Hutbemiz, özellikle siyasette ve bürokraside yer tutan makam ve mevki sahiplerine ithaf edilmiştir…
La ilahe illallah; ‘Allah’tan başka tapılacak kimse yoktur’ anlamında…
Bunu dil ile söylemek ve kalp ile tasdik etmekle, kişi iman ve kelime şahadetin ‘Muhammed Allah’ın kulu ve peygamberidir’ kısmını inanarak söylemekle İslam dairesine girer.
Her gün beş vakit namazda, zikir yaptığımız her an ve korktuğumuz veya hayret ettiğimiz zaman bile söylediğimiz bir kelimedir o.
Tabiî ki ‘La ilahe illallah’ aynı zamanda kalbi cilaladığı ve zihnimizi temizlediği için önemli bir zikir.
Lakin inanmadan söylemenin, manasını tefekkür etmeden dile pelesenk etmenin çok fazla anlamı olmasa gerek.
Biz şimdi bunu biraz açalım…
"La" Arapçada hayır demektir. "La" ile başlıyoruz kelime-i tevhide. Yani ne yapıyoruz önce hayır diyoruz. Hayır, kabul etmiyorum, reddediyorum, diyoruz.
Neyi reddediyoruz; "ilahe" bütün ilahları…
İlah, sözlük anlamı itibariyle ‘kendisine tapılan, mabut, tanrı’ manasında…
Mabut da kendisine ibadet edilen demek…
İbadet ise; verilen buyrukları yerine getirmek, itaat etmek.
Söze ‘la ilahe’ ile başlamakla bir nevi temizlik yapıyoruz.
Zihnimizdeki tüm ilahları ilah olabilecek varlıkları yok ederek, kafamızı ve yüreğimizi temizliyor ve ancak ondan sonra devamını getiriyoruz; "illallah"…
‘İlla" Arapçada ancak, sadece, yalnızca anlamına geliyor.
İllallah’ olarak tamamladığımızda az önce temizlediğimiz zihnimize ve kalbimize bir tek varlığı ilah olarak yerleştirmeye hazırlanıyoruz. O yüce varlık bizi yaratan, yoktan var eden, olduğu gibi bizi kendi halimize bırakmayan, Allah yerleşiyor.
Bu tavır bağlıyor sizi o andan itibaren ve sözünüzü tutmak zorunda kalıyorsunuz.
Nedir o söz;
“Ben, kendi dünyamda kendi hayatımı yönlendiren tüm değer yargılarını reddediyorum.
Kendi kalbimde yücelttiğim ve hükmüne uyduğum her türlü düşünceyi, ideolojiyi, makamı ve mevkii, parayı, kendi istek ve arzularımı reddediyorum.
Onların hegemonyasından kendimi özgür kılıyor ve kalbimi tüm bu şeylerin sevgisinden temizlemiş olarak yalnızca Allah’ın sevgisine ve hükümlerine açıyorum
Ve hayatımı beni yaratan ve bir amaç için bu dünyaya gönderen Allahın istediği şekilde yönlendirmeyi taahhüt ediyorum…
“Ben, nefsimin isteklerini ve arzularını asla Allahın isteklerinin dışına taşırmayacağım. Allahın istekleri dışındaki istekleri asla gerçekleştirmeyeceğim.
Allah zaten insana istek ve arzularını gerçekleştirebileceği özgür bir alan vermiştir ben tüm arzularımı Allahın sınırlarını aşmadan gerçekleştireceğim böylece onun rızasını kazanabilirim…
Ben, hayatımda kendisine itaat ettiğim annemin, babamın, eşimin, çocuklarımın istek ve arzularını, onların emirlerini asla Allahın emirlerinden üstün görmeyeceğim.
Allahın hükümleri doğrultusunda sevdiklerimin mutluluğu için çalışacağım ancak onların istekleri eğer beni Allahın sınırları dışına götürecekse onlara da karşı duracağım…
Ben, hayatımda değer verdiğim ve kazanmaya çalıştığım makam, mevki ve para gibi değerleri kazanmak için Allahın hükümlerini ve yasaklarını çiğnemeyeceğim…
Ben, insan düşüncesinin oluşturduğu ve insanların hayatları hakkında söz sahibi olmayı amaçlayan onların hayatları şekillendirme gayesinde olan tüm ideolojik sistemleri ve ben toplumda geçerlilik kazanmış ancak Allah nazarında bir değeri olmayan gelenek ve görenekleri, kan davalarını, batıl olan inanışları Allahın hükümleri rehberliğinde reddedip, yalnızca Allahın hükümlerine uygun bir hayat yaşayacağım…”
Bir koltukta iki karpuz olur mu?
Olur, olur bizim kaynarca karpuzu ise olur.
Peki, bir kalpte iki sevgi olur mu? Hele birbirinin tezadı ise bu iki şey…
Yani hem mal mülk hem Allah sevgisi gibi… Olmaz, olamaz.
Kalpler kap gibidir, içindekini boşaltmadan başka bir şey konulamaz.
O halde kalbimizde Allah dışındaki tüm sevgileri boşaltmadan Allahın sevgisini kalbimize yerleştirmemiz, kalbimizde makam, mevkii, para gibi şeylerin sevgisi ağır bastıkça, Allah’ı sevmemiz mümkün değildir.
Yani ya söz verdiğiniz üzere yüce Allah’tır ilahınız, taptığınız, sevdiğiniz…
Veya bizatihi siz yani kendiniz…
Bu sebeple olsa gerek ki ‘kendi nefsini ilah edineni gördün mü’ buyuruyor Cenabı Allah…
He diyeceksiniz ki kula kulluk edenler?
Onlarınki de çıkar gereği nefsine hizmet etmek.
Yani tapmak neticede…