Sevgili okurlar,
Sonbahar yapraklarının sarılığı ve dökülüşünün ardından, “bu defa kış mevsiminin başlaması, elbetteki yerel ve genel tedbirleri de”, beraberinde getirir..
Ülkemizin, doğal şartları belli..
“Dağları, denizleri, dereleri, çayları, nehirleri, ovaları, gölleri ile büyük güzellikler sunan ülkemizde, bir de madalyanın öbür yüzü” var?..
Öbür yüzü, “genellikle tedbirden, öngörülerden, uyarılardan, sorumluluklardan” geçmektedir..
İşi, “kadere yıkmadan”, bu manada sorumluluk üstlenenler,  “görevlerini en ince ayrıntısına kadar kullanmalı ve yıkımların, yaralanmaların, ölümlerin önüne geçmede, gerekli hassasiyeti” göstermelidirler..

AH BE KARDEŞİM!
Maalesef, üzülerek ifade edeyim ki, bütün bunların bilinmesine rağmen, “ülkemezde yine başıbozuk bir düzen, aldırış etmeme, dikkate almama, ben bilirim, ne olacak,..” türünden,” efelenmeler, kahramanlıklar” devam ediyor!..
Bu anlayışın, bu zihniyetin devam etmesi, en büyük sorunumuzdur..
Ah be kardeşim, afetlerin akıbeti, yani sel vurgunu, deprem yıkımı, rüzgarların yıkıcı gücü, yangınların öldürücü yanı bilinmiyor mu?
Biliniyorsa, neden, buna karşı tedbirler alınmaz?
Neden, “bu yıkımların, ölümlerin önüne geçecek, liyakatli kadrolar işbaşına” getirilmez?
Neden, vatandaşımız yeterince uyarılmaz?
Evet, son yaşananlar öncesi, metoroloji birimleri, yetkililer, gerekli uyarıları, ikazları yapmadı mı?
Yeterli mi?
Demek ki, yeterli değil?
Demek ki, insanımızın çoğu, bu haberlerden, bu bildirimlerden, bu duyurulardan bihaber!?
Yaşanılanlar, bunu göstermeye yetiyor!
Demek ki, “insanımızı uyarmada, bilgilendirmede ve altyapıları güçlendirmede”, daha yapacaklarımız var..
Haberlere bakıp, üzülmemek elde mi?

MERHABA İKİNCİ YÜZYIL!
Sakarya’da, Kastamonu, Zonguldak, Batman, İstanbul ve diğer kentlerden gelen haberler, insanı üzmekten öte, kahrediyor!..
Yolda kalanlar, sele kapılanlar, denizde fırtınaya yakalananlar, gemisi karaya vuranlar, denizde kaybolanlar, ölüm ile yaşam arasında gidip gelenler?..
Ne oluyor, dersiniz?
Türkiye’nin, bir ikinci yüzyıl sınavı pek iç acıcı değil!
Birinci yüzyıldan dersler almadığımız, çıkarmadığımız ortada değil mi?
Bir yakınımız, yayla yolundan geri döndüklerini söyledi..
Keremali  yayla yolundan geri dönenler kadar, Acella, Sultanpınarı ve diğer yaylalardan kış manzaralı görüntüler, sanal ortamlarda paylaşılıyor..
Bu kar kışta, bu fırtınalı günlerde yola çıkmak, üstelik yayla keyfi için, yollara düşmek, ne demek?
Tamam, yayla yolunun yarısından döndünüz?
Ya dönüş yolu da, karla kaplansaydı?
Trafiğe çıkacaklar, hep uyarılmaz mı?
“Kar lastikleriniz takın, beraberinizde zincirlerinizi hazır bulundurun” diye yapılan uyarılar, ezberlerimizde değil mi?
Neyi konuşuyoruz, değil mi?
İnsanımız bu!?

KURALSIZ TOPLUMUN KAHRAMANLARI?
Bildik tavırlarından vazgeçermi, kafasına koyduğunu yapmaktan geri durur mu?
“Kuralsız toplumun”, kahramanları bunlar?
Ve ondan sonra ahlar, vahlar, bildik sonlar?
Bu film, kaç defa tekrarlanır, durur!
“Ne huylu huyundan vazgeçer, ne de bu yolda yapılması gerekenleri” yaparız!
Yaşasın kuralsızlık, ya?
Allah, selamet versin!
Ülkemizde, kentimizde, yaşadığımız yörede, gündem, ne çabuk değişiyor?..
Bir yanda, İsrail-Filistin Gazze savaşı..
Bir yanda, ülkenin tepesinden yapılan açıklamalar..
Bir yanda ise, sınır tanamayan, küresel dolaşımda olan mallara boykotlar..

Kahvehane basmalar, kahve fincanlarını devirmeler..
“Müslüman kardeş” naraları, nidaları!..
Öte yanda, İsrail ile en üst seviyede devam eden ticaret..
Limandan demir alan ticaret gemileri, uçup giden uçaklar..
Vah Filistinlim, vah!
Öte yanda, bir haykırış bekleyen Çin zulmü altında inleyen Türkistanlı kardeşlerimiz..
Onları, hatırlayan var mı?
Nerede milliyetçi, vatanseverler?
Vah, Türkistanlım vah!

ANKARA’DA ANAYASA?
Türkiye, “yeni bir sivil anayasa” yapacakmış?
Niye ki?
“Anayasaya uymayan lideri”, Anayasayı uydurmadık mı?
Ankara’da Anayaso?
Şimdi, ne mi olacak?
Olacak, belli değil mi?
Artık seçim sisteminin bel kemiği, mihenk taşı olan “50+1” şartı terk edilmeli..
Yeni dönem, yeni yüzyıl, pardon Türk Yüzyılı projeleri raflardan indirilsin!
Yerel seçimler var..
Ülke teyekkuzda..
Yeni adaylar, yeni yüzler sıraya girsin..
“Vatan, millet, bayrak” nutukları atılsın..
Yağan yağmurda ıslanılsın, şarkılar söylensin..
Yarın nasıl olsa, güneş doğudan kendini gösterecek..
batıdan, kaybolacak..
Hayat bu ya, öyle, yada böyle, kör topal, ağır, aksak devam edecek!..
Sen, müsterih ol oğlum, kızım!

MEĞER YALANMIŞ?
Gel de, bir şaknının dizelerine takılma?
“Gördün mü bak, bizden öteside varmış..
Yaşananların hepsi, meğer birer, yalanmış..
Kaderimde, bu da mı vardı?
Sevdiğimi başkalarıyla,
Göreceksem eğer, kör olsun, bu gözler!
Görmeyeyim bir daha?”(Lyriç Find)

Herkesin derdinin bir başka olduğu bu dünyada, neyi dert etmeli, neyi etmemeli,i nsan gerçekten şaşırıyor?..
Bu kadar bilgi kirliliğinin içinde gel de, huzurlu bir yaşama sarıl?
 

Gelin, günü bir Cahit Sıtkı Tarancı şirinin bir bölümü ile noktalayalım..
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.”

Yüce Mevla’m herkese güzellikler, sağlıkı günler nasip etsin!
Yusuf Cinal yazıyor, 21 Kasım 2023