Sen de mi Brütüs?
Evet. Ben de…
Biz ne yapmışız arkadaş, kime, neye hizmet etmişiz diyen binlerce Ülkücü gibi ben de…
Pek çok şeyi görmezden geldim, birçoğunu yuttum.
Konumumuz ve misyonumuz gereği muhatap olduğumuz sorulara cevap verememenin ezikliğini yaşamama, parti genel başkanının tek başına aldığı anlık kararları evimde aileme ve çocuklarıma bile izah edemememe rağmen ‘vardır bir bildikleri be, hepsi okumuş çocuklar neticede’ diyerek, bir açıklama duymadan, bir ikna çabası görmeden bekledim durdum.
Ta ki şu meşhur ve meşum referanduma kadar…
İşte bunun izahı yoktu.
‘Hayır’ demenin vardı ama ‘evet’ demenin izahı, açıklaması, bahanesi yoktu, benim bilge liderimin vardır bir bildiği demek dışında…
Şimdi, ben demedim ama partimiz anlamında neye ‘evet’ dediğimizi uzun uzun izah edecek değilim, kaldı ki sayfalar yetmez ama kime ‘evet’ dediğimizi hatırlatmak isterim.
Biz bir rejim değiştirdik malumunuz…
Dolayısıyla, “Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejimi, sınır ve haritaları değiştirilecek, Türkiye de bunların içinde” diyen ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve dolayısıyla ABD’nin: BOP projesine ‘evet’ dedik.
Biz kime ‘evet’ dedik?
"Atatürkçülük ölmüştür. Ulus devletler dönemi bitmiştir. Türkiye, Osmanlı gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok ırklı bir yapıyı benimsemelidir.
Bunun için en iyi yol Ilımlı İslâm'dır. Etnik kimlikler kendilerini ifade edebilmelidir. Kemalizm miadını doldurdu, artık piyasacı-küreselleşmeci İslam’ın ana belirleyici olduğu Osmanlı benzeri Yeni Türkiye'nin zamanı geldi" diyen Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı'nın (CIA) eski üst düzey isimlerinden Graham Fuller’e ve dolaylı olarak ABD projesine ‘evet’ dedik.
Biz kime ‘evet’ dedik?
Beyaz Saray‘a sunduğu Türkiye raporunda;
“Türkiye’nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız. Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.
Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis; Meclis’i ikna ettiğimizde, Ordu; orduyu ikna ettiğimizde Yargı karşımıza geçebiliyor.
Eğer Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, meclis ve hükümeti tek elde toplayan Başkanlık rejimine geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarını yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz” diyen CIA eski Türkiye şefi, Paul Bernard Henze‘ye dolayısıyla ABD’ye ‘evet’ dedik.
Biz başka kime ‘evet’ dedik?
30 Mart 1997'de Zaman Gazetesi'nde de yer alan röportajında;
“Başkanlık sisteminin alt yapısı hazırlanmalı, insanımız hazırlanmalıdır.
Salahiyetleri genişletilmiş Cumhurbaşkanlığı üzerinde durulursa bir rıhtım, bir sıçrama ayağı, bir rampa sayılabilir.
Ancak milletimizin bu gününü ve geleceğini ilgilendiren bu gibi konular geniş platformlarda tartışılmalıdır. Ben şahsen başkanlık sistemine de, salahiyetleri genişletilmiş cumhurbaşkanlığına da sıcak bakıyorum” diyen, kendisi de bir ABD projesi olan ve yine kendileri de ABD projesi olması hasebiyle, bazılarının bir zamanlar pek muhterem hocaefendi diyerek övdükleri Fetullah Gülen’e ‘evet’ dedik.
İşte, ben bu ‘evet’i içime sindiremedim.
Ben bu ‘evet’i Ülkücü kimliğim ile Ülkücü ahlakım ile ideolojim ile bağdaştıramadım.
Şimdi Brütüs ben miyim, yoksa Milliyetçi Ülkücü iradeyi temsil ettiğini iddia edip, ABD’nin açıkça dillendiremediği için Kemalizm adı altında, aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan "Türk Milliyetçiliği" fikrine düşmanlık yapmasına cevaz veren kurumsal yapı mı?
Yorum sizlerin…