Fıkra bu ya; Karacıların komutanı tatbikat sırasında bir asker çağırmış.

Asker, "Emret komutanım" diyerek yanına gitmiş.
Komutanı yere yatmasını istemiş. Daha sonra da bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir vermiş. Asker kılını bile kıpırdatmadan yattığı yerde beklemiş ve malumunuz ezilmiş.

Komutan diğerlerine dönerek: "İşte cesaret" demiş.

Havacıların komutanı bir asker çağırmış.

Asker, "Emret komutanım" diyerek komutanının yanına gitmiş.

Komutanı helikoptere binmesini emretmiş. Asker helikoptere binmiş ve havalanmış. Daha sonra komutanı askere aşağıya paraşütsüz atlamasını emretmiş, asker de emre itaat etmiş ve atlamış. Yere çakılmış ve can vermiş.

Komutan da diğerlerine dönerek: "İşte cesaret" demiş.

Sıra gelmiş denizci komutana.

Denizci komutan askerini çağırmış. Asker çakı gibi hazırola geçmiş ve "Emret komutanım" demiş.

Komutan; "Derhal denize atla ve 10 dakika yüzeye çıkma" demiş.
Asker; "Hadi len" deyince komutan hiç istifini bozmadan diğer komutanlara dönmüş;

"İşte asıl cesaret bu" demiş.

Cumhurbaşkanımız, zaman zaman ters giden bir şeylerden yakınıp topu taca sorumluluğu başkalarına attığı zaman, aklıma bu fıkra geliyor.

Demek ki, siyasetimizde ve bürokrasimizde bu ucube sisteme ve her şeye rağmen halen laf dinlemeyen, Hadi len’ diyen ‘cesur(!)’ adamlar varmış diyebiliyorum.

Mesela;

Yandaş kanalların deyimiyle ‘başkan’ bize göre sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine rağmen dere yataklarının yapılaşmaya, şehirlerin gökdelenlere açılmasından yakınıyor.

“Sakın ha dere yatağına konut yapmayın, sakın ha dikey mimariye tevessül etmeyin, aşırı yüksek binalar yapmayın...” dedim diyor.

Demek ki demiş, uyarmış, emretmiş hatta ama birileri kalkmış ‘hadi len’ demiş…

Bana sorarsan büyük cesaret ama iktidar açısından ihanet ve üzücü bir durum bu.

Kendisi de bir zamanlar iyi AKP’li ve hatta Sayın Erdoğan’ın basın danışmanlığını yapan Akif Beki’nin ironik deyimiyle;

“Kim bunlar, hangi cüretle Erdoğan’a karşı geliyorlar, laf dinlememek hadlerine mi, yoksa bir dış merkezden mi emir alıyorlar, ‘Erdoğansız Türkiye’ projesinin maşası değillerse dertleri ne?

İktidara kumpas kurmak, milli iradeyi etkisiz ve başarısız göstermek gibi ajanlık ve beşinci kol faaliyetlerinden soruşturulmaları gerekmez miydi?”

Fatih Altaylı da konuya değindi “Madem öyle görevden alın, dava edin” başlığıyla lazım geleni yazdı.

Oysa ki, İktidar savunucuları utanır mı bilmem ama şu tepkiyi vermek Altaylı’dan önce onlara düşmez miydi:

Şimdi kalkıp ‘Ben belediye başkanlığımdan beri buna karşı çıktım’ dediği zaman, tüm bu süreç boyunca birilerinin kendisini dinlemediği, izlemediği, kulak asmadığı ortaya çıkar.

Bu mümkün müdür!

Olabilir.

Ama o zaman herkesin şöyle bir beklentisi oluşur.

Başkan’ı dinlemeyerek bu felaketlere yol açan sorumluların hesap vermesi gerekir.

Hem hukuken hem siyaseten.

Erdoğan, kendisini 20 yıl boyunca dinlemeyerek kentleri dikine yükseltenlerden ve doğaya karşı hareket edenlerden hesap sormalıdır.

Büyük bölümü AK Partili olan bu laf dinlemez başkanların yerine hemen kayyumlar atanmalı, bürokratlar hemen görevden alınmalı ve hepsi birlikte yargı önüne çıkarılmalıdır.

Bu söz dinlemememin sonucunda meydana gelen bu büyük felaketlerin bir bedeli olmalıdır...”

Yerden göğe haklı!

Çarpık yapılaşmaya müsaade eden, sebep olan, göz yuman yetkililerin yanına kalmamalı.

Görevi kötüye kullanmaktan, imar yolsuzluklarından yahut yıkımlardaki ihmal ve kusurlarından dolayı hesap sorulmasa bile...

Bari Cumhurbaşkanı’nı dinlememekten mutlaka hesap sorulmalı.

Gökdelenlere, göktırmalayan da denir.

Ama hiçbiri hızlı, ateşli reisçilerin bu sessizliği kadar göz ve kulak tırmalamıyor, haberleri olsun.