Muaviye Şam’da, Hazreti Ali ise Küfe’de validir, aralarında malum anlaşmazlık vardır, savaş çıkmak üzeredir.
Bir gün, bir deveci, yüklediği mallarla Küfe’den Şam’a gelir, açıkgözün biri deveye sahip çıkar; Bu dişi deve benimdir!
Küfeli kendisinden emindir, çünkü devesi erkektir. İtiraz eder, dinletemez.
Sorun Muaviye’ye kadar yansır.
Halk bir meydanda toplanır.
Muaviye, Bu dişi deve benimdir diyen Şamlıya sorar;
Bu dişi deve kimindir?
Benimdir!
Muaviye de onaylar, Evet, bu dişi deve Şamlınındır!
Sonra halka sorar; Bu dişi deve kimindir?
Hep bir ağızdan cevap verirler; Bu dişi deve Şamlınındır!
Küfeli neye uğradığını anlayamaz, şaşkın şaşkın bir kenarda dururken Muaviye çağırır;
Bana bak, ben de, sen de biliyoruz ki, bu deve erkektir. Küfe’ye dönüşte Ali’ye de ki; “Şam’da öyle bir ahali var ki, erkekleri de dişileri de, onların cinslerine değil, Muaviye’nin ağzına bakarak söylüyorlar, o dişiye erkek dese, ya da erkeğe dişi dese, hepsi ona itaat ediyor, Şimdi var git Ali’ye söyle ayağını denk alsın!

Yani?

Uzatmayın;

O, o belgeler/dekontlar sahte diyorsa, sahtedir.

Siz O’ndan iyi mi bileceksiniz?

*****

Musa Peygambere tebliğ vazifesi verildikten sonra, kardeşi Harun ile birlikte kavmine hitap etmeye başlar.

Firavun zulmünden, esaretten, kölelikten kurtulacaklarını ve vaat edilmiş topraklarda özgürce yaşayacaklarını anlatır.

Lakin, kölelik ciğerlerine kadar işlemiş, köleliği kabullenmiş ve kendini buna ikna etmiş bir insana özgürlüğü anlatmak köre rengi tarif etmek gibi hiç de kolay değildir.

Kaldı ki, Firavun’un elinde müthiş sihirbazları vardır,

Bu sihirbazlar sihir sayesinde insanların doğru düşünmelerine, hakikati görmelerine engel olmaktadır.

Kahinler, sihirbazlar dört koldan mevcut düzenin devam etmesi yönünde çalışmış, sürekli olarak insanlara Firavun’un çok güçlü olduğunu ve onu yenebilecek hiçbir gücün olmadığı fikrini aşılamışlardır.

Hz. Musa, Cenabı Hakk’ın yardımıyla, bütün bu sihirbaz, düzenbaz ve kahin takımını alt etmiştir etmesine ama kavmini ikna etme noktasında önündeki en büyük engel bir türlü aşılamamıştır.

O engel zihinlere vurulan prangadan daha beter olan, açlık korkusu, çıkar ve menfaat ilişkisidir.

Dolayısıyla Musa Peygamberin karşısında artık, kendisine tamamen inanan bir azınlık ile evet kendisine inanan, doğruları söylediğini kabul eden ama onunla birlikte hareket etmeyen büyük bir topluluk vardır.

İşte o topluluk kendilerini şöyle savunur;

“Sen haklısın ey Musa! Ama bizim karnımızı Firavun doyuruyor!”

Şimdi…

Kılıçdaroğlu haklıdır/haksızdır bilemem!…

Ama karşısında, kesinlikle, söylediklerinin doğru olduğunu kabul etmekle birlikte ya sosyal yardımlarım kesilirse, ya ‘hamili kart partimizin üyesidir’ desteği ile ancak iş bulan taşeron işçisi oğlum/kızım işten atılırsa, ya işyerimi vergi ve sigorta memurları abluka altına alırsa, ya ekonomi bozulur, borsa çöker, döviz fırlarsa, ya Allah korusun istikrar bozulursa, ya torpille kavuştuğum koltuğum altımdan alınırsa… türünden onlarca korkudan dolayı, Kılıçdaroğlu’nun doğru söylediğini, haklı olduğunu bilen ama bunu bir türlü dillendiremeyen milyonlar vardır.

Ha bir de;

Ne diyordu Victor Hügo;

“Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk!”

Anladınız siz onu!!!