Allah ile aldatmanın zirve yaptığı dönemlerdeyiz. Çünkü ülkeyi dindar olduğunu iddia edenler yönetiyor. Haliyle bu iktidardan nemalanmak isteyenler için göstermelik dini ritüeller, dini terimler, dini semboller, dini söylemler revaçta oluyor.
Eminim ki çoğunuz inşallah, maşallah, hamdolsun gibi terimlerin bu iktidar döneminde dilimize pelesenk edildiğinin farkındasınız. Mesela Cuma ve kandil mesajları da öyle…
Bunların çoğu iktidar erkine yamanmak ve yaranmak için kullanılıyor.
İşte son örneklerini gördünüz.
Mesela Arda Turan, aman da ne kadar dindar olduğunu göstermek için kırk takla atıyordu. Emre Belezoğlu da öyle…
Gol atınca Rabia işareti yapıyorlar, iktidarı destekleyen demeçler veriyorlar, iktidarın ekonomi ve özellikle ‘faiz sebep enflasyon sonuçtur’ tezini savunuyorlar, koştur koştur Umre ziyareti yapıp, ihrama girerek pozlar veriyorlardı.
Meğerse alayı faizci hatta tefeci konumundaymış, gördünüz.
Benim için hiç de sürpriz olmadı.
Din argümanının ve sözde dindarlığın revaçta olması sadece bu tipleri değil milyonlarca insanı ikiyüzlülüğe, riyakarlığa ve sahtekarlığa sürüklüyor.
İktidar bu tiplerden, bu tipler iktidardan nemalanıyor ve döngü devam ediyor.
Bir yanda Allah ve din adına hegemonya peşinde koşanlar olunca öbür yanda bu hegemonyadan çıkar elde etmek için destekleyenlerin olması ve sayılarının artması gayet doğaldır.
Hegemonyacılar da bundan güç alarak sözde Allah adına sürekli kötülük ve haksızlık üretiyorlar.
Ve alkışlanıyorlar…
Merhum Yaşar Nuri Öztürk (Allah rahmet eylesin) sürekli bu konuda uyarıyordu;
“Kuran, “Allah ile aldatılmayın!” ihtarında bulunuyor.
Neden? Çünkü Allah ile aldatılanların en büyük sorunu, aldatıldıklarının farkında olma imkânından büyük ölçüde yoksun bulunmalarıdır. Çünkü derinden inandıkları ve içtenlikle teslim oldukları bir değer kendilerinin aleyhinde kullanılıyor. Bunu fark etmeleri kolay değildir.
Allah ile aldatılmanın yıkımına dikkat çeken Kuran, bu tuzağa düşülmemesi ve bu belanın aşılması için gerekli olan iki hayati donanıma daha dikkat çekmiştir:
1. Aklın işletilmesi,
2. Takvanın yani dindarlığın insanlar arasında üstünlük ölçüsü olmaktan çıkarılması.
Allah ile aldatma zulmünün aşılması için tek çare aklı işletmektir. Çünkü aklın devrede olması ve işletilmesi için laiklik temel şarttır. Aksi halde, duygu egemen kılınmak, suretiyle din, aklın önünü kesme aracı olarak kullanılır, yani kitle Allah ile aldatılır.
Türk halkı, Allah ile aldatma tezgâhlarının ustalıkla işlettikleri bu ‘sevap’ oyunuyla avunurken yaşadığı dinin Kuran’la ilgisi büyük ölçüde yok edilmiş, dinde Kuran’ın yerini, Arap-Emevi saltanat ideolojisinin kutsallaştırılmış sloganlarıyla İslam dışı örflerin uydurmaları almıştır. Bu durumda Kuran’ın söyledikleri Türk halkının hayatına din olarak nasıl girsin?
Türk halkı, tıpkı birçok Müslüman halk gibi, Ortadoğu despotizmlerinin hesabına uygun olarak kutsallaştırılmış buyrukları din biliyor, onları yaşıyor.
Türk halkının en büyük zaafı, dinini, uyanma ve sorgulama aracı olarak değil de uyuma ve susma aracı olarak kullanmasıdır.”
Bütün bunlar olurken iktidar erki Ayasofya’yı sözde ibadete açıyor. Çamlıca Camii gibi büyük camiler yapmakla, imamsız köy bırakmamakla, bütün okulları İmam Hatip liselerine döndürmekle, Diyanet İşleri Başkanlığına rekor bütçe ayırmakla övünüyor.
Peki kendi çevrelerinden olan M. Şevket Eygi ne diyor;
“Biz, 1950’lerden bu cami binaları için trilyonlarca dolar harcama yaptık. Bunların mihraplarına geçecek kaliteli imamlar, minberlerine çıkıp hutbe okuyacak kaliteli hatipler, Müslümanları uyaracak kaliteli vaizler yetiştirmeyi düşünmedik. Camilere hela, imam ve müezzin lojmanı, kalorifer yaptırdık, pahalı klimaları taktık. Camileri hoparlörlerle, ışıldaklarla, vantilatörlerle doldurduk. Son elli yıl içinde bunlara trilyonlar harcadık.”
Eygi Hoca’nın aktardığı bütün bu masraf ve israfa karşı tarikat ve cemaatlerin Diyanetten daha çok etkili olması size de tuhaf gelmiyor mu?
‘Yahu o zaman bu Diyanet ne işe yarıyor’ diye sormamak elde mi?
Peki Diyanet bütün bunlara ne diyor?
Allah ile aldatmak üzerine bir hutbe yayınlar mı bugün Cuma vesilesiyle?
Zannetmem…
Çünkü kendileri de bu zihniyetten besleniyor.
Şurası muhakkak ki bizi mahvedenler, militan din düşmanları değil, içimizdeki din sömürücüsü, din rantı yiyen işbirlikçi, hain alçaklardır.
Bu gerçeği iyi bilenlerden biri ve Engizisyon kahrı çekmiş İtalyan düşünür Bruno ne güzel söylemiş: “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah’ı kullanırlar.”
Olay bundan ibaret…