Sakarya’da Turizm adına birçok alternatif sayılabilir… Yaylalar, ovalar, şelaleler, mağaralar; motosiklet ve benzeri doğal oluşumlar ve doğa sporları. Ne var ki; bugün hala turizm denilince ilk akla gelen ‘Arap turizmidir.’

Sakarya’da turizm açısından ekonomiyi ayakta tutan faktörün Araplar olduğu aşikar.

Çoğu konaklama tesisleri ve lokantalar Araplarla dolu. Otellerin baş müşterisi Araplar.

Ortadoğu misafirlerinin ülkemize akın akın gelmesi dolar akıtması kötü mü? Elbette müşteri olarak kötü değil. Yabancının hangi milletten olduğunun da önemi yok.

Ancak sezon diye tabir ettiğimiz yaz Arap Baharında alışveriş yapan ve turizmi ayakta tutan sadece bunlar. Yani tüm yumurtalar bir sepette. Ya sepet düşerse? Eldeki tüm yumurtalar gitmez mi.?

Araplar giderse, gelmezse, Ortadoğu karışık; bunun sonucu ekonomide ağırlıkları azalırsa halimiz ne olur? Önemli olan husus bu. Bu riskle taşıdığımız yumurta sepetini değiştirmek. Turist ve alışveriş yapan bileşenlerini çeşitlendirmek gerekiyor.

Sakarya’ya hak ettiği turizm değerini kazandırmak gerekiyor, Sakarya’nın kaderi Ortadoğunun iki günlük hevesi olmamalı. Hele ki turizm ekonomisini ayakta tutan bir hal almışken.

Elimizde koca bir sıfır ile kaldığımızda neticeleri yarın için çok ağır olacaktır.

Ortada bir doku uyuşmazlığı da var. Herkes Araba para gözüyle baktığından sesini çıkartmıyor.

Turizmin geliştirilmesini ve pazar payının artırılmasını amaçlamalıyız aksi bir ihtimal neticeleri çok ağır olan bir kaos turizmine dönüşebilir.

Özellikle Sapanca’da doğanın, yerel kültürlerin ve tabiatın bizlere verdiği bunca lütuf varken sadece Araplardan medet ummak elma ağacının alt dalındaki elmaları toplamaktan farksızdır. Yahu kardeşim 15 basamak merdiven varken cepte hazır olanı tüketmek işin kolay kısmıdır.

Bu güzide şehre yapacağımız yatırımları Turizmin şekillenmesine ve iç pazar misafirlerinin gönlünü kazanmaya yönelik şekillendirmeliyiz.

Turizm farklı kültürlerin farklı topraklarda bir araya gelmesini sağlayan bir etkinlik alanı olarak önem kazanmaktadır, turizme sahip çıkma gereği, her bireyin ve özellikle yerel yönetimlerin öncelikli görevidir.

Tam da geçtiğimiz sezon, bir öncesine göre Arap Turizminde %45 oranında düşüş vardı bu durum tüm işletmelerde gözle görüldü ve hissedildi.

Ana teması heves olan Arap turizmi işi ranta dökmüş şöförlerin elindeyken çok yakındır ki bu iş elimiz de patlayacaktır.

İşleyiş sistemi emek vermeden para kazanmak yolunda ilerlemiş bir Turizm aracında bir sepet yumurtanın kırılmaması da büyük bir şanstır.

Sakarya’nın ekonomik gelişiminde ciddi bir paya sahip olan Turizm; marka değeri yüksek, yerel özelliklerini öne çıkaran bir hedef kitlesi oluşturmamız yönünde adımlar atılması elzemdir.

Zira günler çabuk geçer; sezon diye tabir ettiğimiz 3 aylık süre gelirde umduğumuzu bulamazsak tıpkı bu sene olduğu gibi elleri havaya kaldırırız.

Hiç şüphem yoktur ki; Sakarya’da seçilmiş ve atanmış il yöneticileri, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri ve kanaat önderleri kentin bir “turizm cazibe merkezi” olmasını istiyor; olabileceğine inanıyorlar.

Buraya kadar her şey güzelken atmış olduğumuz adımlar bunun tersine işarettir, yanlış yönlendirmelerin ve rant siyasetinin getirdiği umutsuzluk ruhu etrafı sarıyor.

Yurtiçi turizmde turları, özel organizasyonları ve münferit organizasyonlardaki gelişmeleri izlemek gerekiyor. Yurtiçi turizmin motive eden etkenlerini iyi bilmeli, girişimlerimizi ona göre şekillendirmeliyiz.

Kent turizmi alanında Eskişehir örneğini yakından izlemek gerekiyor. Kapadokya bölgesi, Amasya-Çorum ve Tokat örneklerini bir bütün içinde değerlendirirsek projelerimizi sağlıklı temeller üzerine inşa edebiliriz.

Demem o ki; Arap baharı gelir geçer; her baharın sonu kış, her kışın başı bahardır. Kısır bir döngünün içinde bu şehrin kaderini kendi ellerimizle hiç etmemeliyiz.

İlimizde değeri yüksek bir sürü otel varken bizim Kongre ve Fuar turizmine ağırlık vermemiz gerekir bu vesileyle de sezonu daha geniş sürelere yayabiliriz.

Karar sizin; evlerinizden çıkıp evlerinizi bile otele çevirmiş bir sistemin içerisinde dilerim ki bu sistem çökmez ve yanılan ben olurum.

Zihinleri Ortaçağ’da olanların yönetimindeki ülkemizde Araplardan medet umulmasından daha doğal ne olabilir ki?

Sonuç; Araplaşan Türkiye’de yaşamaya çalışmak, sonu ne getireceği belli olmayan.

Sevgilerimle, hoşçakalın...