2001 Krizinde, bir esnafın Başbakanlık bina çıkışında, Başbakanı Ecevit’e yazarkasa fırlatma eylemini hatırlarsınız?

Hoş nasıl unutacaksınız ki, basın AKP iktidarına kadar sürekli bu görüntüleri yayınladı.

Yeni hükümet döneminde seçim malzemesi olarak hemen her mitingde konuşuldu. Eskiyi yermek, yeniyi övmek anlamında temcit pilavı gibi sürekli kullanıldı.

Eylemi yapan şahıs, yandaş gazete ve televizyonlara sürekli çıkarıldı, hakkında belgesel bile yapıldı. Her seçim ve referandum dönemlerinde ‘tabi ki evet’ sloganları attırıldı. ürkiye koalisyon dönemlerinden çok çekti, koalisyon hükümetleri esnafı vergi ve enflasyon yüküyle ezdi, Allah bu hükümete ve Reis’e zeval vermesin mesajları verdirildi, falan…

Şahsen bu hükümetten yazarkasa eylemini bir heykelle sembolleştirmelerini beklerdim ama galiba akıllarına gelmedi.

Neyse…

Çok değil, 3-4 gün önce, bir şahıs TBMM önünde kendisini ateşe verdi.

AKP seçmeniydi, hem de darbesavar bir inşaat işçisiydi.

Geçirdiği iş kazası sonucu 5 yıldır iş bulamamış, kaza sonrası haklarını alamamış, açtığı dava bile henüz sonuçlanmamış, sesini duyurmak için böyle bir eylem kararı almıştı.

Niyeti kendini yakmak değil, sesini duyurmaktı. Onun ki bir blöftü aslında zaten yanma olayı kendi isteğiyle değil, müdahale esnasındaki hengameden kaynaklandı.

“Adaletin tecelli etmesi için iki kere kredi çektim, avukata verdim. Bir kısmını ödeyebildim. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne 3 defa dilekçe yazdım, dilekçelere yanıt gelmedi. Kadir Topbaş’ı da Gebze’de gördüm. Derdimi anlattım. Yardımcı olacağız deyip telefon numaramı aldılar. O da lafta kaldı" diyor.

Diyor demesini de kimse yazmıyor, yazamıyor, hele yandaş basında esamisi bile okunmuyordu ki ben de bu olayı ancak internet basınından öğrendim

Şimdi her iki olayı kıyaslayalım;

Dönemin Başbakanına yazarkasa fırlatan arkadaş ve onu siyasi fenomen olarak kullananlara şunu sormak isterim;

Önce adalet ve demokrasi kıyaslaması anlamında soralım;

Bugün böyle bir eylem yapabilmek mümkün mü?

Her şeyden önce eylem niyeti ile Başbakanlık binasının önünden bile geçemezsin, geçtin, hadi girdin diyelim, değil yazarkasa, laf bile atamazsın. Attığın an başına neler geleceğini hepimiz biliyoruz.

Korumalar anında linç eder, eğer parçan kalmışsa onu da içeri tıkar, mutlaka bir terör kulpu takar, organize suç örgütü üyesi olmak suçuyla yargılanırdın.

Oysa, o beğenmediğin koalisyon döneminde, hakim karşısına bile çıkmadın…

İkincisi her iki dönemin ekonomik kıyaslaması babından olsun;

Sen yazarkasa fırlattığında ekonomik kriz vardı ama 1 dolar 1.20 (eski parayla 1 milyon 200 bin) Tl idi.

Bugün 1 dolar 3 lira 74 kuruş (eski parayla 3 milyon 740 bin Tl.)

Yani yazarkasa atmaya fırsatın ve imkanın olsa bile atacak yazarkasaya verecek para bulamazsın.

Altı sıfır atıldığında 1 dolar 1.3 liraydı, şimdi 3.74…

Yolun sonuna geldiğimizi bizzat başbakan yardımcımız Mehmet Şimşek söylüyor, ‘iki seçeneğimiz var, ya borçlanacağız, ya vergileri arttıracağız’ diyor.

Ama sen önceki hükümet döneminin esnafı, bu dönemin ekonomi profesörü sen, her şey tozpembe, ortalık süt liman havasında bu hükümetin ekonomik icraatlarını övüyorsun.

Seninkiler iktidara geldiğinde tüm yılların toplam dış borcu 130 milyar dolar iken bankalardan limanlara, madenlerden santrallere kadar her şeyi satmamıza rağmen, bugün 421 milyar dolara yükselmiş. Sen hala buna sebep olanlara toz kondurmuyorsun.

Ama doğru ya sen artık esnaf değil, Büyükşehir Belediyesi kadrolu işçisi olduğun için bunlar seni ilgilendirmiyor, değil mi?

Peki o zaman meseleye asgari ücret kıyaslaması yönünden bak, o dönemde asgari ücretle kaç kilo et yiyordu işçi arkadaşların, bugün kaç kilo?

Ama sen o şimdi konulara girersen işten atılırsın falan.

Yaa… Bak Türkiye nereden nereye gelmiş, değil mi!

Sen yine de yaşasın tek parti iktidarları, kahrolsun koalisyon hükümetleri türküsü söylemeye devam et, neme lazım!

CUMHURBAŞKANI MI AKP GENEL BAŞKANI MI?

Tabi ki her ikisi de bir arada ama genellikle işine gelenler için ‘o bizim cumhurbaşkanımız’ hali kullanılıyor.

Mesela, öğrenci ve öğretmenlere, Erdoğan'ın da katılacağı AKP Elazığ il kongresine katılmaları için yazı gönderen Elazığ Milli Eğitim Müdürüne sorsanız, ne var bunda ya, o bizim cumhurbaşkanımız!

Cuma namazında minberden katılım çağrısı yapan müftülere, minarelerden duyuru yapan imamlara da sorsanız, cevap aynı…

Yahu, bu cumhurbaşkanımızın, cumhurbaşkanı sıfatıyla katılacağı bir açılış töreni, halka hitap etme amaçlı bir açık hava toplantısı değil, bu bir partinin genel kurulu. Recep Tayyip Erdoğan da cumhurbaşkanı sıfatıyla değil, o partinin genel başkanı sıfatıyla katılıyor, deseniz de cevap aynı; Olsun, o bizim cumhurbaşkanımız!

Peki, referandum ve seçim süreçlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ı, camileri ve okulları siyasete alet etmekle suçlayan, kamu kurumlarının ve cami önlerinin miting alanına çevrildiği iddiasında bulunan, henüz kendilerinin tarifiyle fiili durum anayasal hale getirilmeden önce Cumhurbaşkanını bir siyasi parti genel başkanı gibi davranmakla eleştiren günümüz MHP’si ne diyor bu işe diye merak ettim.

El cevap; O bizim (de) cumhurbaşkanımız!

Nitekim MHP Elazığ il başkanlığı da MHP'lileri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da katılacağı AK Parti 6. Olağan il kongresine katılmaya davet etmiş.

Bu davet de AKP’de öylesine memnuniyetle karşılanmış ki sormayın gitsin!

Bu demektir ki, bugün ve bundan sonra MHP yönetiminin bir zamanlar yaptıkları eleştirilerle ilgili çok pişman olacakları ve tükürdüklerini yalayacakları bir süreç yaşayacağız.

Bunları gördükçe aklıma Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP ve MHP ‘için ruh ikizleri’ deyimini kullanması geliyor.

Ve beni bir gülme alıyor ki sormayın gitsin…