Farkındasınızdır, bizim tosuncuklar yakalanacaklarını anlayınca yurt dışına tüyüyor, orada başları belaya girince de beni Türk adaletine teslim edin’ türküleri söylüyorlar.
Neden Acaba? Çok milliyetçi, vatansever, yerli ve milli oldukları için mi?
Kafama takılanları değerli kardeşim İYİ Parti Adapazarı İlçe Başkanı Avukat Serdip Dokumacı’ya sordum. Hukukçu kimliğine siyasi kişiliğini de ekleyerek anlayabileceğim dilden anlattı.
Ben de size aktarayım…
“Doğrudur, Sezgin Baran Korkmaz ile Tosuncuk’un “Beni Türk yargısına emanet edin” demeleri memleket hasretinden ve milliyetçiliklerinden değil elbette.
Tek sebep, ülkemizdeki mevcut yargı sistemi karşısında işledikleri suçlardan kolayca sıyrılabilme umut ve düşünceleridir. Açıkça söylemek gerekirse, suçlu iseniz, hırsızsanız ve yargıya müdahale eden iktidar mensupları ile bağınız varsa sizin için buradan daha güvenilir bir ülke olamaz.
Bir hukukçu olarak üzülerek söylüyorum; Güvenilir olmaktan çıkmış yargı sistemi, mali suçları suçtan, mali suç işleyenleri suçludan saymayan yasal düzenlemeleri, tüm bunlara rağmen kendi mahkum ettirmiş olanları içerde pek de uzun tutmayan infaz yasaları ve ortalama iki yılda bir çıkan aflarıyla bir suçlu için Türkiye’den daha iyi bir yer olabilir mi!
Tosuncuk sorgulanacak, hakkında dava açılacak, epey bir ceza istenecek, yargılanacak ama göreceksiniz ki çok az bir ceza yatıp çıkacak.
Çıkıncı da mesleğini icra etmeye devam edecek.
Jet Fadıl da böyle olmadı mı?”
Peki, SBK?
“Onunki ne acıdır ki başlı başına bir hukuk faciası ve siyasetin emrine girmiş hukukun bize yaşattığı büyük bir ayıp aynı zamanda.
Akıl alır gibi değil. İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Sezgin Baran Korkmaz ve 8 sanık hakkında, “karapara aklama” suçlamasıyla dava açılıyor. Mal varlıklarına tedbir konuluyor. MASAK raporu ile suç işlediğine dair bir bulgu olmadığı belirtilerek tedbir kararı ile birlikte yurtdışına çıkış yasağı da kaldırılıyor. Bir süre sonra yani kuş kafesten uçtuktan sonra “Pardon MASAK yeni bir rapor gönderdi, açıkça karapara aklama suçu işlenmiş” denilerek hakkında yakalama kararı çıkarılıyor.”
Ben arama konusunda samimi olduklarına inanmıyorum, o arama kararının göstermelik olduğunu düşürüyorum. Ne dersiniz?
“Bence de. Eğer ABD talebiyle yakalanmamış olmasaydı, bizimkilerin umurunda olmayacaktı. Olay ABD ile bağlantılı olduğu için SBK kıymete bindi. Yeni bir Zarrap vakası yaşanmaması için çabalıyorlar.”
Peki, kısa bir süre tası tarağı toplayıp yurt dışına tüyen SBK’nın, ABD tarafından istenince ‘beni Türk yargısına teslim edin’ demesini nasıl değerlendirirsin?
“Dediğim gibi şayet ABD’de yargılansa çok daha ağır bir ceza alır ama burada yürütmenin müdahaleleri sonucu ayarı bozulan yargıya güvendiği içindir.
Türkiye’deki yargılanmasında da bir sürü gariplik var. Aldığım bilgilere göre 17 Mayıs 2021’de yapılan duruşmasında ilginç gelişmeler yaşanmış. İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşması gizlilik kararı olmamasına rağmen gazeteciler alınmamış.
Daha da önemlisi, Hazine’nin davaya müdahil olma talebi mahkeme tarafından reddedilmiş.
Suçtan zarar gören Hazine avukatının katılma talebinin Hazine’nin suçtan doğrudan zarar görmemesi nedeniyle reddine de hükmedilmiş.
Hazine mağdur değilse işlendiği iddia edilen bu suçtan mağdur olan kim?
Kanun koyucunun kanun ile bir fiili suç olarak düzenleme sebebi, her suçun mutlaka bir mağduru veya suçtan zarar gören kişinin olmasıdır.
İşlenen tüm suçlarda doğal olarak her suçun asli ve zorunlu mağduru, toplum düzeni görevini yürüten ve toplum düzeninden sorumlu olan devlettir.
TCK’da “suçun mağduru ve suçtan zarar gören toplum ve toplumu oluşturan tüm bireyler ve devletin kendisidir” hükmü var.
Karapara sosyoekonomik değerleri tahrip ediyor, ekonomik krizlere neden oluyor, terör ve organize suç örgütleri bu şekilde devletin bağımsızlığını ve demokratik değerleri tehdit ediyor, devletin sosyal menfaatlerini ihlal ediyor ama devlet mağdur olmuyor. Olabilir mi?
Suçtan kaynaklanan mal varlığı, yargılama sonucuna göre müsadere edildiğinde Hazine’ye kalacağına göre, elbette ki Hazine’nin taraf olması lazım değil mi?
Hukuki açıdan bir diğer tuhaflık da şu;
Bu arkadaş, malları müsadere edilmediği için, şirketlerini üçüncü kişilere satıp, gayrimenkullerini de akrabalarının üzerine geçirmiş bile.
TCK’da mahkeme sonucu beklenir veya ona göre müsadere edilir diye bir hüküm yok.”
Teşekkürler Başkanım. Bu şartlarda ben de olsam ‘beni Türk yargısına emanet edin’ diye açlık grevi bile yapardım.