Bir ülkenin nasıl yönetildiğini anlamak için öyle uzun boylu araştırmalara, bilimsel ve sosyolojik veriler içinde kaybolmaya hiç gerek yok. Bir düşünürün dediği gibi; “Bir ülkenin nasıl/neyle/ne şekilde yönetildiğini anlamak için, insanların nasıl öldüğüne bakmak yeterlidir.”

Yazıma bu cümleyle başlamaktan nefret ediyorum.

Ama hemen her gün farklı bir bela ve musibetle karşılaşınca başka çarem yok.

İşte, nasıl, neyle kiminle yönetildiğimizin ya da yönetilemediğimizin aynı zamanda can, mal, hak ve hukuk anlamında ne kadar güvende olup olmadığımızın resmi olan güncel olaylar;

Sinan Ateş cinayeti;

Maktulün attığı her adımı takip edip cinayet şebekesine bilgi aktaran bir polis…

Sabıkalı ve araması bulunan tetikçi yolda belde yakalanmasın diye ona eskortluk yapan polis…

Cinayetin muhaberat yani haberleşme kısmında bir sözde eski MİT mensubu…

Elbette ki cinayeti organize ettiği bir iddiadan ibaret ama yönetici ve mensuplarının Sinan Ateş’i tehdit edilmesinden katledilmesine kadar her aşama işin içinde olan bir parti ve onun yan kuruluşu…

Ve bu kuruluşların cinayetten sonra da katili kaçırmak ve cinayetin üstünü örtmek için çabaları…

O kuruluşa zeval gelmesin diye devletin savcılarının ortaya komik ötesi bir iddianame çıkarmaları…

O iddianamede maktul yakınlarının ifadelerine yer verilmemesi, şahitliklerin görmezde gelinmesi hepsini geçtim yahu katili taşıyan aracın plakasının ve kime ait oluşunun bile gizlenerek bir siyah araç şeklinde sunulması…

Azmettiricileri yok sayarak bu cinayetin bir parti ve yan kuruluşuyla irtibatının özenle gizlenmeye çalışılması…

Bir siyasi ve organize cinayetin, sokak kavgası şeklinde sunulmak istenmesi…

Bütün bunlar sizi de ürkütmüyor mu?

Bu ülkede hukuk güvenceniz olduğunu düşünebilir misiniz?

Türkiye bir hukuk devleti mi?

Başımıza gelmediği için olsa gerek çoğumuz bilmiyor ya da duyduğumuzda inanmıyoruz ama bu ülkede hiçbirimizin can ve mal güvenliği yok. Herhangi bir tacize uğradığınızda olayın gidişatı mağdura göre değil saldırganın siyasi konumuna, arkasına ve ağırlığına göre şekilleniyor.

İşte bir örnek;

Antalyalı bir iş adamı. Devletine mükellefiyetini eksiksiz yerine getiren, vergi, prim vs. borcu bulunmayan bu insana Ankara'da faaliyet gösteren market zincirine ortak olmasını öneriliyor. O da kabul ediyor.

Kısa bir süre sonra ortaklarının özellikle resmi işlemleri savsaklamaları üzerine durumdan kuşkulanmaya ve araştırmaya başlıyor.

Haliyle itirazları başlıyor ama bu o artık kadar kolay değil.

Kafasına silah dayayarak, ölüm tehdidiyle telefonunu gasp ediyor, ardından çek defterine çok sayıda çek yazdırıyorlar. Cep telefonu üzerinden bu çeklere faktöring için onay da veriyor, otomobillerine el konuluyor.

Saldırganlar Ayhan Bora Kaplan’ın adını telaffuz ettikleri için, şahıs canını kurtarabilmek uğruna istedikleri her şeyi yapmayı kabul ediyor.

Büyük korkuya kapılan şahıs, serbest kalınca Emniyet Müdürlüğü'ne ve Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunuyor.

Ankara Emniyet Müdürlüğü özel otoparkında kendisini kim karşılıyor biliyor musunuz?

Ayhan Bora Kaplan ve adamları!

Silahla tehdit ederek, karekodlu bir aracın bagajına atıp götürüyorlar ki çevirmelere takılmasınlar.

Bir kez daha kaçırdıkları şahsa işkence ediyorlar, tehditle umumi vekaletname alıyorlar.

Mağdur her istenileni yaparak canını zor kurtarıyor, yurt dışına kaçıyor.

Burada e-devlet üzerinden CİMER'e şikayette bulunuyor.

“Mutlaka Türkiye'ye dönmeli ve hakkını aramaya devam etmelisin. Türkiye bir hukuk devleti…” diyorlar.

O da dönüyor!..

Antalya Havalimanı'nda pasaport kontrolünden geçip, telefonunu açar açmaz kim arıyor biliyor musunuz?  Ayhan Bora Kaplan!..

“Hani bizi devlete şikayet etmeyecektin…” diye başladığı konuşmasında yine tehditler savuruyor.

Can güvenliğinin hiç kalmadığını düşünen mağdur, yine kapağı yurt dışına atıyor.

Ali Yerlikaya'nın İçişleri Bakanı olmasından ve Ankara Emniyet Müdürünün değişmesinden sonra, Ayhan Bora Kaplan ve adamlarına yönelik operasyondan cesaret alarak şikayetini yeniliyor.

Şikayeti ciddiye alınıyor ama araştırmada Cumhuriyet Başsavcılığı'na yaptığı suç duyurusunun, işleme bile konulmadan sumen altı edildiği ortaya çıkıyor!

Bu iki güncel olay üzerinden yine soruyorum:

Bu ülkede emniyette olduğunuzdan, hukuki haklarınızın bulunduğundan gerçekten emin misiniz?