Benlik insanda bulunan önemli bir duygudur.

İnsanoğlu eline ufak bir şey geçmeye görsün, hemen böbürlenmekte ve hatta kendini tanrı mesabesine koyabilmektedir.

İnsanın kibirlenmesinde en temel etken insandaki benlik duygusudur, ben yaptım ben ettim söylemleriyle yola çıkan insan maalesef haddini aşmakta ve kendisini Rabbiyle yarışır seviyede görmektedir.

Oysa insanını basit bir sudan yaratıldığına sık sık vurgu yapan Cenab-ı Allah büyüklük ve her türlü övgünün Allah’a mahsus olduğunu belirtmektedir.

Nitekim günde kırk defadan fazla okuduğumuz Fatiha suresinin ilk ayeti şudur; “Bütün hamdler âlemlerin Rab-ı Allah’a mahsustur.”

Evet, tüm övgüler Allah’a mahsustur ben ettim, ben yaptım diyen, övgü bekleyen insanlar aslında gerçek övgü sahibinin Allah olduğundan habersiz insanlardır.

Zira insanlara yapılan teşekkür bile dolaylı bir şekilde yine Allah’a gitmektedir; çünkü teşekkür etiğimiz insanlarda yaptıkları iyilikleri Allah’ın onlara vermiş olduğu güç ve kuvvet sayesinde yapmaktadırlar.
“Vicdanları da buna (peygamberin doğruluğuna) tam bir kanaat hâsıl ettiği halde zulüm ve kibir ile yine bunu inkâra kalkıştılar(Neml) Ayeti, enaniyet sahibi insanları ne güzel ortaya koymuş, vicdanları doğruyu bildikleri halde bir türlü gurur ve kibirlerini bırakıp hak yola tabi olmadıklarını ne güzel ifade etmiştir.

Ebu cehillerin, firavunların inanmamalarının perde arkasında hep gurur ve kibirleri yatmaktadır. Nitekim Ebu Cehil ve benzerleri kendilerini peygamberliğe daha uygun görmekte ve peygamberliğin bir yetime verilmesini içlerine sindiremiyorlardı.

Ebu Talibin de inanmamasına sebep olmuştu kibir çünkü Ebu talip kendisinin himayesinde büyümüş ve kendi yeğeni mesabesindeki bir çocuğa inanmanın şanına yakışmayacağını düşünmekte idi.

Enaniyet yerine göre İblisin âdeme secdeden alıkoyacak ve ebedi olarak ilahi merhametten onu mahrum bırakacak, yerine göre Nemrut, Firavun, Karun, Ebu Cehil, Ebu Leheb, Velid Bin Muğire gibi büyüklenenlere “biz bizim gibi bir beşere mi tabi olacağız” dedirtecekti.

Kimi yerde İblis “Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” diyecek ve Allah “Öyle ise, "İn oradan!" Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” buyurup ona haddini bildirecek ve asıl büyüklüğün kendisine mahsus olduğunu vurgulayacaktı.

Kimi zamanda firavunun: “Ey milletim Mısır’ın hükümdarlığı ve memleketimde akan bu ırmaklar benim değil mi? görmüyor musunuz?” dedirtmekteydi.

Oysa firavun çok küçüktü; çünkü bütün tedbirlere rağmen, saltanatına son veren Musa’yı yine kendi eliyle yetiştirmedi mi?

Allah adeta Firavuna şunu gösteriyordu: Ey ahmak aldığın tüm tedbirlere rağmen, yeni doğan erkekleri vahşice benlik ve gururun için öldürdüğün halde, senin gözünü önünde ve senin sarayında düşmanını senin elinle yetiştirmeye kadir olan benim” basitliğini gör!

İlginçtir ki firavunun denizde boğulmasının en büyük nedeni yine onun kibir ve gururuydu çünkü ona göre denizi açan oydu deniz onun için açılmıştı. Oysa denizde her türlü övgü ve büyüklüğün Allah’a mahsus olduğunu görüp, kendisinin de ne kadar basit ve küçük olduğunu kabul edip secdeye kapanarak boğuldu.
Nemrut’un sarayları dillere destan olmuştu herkes onun mal varlığını över olmuş ve herkes ona boyun eğmişti ama onun da boyun eğdiği biri vardı kendisini rab olarak bilen nefsi… Evet, benlik ve enaniyet onu öyle sarmıştı ki kendini ilah ilan etmiş, astığı astık kestiği kestikti Hz İbrahim onu dine davet edecek ama O, burun kıvıracak kendi çıkarları elden gitmesin, koltuğu elden gitmesin diye karşı çıkacaktı. Zira kulluk mütevazılık isteyen, büyük alan, Allah’a boyun eğip onun büyüklüğünü kabul etmeyi gerektiren bir olgudur.

Yüce Allah bu olaya şöyle değinmektedir; “Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.

Nihayet onunda her mağrur gibi sonu gelecek Cenab-ı Allah sakat bir sinekle canını alacak ve bununla insanlığa şu mesajı verecekti;

“İşte büyüklenip kibirlenenler sizler bir sinek kadar dahi olamazsınız. Sizin mevki ve makamınız, şan ve şöhretiniz Allah indinde bir sineğin kanadı kadar bile değildir.”