Sevgili okurlar,
Bir haftabaşı yazısı ile sizlere “merhaba” derken, biraz düşündüm?
Neyi mi?
Neyi olacak?
Hangi konuyu, ele alacağımı?
Yani, sizlerin önceliği ne olabilir?
Masa başında oturup, “güzellemelere” imza atabilirim!..
Hatta sanal ortamdan bir alıntı ile yetinebilirim!
“Oh ne ala memleket” diyerek işin içinden çıkarak, günü kurtarabilirim!
“Cumanız mübarek olsun” diyenler gibi?
Peki, diğer günlere ne olmuş ki?
Her güne günaydın demek yetişmez mi?
Ama illa siyasi, dini bir mesaj vermek mi gerekiyor?..
Uzaktan, çok uzaklardan “cumanız mübarek olsun” demek yerine, “eskiden mektuplar” yazılırdı..
Hasret mektupları..
Allanır, pullanır, postaya verilirdi..
Olmadı, telgrafın tellerine türküler” yakılırdı..
Telefon başında beklenirdi..
“Afyon aradan çık” denirdi!
İtiraf edeyim ki, zaman çok değişti..
Ah, o zaman?
Bir üfle melik olsa bile, zamanı durdurmak mümkün değil!..
Uzatmayalım!

ELDE VAR, TANK PALET?
“Bilmediğim, tanıklık etmediğim, üzerinde çalışmadığım, halkı, okuru, kentimizi, ülkemizi ilgilendirmeyen bir konu hakkında ahkam kesmek”, asla istemem!?..
Bakınız, “Sakarya Tank Palet Fabrikası’nın” içi boşaltılıyor?
Neden, diyeceksiniz?
Nedenini, “siyasi iradeye destek verenler”, bal gibi biliyor?..
İşte basında da yer aldığı gibi “Altay tankı” üretimi Ankara’ya kaydırılıyor..
Üzülmemek lazım?
Yine de elde var Tank Palet!?
Bu ne demek?
Yeni bir proje ile “fabrikanın içini boşaltmak” değil mi?
Peki, bu karar akabinde neler olur?
Neler olacak, “fabrikada bu proje bağlamında istihdam edenler, ya Ankara’ya, ya angaryaya gitmek zorunda” kalacaklar?
Haydi, imzaya beyler?
Kolay mı?
Hem işin taşınıyor, hem yeni bir göç telaşı başlayacak, hem Sakarya büyük bir ekonomik kazanımını kaybedecek?
Bir, iki yazıldı, çizildi..
İşin boyutunu anlayan, çıktı mı?
Geçmiş olsun!

VAGON FABRİKASI?
Ardından, bir başka haber ile Sakarya çalkalandı..
Neymiş, adı birçok defa değiştirilen “ Adapazarı Vagon Fabrikası” özelleştirilecek mi?
Elbette, devletimiz bilir!
Pardon, siyasilerimiz!
Adı kaç kez değiştirildi bilmiyorum, ama Sakaryalılar, hala bu fabrikaya “Vagon fabrikası “ diyor ya?
Ha Ali, ha Veli?
Onun gibi, değil tabii!?
Allayalım, pullayalım, satalım?
Bu fabrika da mı, gözden çıkarıldı?..
Ah, o araziler, ah, “ne kelepir” araziler?
Kim bilir, kimlerin iştahı kabarıyor, kimlerin?
“Fabrikalar, askeri alanlar, hazine arazileri”, daha neler, neler?
Satın gitsin!
TOKİ devrede ya?

NE OLACAK, DEĞİL Mİ?
Çocukluğumda, annemin kolunda Gebeş Turizm  otobüslerine binip, Adapazarı’ndan Kaynarca’ya oradan Kandıra’ya ulaşırdık.
Kandıra’dan ise, ver elini Kefken!
Rahmetli Akçabeyli Divanı Muhtarı Dayım Ahmet Yağcı, Kefken için az çalışmadı, az!
Gecesini, gündüzüne kattı..
Kefken’den ikamet ettiği Potlar Köyü’ne kadar uzanan yolu yapmak için ne kadar uğraştılar, ne kadar..
Ah bir bilseniz?
Sonra Kefken, Akçabeyli Divanı çatısı altından çıkarıldı..
Büyük rant alanı oldu Kefken..
Mütevazi “balıkçı barınağı” etrafında, büyük yerleşim oldu..
Çadır kurup, yaz aylarının keyfini sürdüğümüz Erim Tepesi’ne bile, mantar gibi binalar dikilmiş!
Karşı tepede tek başına ayakta duran “Anti karının evi” çevresi de, bu konutlaşmadan nasibini almış!
Ne olacak, değil mi?

GÖTÜRMÜŞLER?
“Kumcağız, Kefken, Kovanağzı ve Cebeci’de ve civar köylerde yerleşim”, büyük bir hızla sürdü, sürüyor!..
“Hazine arazileri, müstakil araziler”, nasıl talan edilmiş, nasıl?
“Bu yörenin has ürünü olan buğday, ayçiçeği üretiminin yerini fındık” almış!
Bir de çarpık konutlaşma, topraklarımızın geleceğini yok etmiş!
Herkes, istediği yere bir bina kondurmuş!..
Gel sen, buralara yol götür?
Götürmüşler..
Gel sen, buralara su götür?
Götürmüşler!
Gel sen, buralara elektrik götür?
Götürmüşler!
Gel sen, buralara telefon, internet altyapısı götür?
Götürmüşler!
Gel sen, buralara doğalgaz götür?
Projelendirmişler!
O da götürülecek ya..
Ama herkesin bildiği bir şey var, malı gerçekten birileri götürmüş ya, helal olsun!
Talan, yalan, vurgun!

VAH Kİ,NE VAH?
Muhterem, merhum Muhtar Dayıma “Keriz Ahmet”(*) derlerdi..
“Kerizliğinin “ hikayesi bir başkadır da?
“Oğullarına, kızlarına, yeğenlerine, kardeşlerine, konu komşuya bu hazine arazilerinden, bu rant alanlarından uzak durmalarını, hatta denize yakın yerlerden bir mal, mülk edinmelerine” asla  vermedi, devletin bu alanlarını gözü gibi korudu..
Niye mi?
“Akçabeyli Divanı Muhtarı Ahmet Yağcı’nın oğulları, kızları, yakınları, deniz kenarlarını, hazine arazilerini yağmaladı, paylaştı,  demesinler” diye, çok direndi ama nafile, başkaları onu “kerize” getirmişler ya?
Hüzünle gezdim, çocukluğumun, gençlik yıllarımın sahil kenarlarını, köylerini!
Vah ki, ne vah!
Asıl olan,” kerize getirilmek”, insana koyuyor ya?
Getirilmeyen kaldı mı?
Yusuf Cinal yazıyor, 25 Eylül 2023

(*) KERİZ GETİRMEK; Bir kişinin, bir toplumun, iyi niyet duygularını, suiistimal etmek, üçkağıda getirmek, aldatmak, işi kılıfına uydurmak..