mantıksızlık varmış gibi geliyor. Güvenleri sarsılıyor. Bu da ülkemizdeki dövizlerini geri çekmelerine, o da piyasada döviz kıtlığına bu da beraberinde dövizlerde değerlenmeye sebep oluyor.
Şimdi madem dünyadan farklı düşünüyoruz. Aynı olaya çok farklı bakıyoruz. O zaman iki seçenek var. Ya tüm ekonomimizi bağımsız hale getireceğiz, hiçbir noktada bir ticari zorunluluğumuz olmayacak. Ya da ekonomide, hukukta ve tüm sosyal alanlarda dünya standartlarına ulaşmaya çalışacağız. Seçimi yaparken neleri ithal ettiğimizi de bir düşünün derim.
Dönelim teknik problemlere. Yine kur belası ve işsizlik en büyük problemlerimizden. Döviz alımlarına gelen vergi de işe yaramayacak basit bir tedbir olarak karşımızda.
Yetmezmiş gibi Borsa İstanbul kritik nokta olan 86.000’lere dayandı. Bu noktanın altına düşmesi demek düşüşün önü biraz daha açıldı demek olacak. Bunu basit bir şekilde şöyle anlatayım. Düşünün ki bir yere tırmanırken işler kötü gitti ve düşmeye başladınız. Düştüğünüz esnada tırmanırken gördüğünüz dallara tutunuyorsunuz durmak için. İşte 86.000 noktası da bu dallardan biri. Kırılırsa bir dahaki dal baya aşağılarda kalıyor. Bu yüzden BİST’in kısa vadeli puanları da bizim için önemli bir gösterge olacak.
Dövizin durumu içinse merkez bankasının yapabileceği tek şeyin etkisi de maalesef kanayan yaraya pansuman yapmaktan öteye geçemiyor. Faizlere müdahale etmenin iyice kritik olduğu noktada sadece piyasaya döviz sürebilen TCMB de etkisini gittikçe yitiren bir durumda.
Bu ve bunlar gibi birçok sıkıntı var. Ama dediğim gibi. Teknik detaylarda boğulmadan önce temel sorunlarımıza yönelmemiz lazım. Toplumsal güven, adalet, kaliteli eğitim gibi bir çok başlığı kapsayan sosyal sermayemiz her geçen gün eriyor.
İlk odaklanılması gereken şey toplum dinamiklerin düzeltilmesi olmalı. Adalet duygusu ve vicdanı olan, insanı seven ve sayan, ahlaklı bireylerden oluşan bir toplum için ekonomik kalkınma inanın çok kolay bir mevzu.
Bu sebepten bizim sinekleri kovmakla uğraşmak yerine içine düştüğümüz bataklığı kurutmaya çalışmamız gerekmekte.