HUKUK SİYASETİN SOPASI MI?

Mevzu hukuksa, hukuk adamlarının değerlendirmelerine önem veririm.

Kısmen de henüz adalet duygusunu yitirmemiş siyasilere…

Henüz mürekkebi kurumayan Gezi Kararı için ne diyordu Avukat Celal Ülgen;

“Beklemediğimiz bir gün müydü? Asla, bekliyorduk. Siyasetin arka bahçesi olmayı bile aşmış, siyasetin sopası haline gelmiş yargıdan beraat kararları beklemek mümkün değil.!

Bence de, ardından alınan Canan Kaftancıoğlu kararı da bunun bir izdüşümü oldu.

Sırf muhalif oldukları için konuşmadıklarına yürekten inanmak istediğim siyasiler de olaya tepki gösterdi. Şöyle ki;

Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu; “Hiç kimse endişeye kapılmasın, umutsuzluğa düşmesin! Siyasi kararların odağı haline gelen yargı kurumunu yeniden ayağa kaldıracağız. Adalet mekanizmasını muhalefeti susturmak için kullananlar da, buradan siyasi bir kazanç devşireceğini zannetmesin! Adalet bir gün herkese lazım olur.”

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ; “Canan Kaftancıoğlu ile ilgili Yargıtay kararını okudum. Terör örgütüne övgü var mı? Var. Peki, FETÖ'yü öven AKP'liler neden dışarıda? Devlet görevlisine hakaret var mı? Var? Peki, Soylu neden serbest geziyor? Adalet, yasaların kısmen değil, herkese eşit uygulanmasıdır.”

Ahmet Davutoğlu; “Yargı, Sn. Kaftancıoğlu kararı ile demokratik siyaseti hedeflemiştir. Siyasete göz dağı vererek, seçim sürecini etkilemek isteyenleri uyarıyorum: 90'ların yargıyı araçsallaştıran vesayetçi anlayışı ile iktidarda kalamazsınız. Ayarını bozduğunuz kantar, gün gelir sizi de tartar!” DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan; “Nereden gelirse gelsin, haksızlığa boyun eğmeyiz. CHP İstanbul İl Başkanı Sayın Canan Kaftancıoğlu'na verilen cezanın hedefinde demokratik siyaset olduğunu bilecek kadar deneyimliyiz. Bu adaletsizlikten hep beraber kurtulacağız.”

Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal; “Türkiye'yi 'gücü eline geçirenin muhaliflerinin celladı olduğu' çıkmaz sokaktan hep birlikte çıkaracağız! Başından sonuna siyasetin direktifiyle işleyen yargı süreciyle verilen ceza nedeniyle CHP İstanbul İl Başkanı Sn. Canan Kaftancıoğlu'na geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.”

S1-3

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener; “Dünün mağdurlarının, bugün mağrur olduğu bu ucube sistem, Türkiye'yi daha fazla taşıyamaz. O sandık gelecek, bu vesayet bitecek.”

Ve kimine göre AKP’nin vicdanı olarak lanse edilen Bülent Arınç; “Yasama ve yürütmenin yanında üçüncü erk olarak yer alan yargının en temel görevi; hiçbir tesir altında kalmadan, bağımsızlık ve tarafsızlık prensibine yaslanarak, milletimizin vicdan terazisine uygun kararlara imza atarak adaleti hayata geçirmektir.

İfade özgürlüğü; Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve anayasamız tarafından güvence altına alınmıştır. Demokrasinin tekâmülü ve bir toplumun olgunlaşması ancak bu hürriyete gösterdiği saygı ve hoşgörü oranında mümkündür. Beyan edilen fikirler beyan eden kişinin dışındaki toplumsal kesimlerin, siyasi iradenin hoşuna gitmese dahi ifade özgürlüğünün kısıtlanamayacağı da geçmişteki birçok AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarıyla içtihat haline gelmiştir. Bir dönem çeşitli vesayet odaklarının etkisi altındaki yargı tarafından mağdur edilen bizlerin hikayeleri hafızalarda tazeliğini korurken, dünün mağdurlarının mağrur ifadelerle yaşanan hukuksuzluklara gözünü yumması kamu vicdanını yaralamaktadır. Milletimizin ivedilikle ihtiyaç duyduğu şey; adaletin günlük siyasi çekişmelere konu edilmesinden kurtarılarak yeniden sağlam temellere oturtulmasıdır. Eğer ülkemizde bir beka problemi söz konusu ise problemin kaynağı milletimizin bu ihtiyacında aranmalıdır.”

Kendisi de ipin ucunda olan gazetecilerden İsmail Saymaz’ın değerlendirmesi;

Canan Kaftancıoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı olmasa, o ve arkadaşlarının mücadelesi sayesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) çeyrek asır sonra muhalefete geçmese dokuz yıl önceki tweet'lerinden ötürü ceza alır mıydı? Yanıt kısa ve net: Almazdı.

Tweetler 2013-2014'ten

Kaftancıoğlu Davası, o tweet'leri attığının ertesinde değil, 13 Ocak 2018'de il başkanı seçildiği gün başladı. O gün Muharrem İnce yanlıları, Kaftancıoğlu'nun "Mustafa Kemal'in askerleriyiz gibi bir sloganı doğru bulmuyorum" şeklindeki tweet'ini çöplükten çıkararak, kongre yarışında kullandı. Ak-troller devreye girerek, Kaftancıoğlu'nun sosyal medyasında kazıya başladı. Böylece 2013, 2014 ve 2015'teki tweet'leri dolaşıma çıkarıldı. Kaftancıoğlu koltuğa oturduktan iki gün sonra soruşturma açıldı.

Dava mı?

İBB, 31 Mart 2019'da el değiştirdikten yaklaşık iki ay sonra, 23 Mayıs'ta iddianamesi hazırlandı. Bu süreç başlı başına, Kaftancıoğlu Davası'nın hukuk kılıfında siyasi operasyon ve yol temizliği çalışması olduğunu kanıtlamaya yetiyor.

İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Kaftancıoğlu Davası, 23 Haziran 2020 günü sonuçlandı. Mahkeme 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezası verdi.

Karar, dün Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nce onandı.

Kaftancıoğlu'na dört tweet'ten ötürü kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret, dört tweet'ten ötürü de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni alenen aşağılamaktan verilen cezalar onandı. Bir tweet'i ise Cumhurbaşkanına hakaret sayıldı.

Şöyle hesap edin:

Bugün yıldönümü olan Soma Katliamı'nda 301 işçinin ölümüne yol açan işverene 20 yıl verilirken, Kaftancıoğlu dokuz tweet yüzünden 4 yıl 11 ay hapse çarptırılıyor.

AK Parti'nin yarısı PKK'dan, yarısı FETÖ'den...

Kaftancıoğlu'nun ceza aldığı dokuz tweet'ten üçü 2013 yılında, altısı ise 2014'te atıldı. Bu tarihte muhalefetin biricik gündemi Gezi Parkı gösterileriydi. Zaten Kaftancıoğlu'nun tweet'lerinde o günlerin etkisi görülüyor.

Paylaşımların tamamı Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatlarına göre düşünce ve ifade hürriyeti kapsamına giriyor. Siyasetçilerin göğüslemesi gereken sarsıcı eleştirilerdir bunlar.

Berkin Elvan'ın ölümü ve Hrant Dink Davası'ndaki karardan sonra devleti 'seri katil' olmakla suçladığı dört tweet'i belki ancak eleştiri konusu yapılabilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Atatürk'ü, İsmet İnönü'yü ve CHP'yi mahkum etmek için devleti Dersim'de katliam işlemekle suçlaması ifade hürriyeti sayılırken, Kaftancıoğlu üç tweetle devleti aşağılamış mı oluyor?

Gülünç olmayın!

Sabah Gazetesi yazarı Hilal Kaplan, aynı ifadeyi bire bir kullandığı halde bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağından milliyetçilik ruhsatı dağıtırken, Kaftancıoğlu'nun mahkum edilmiş olması, ancak AK Türkiye'nin siyasallaşmış yargısı ile açıklanabilecek bir saçmalıktır.

Hiç unutmayın.

S2-3

Kaftancıoğlu'nun tweet'leri attığı yıllar iktidarın Çözüm Süreci için İmralı'da Abdullah Öcalan ile Kandil ve Avrupa'da PKK'lılarla masaya oturduğu, AK Partili milletvekillerinin katar katar Pensilvanya'ya gidip Fetullah Gülen'e biat bildirdiği yıllardı.

Eğer Kaftancıoğlu Davası içtihat oluşturur, herkes için eski tweetler divanı kurulursa, 2013-2014 yıllarındaki paylaşımları yüzünden AK Partili siyasetçilerin ve gazetecilerin yarısı PKK propagandasından, diğer yarısı FETÖ övgüsünden, bir bölümü El Kaide ve IŞİD sempatizanlığından gün yüzü göremez.

Milletvekili olamaz, il başkanlığı tartışmalı

Kuşkusuz, bu kararın en önemli sonucu, Kaftancıoğlu'na siyasi yasağın getirilmesidir. Avukatı Ergün Özer, bana verdiği bilgide, Türk Ceza Kanunu'nun 53/d maddesine göre Kaftancıoğlu'na "vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti yöneticisi veya denetçisi olma" yasağı getirildiğini söyledi.

Özer'e göre bu yasak, Kaftancıoğlu'nun belediye başkanı ve milletvekili olmasını, partisinde Merkez Yürütme Kurulu ve Parti Meclisi üyesi olmasını içine alıyor. Özer, "İl başkanlığı ise tartışmalı bir konu. Bana göre bu makam, parti yöneticiliği sayılmaz. Parti üyeliği devam edecek" diyor.

Özer, bugün infaz savcılığına başvuracağını belirterek "Ya biz gideceğiz. Ya da davet edecekler. Yahut yakalama kararı çıkarabilirler. Alıp üç gün içerisinde bırakmak zorundalar. En çok üç günlük cezaevi süreci olabilir. Aynı gün serbest de bırakabilirler. O, infaz savcılığının tutumuna bağlı. İmza tedbiri getirebilirler" diyor.

Özer, karar düzeltmesi için başvuracaklarını, sonuç alamadıkları takdirde Anayasa Mahkemesi'ne ve AİHM'e gideceklerini belirtiyor.

Sırada İmamoğlu ve HDP'liler var

Kaftancıoğlu Davası, yargısal yollarla siyasi tasfiye operasyonudur. Beştepe Hukuk Bürosu'na dönüştürülen yargı erki, Kaftancıoğlu kararı ile hem İstanbul'un kaybedilmesinin intikamını alıyor, hem de 2023'te gerçekleştirilecek genel seçim öncesi Cumhur İttifakı için yol temizliği yapıyor.

Düşünün. Soruşturma, CHP İstanbul kongresinden sonra başlatılıyor.

Dava, iktidarın hezimete uğradığı yerel seçimin ardından açılıyor.

Karar genel seçime bir yıl kala onanıyor.

Belli ki iktidar, hem 2017'deki referandumda, hem 2019'daki yerel seçimde kaybettiği İstanbul'u şansa bırakmak istemiyor. Kaftancıoğlu gibi HDP seçmenlerinin de dikkatle izlediği etkili bir siyasetçiyi sahneden düşürerek, seçim sürecini dikensiz gül bahçesine çevirmek istiyor.

Görünen o ki... Bu operasyon Kaftancıoğlu ile sınırlı kalmayacak.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Davası, belki kimi CHP'li belediyelere kayyum atanması ve HDP'nin kapatılmasıyla devam edecek.

Adliyede en çok mesai harcayan gazeteci kardeşimiz Murat Ağırel de “Mesele Canan Kaftancıoğlu meselesi değil” diyor ve ekliyor;

Erdoğan'a siyasi yasak getirilen şiirden bu yana 30 yıldır bir adım ilerlemediğimiz ortaya çıktı.

Önceden AKP'liler "yargıdaki vesayeti kaldırdık" diyerek ülkenin başına FETÖ belasını sarmışlardı.

Şimdi de yargıda vesayeti kendileri kurarak mahkemelerden politik kararlara imza atıyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti'nde mahkemeler "Türk Milleti adına" karar verir. Ancak şimdi ne yazık ki "AKP adına karar veren" yargı düzeni kuruldu.

FETÖ döneminde hukukun örgüt amaçları doğrultusunda nasıl kullanıldığını yaşadık gördük.

Mesele herkese eşit ve adil olması gereken hukukun siyasi bir aparat olarak kullanılması, yargının bağımsızlığı meselesidir.

Daha önce eleştiri yazıları yazmıştım kendisi hakkında. Görüşlerimiz düşüncelerimiz farklı. Ancak bugünkü durum görüş ve düşünce dışında bir durum.

Kaftancıoğlu "Silahlı terör örgütü propagandası yapmak, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret, Cumhurbaşkanı'na hakaret, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni alenen aşağılamak, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik" suçlarından yargılandı. Ceza aldı.

Yargıtay Ceza Dairesi tarafından da bu cezaların bir kısmı onaylandı. Bu karar ile birlikte Kaftancıoğlu'na "Siyasi Yasak" getirilmiş oldu.

Zira aldığı hapis cezası 1 yıldan fazla olduğu için milletvekili ya da belediye başkan adayı gösterilemeyecek. Karar neticesinde aldığı mahkûmiyet üç ayrı eylem, üç ayrı maddeden verildi. Davalarda bir yıl 6 ay, 20 ay, bir yıl 8 ay, bir yıl 9 ay mahkûmiyeti var.

Hukukçuların beyanlarına göre bizlerde olduğu gibi cezaevine girip çıkacak.

Karar sonrası CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tüm milletvekillerini CHP İstanbul İl Başkanlığı binasına çağırdı. Ben de  gazeteci meslektaşlarımın mahkemede görülen duruşmalarına destek vermek üzere Çağlayan Adliyesi'ndeydim.

Tüm gazeteciler ve haber kanalları gibi ben de İstanbul İl Başkanlığına geçtim.

Milletvekillerine durumu sordum. Kararı eleştirdiler ve hukuki değil siyasi olduğunu beyan ettiler. 13 Ocak 2018 tarihinde Canan Kaftancıoğlu İl Başkanı seçildi 15 Ocak 2018 tarihinde soruşturma başladı. 2019 İstanbul seçimleri kazanıldıktan hemen sonra da iddianame hazırlandı.

Bugün geldiğimiz durumda 2013 yılında sosyal medyadan paylaşılan tweet mesajları. Mesaj içeriklerinin cezai durumu olduğundan bahsetmiyorum. Yargının bağımsızlığı meselesini sorguluyoruz. Çünkü madem 9 yıl önce paylaşılan mesajlara ceza verilebiliyor ve hukuk herkese eşit ise o zaman hemen Kaftancıoğlu mesajları ile aynı içeriklere sahip birkaç tane mesaj aklımıza geliyor.

Hemen hatırlayalım…

"Sakarya Fırat TRT'de değil miydi? Ayrıca Cemaat bu ülkenin başına gelen en iyi şeylerden biridir, beni başkalarıyla karıştırmayın"

"Bu yazıyı okuyup da başı öne eğilmeyen yoktur sanırım: 'Diyorlar ki 'Devlete katil deme' Olur. Seri Katil."

"…Devlet JİTEM'e terör örgütü desin, Kürtlerden de PKK'ya terör örgütü demelerini bekleyebiliriz o zaman."

"TSK gerçekten Peygamber Ocağı olsaydı arife günü kan döker miydi?"

"Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık."

"Öcalan'ın mesajları bizim de düşüncemiz."

"Bebek katili denilen Öcalan bize geleceği gösterdi."

"PKK terör örgütü değildir. Öcalan'a terörist demek denize 'göl' demektir."

O kadar çok ki bu tür mesajlar.

Sakine Cansız adlı teröristin öldürülmesinin ardından cenazesinin Diyarbakır'a getirilmesinden sonra gazetelerin manşetleri:

"HEPİMİZ BARIŞIZ… Kürsüden barış sloganları haykırıldı, beyaz güvercinler uçuruldu. Diyarbakır'daki barışın gövde gösterisi tüm Türkiye'nin umudunu yansıttı."

Gazetecisinden siyasetçisine eski tarihli mesajlar basit bir arama ile karşınıza çıkar.

Mahkemenin verdiği ceza neticesinde şayet hukuk herkese eşit ise ve adalet var ise yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz mesajlarda suç kapsamında değerlendirilip, yargılanması ve ceza alması gerekmiyor mu?

Bugün birisi bu mesajlar nedeniyle dava açsa veyahut yarın olası bir iktidar değişiminde dava açılırsa Yargıtay kararı içtihat oluşturmuş olmayacak mı?

Gezi Davası kararları, Kaftancıoğlu kararı verildi. İlerleyen günlerde ise Ekrem İmamoğlu kararı ve HDP kapatma davası var.

Ekrem İmamoğlu'na da ceza kararı çıkar mı?

Kararı Marmaray'da, metroda, meydanlarda bulunan yurttaşlara sordum. Toplumda oluşan genel kanı AKP siyasi arenada yenemediği rakiplerini yargı eli ile cezalandırmaya çalışıyor.

Bu görüş çok ağırlıklı olarak insanlarda hâkim olmuş durumda.

Aslında her şey tek tek baktığınızda büyük bir resmin parçası…

Ekonomideki bozulma, yargıdaki bozulmanın yansıması. Toplumsal bozulmayı, eğitim sistemindeki bozulmayı, bürokrasideki bozulmayı da bunlara ekleyip çoğaltabiliriz.

En başa geri dönelim.

Mesele Canan Kaftancıoğlu meselesi değil derken, tüm bunları ortaya koyarak görmek gerekir.

Pazardaki domates neden 25-30 lira diye sormadığımız sürece, Canan Kaftancıoğlu kararını sorgulamamızın bir yararı yok.

Yargısı, Meclisi, Hükümeti, Bürokrasisi olmayan bir kararname devletinin maalesef herhangi bir kuralı da olmuyor…

Yarın öbür gün Ekrem İmamoğlu'na da ceza verip içeri atmaya çalışırlarsa şaşırmam!