Amiyane tabirdir ama yeri gelmişken kullanmasak olmaz; Köyün itleri kendi aralarında düşman olsalar da kurdu görünce birleşirlermiş.
Biz insanken birleşemiyoruz.
Sürekli farklılıklarımız empoze edilerek ortak noktalarımız ve en toplumsal müştereklerimiz bile unutturulduğu içindir bu…
Tuttuğu takım yüzünden bile birbirini boğazlayan bir toplumuz ki rakip takım tarihi düşmanımız Yunanistan’ın örneğin Olimpiyakos futbol takımı bile olsa onu destekleyenler, Türk takımının yenilgisinden haz duyanlar var bu ülkede…
Bu siyasette de böyle…
Bırakın kıytırık bir maçı, savaş gibi en önemli ve en milli meselede bile müştereklerimize tutunamıyoruz.
Tutunamıyoruz çünkü milli birliğimizin, dirliğimizin, bütünlüğümüzün sembolü olan Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişi ve partilileri, sürekli ayrıştıran, bölen, sair kesimleri aşağılayan bir dil kullanıyorlar.
Hem de milli birliğe, beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günde bile…
Canım o aynı zamanda bir partinin genel başkanı da, ne olmuş falan?
Olmaz, olamaz, olmamalı, en azından savaş halinde cumhurbaşkanı, bütün derleyici toplayıcı vasıflarını bir kenara koyup sadece bir parti lideri gibi davranmamalı…
Hadi seçimlerde taraf olmasını anladık.
Hadi miting meydanlarında sair liderler için söylediklerini de yuttuk diyelim.
Ama savaş halindeyken, ulan CHP’liler gibi sözleri, savaşan sanki topyekun milletin çocukları değil de sadece iktidar partisinin askerleriymiş gibi - nitekim son şehidimiz de CHP’li çıktı - savaştan siyasi rant beklentisine girilmesi, savaş bahanesiyle oy devşirici konuşmalar yapılması, bir cumhurbaşkanının savaş muhabiri gibi partisinin kongre ve toplantılarında olup bitenleri rapor ederken sair siyasi parti temsilcilerini aşağılaması nerede görülmüş?
Hele ki oğul Bilal’in üstelik askerlik durumu en çok eleştirilen birisiyken Komuta Merkezinden sanki harekatı yönetiyormuş havalarında poz vermesi yakıştı mı şimdi?
İnsanlar savaşa karşı olabilir, bunu beyan da edebilir hatta eleştirebilir de...
Bakın Beyaz Saray önüne, her gün her saat Trump aleyhine gösteriler var, bırakın eleştiriyi küfür ve hakaret yağıyor ama polis müdahale bile etmiyor.
Kaldı ki insanların çoğu savaşa değil, sizin tutumunuza, yönetim anlayışınıza, dış politikadaki yanlışlıklarınıza karşı, başta ben olmak üzere…
İşin ilginç yanı da şu, siz istiyorsunuz ki, sizden başka herkes bu harekata karşı olsun, olmayanları bile karşıymış gibi gösterme çabanız var çünkü.
Örneğin CHP bu harekatı desteklediğini açık seçik beyan etti ama siz bunu görmezden geliyor, hatta niye desteklediler diye kızıyorsunuz adeta…
Hayır, karşı değiliz. Bu harekat yapılmalı, kaldı ki geç bile kalındı diyoruz.
Ama bu noktaya nasıl gelindiğini, iktidarın hatalarını, yanlış politikalarını dillendirme hakkımız yok mu?
Bakın hala yanlış yapıyorsunuz. Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’nin toprak bütünlüğü demektir. Bunu sağlamanın yolu da terörist gruplarla birlikte hareket etmekten geçmez, bizzat merkezi hükümetle birlikte hareket edilmeli, zamanında Esat ile birlikte hareket edilseydi, Suriye’nin işgaline göz yumulmasa ve yangına körükle gidilmeseydi, bütün bunları yaşamayacaktık diyoruz. Suç mu işliyoruz?
Bugün hatalarınızın bedelini sosyal, ekonomik ve askeri olarak ödüyoruz demek suç mu?
Hiç değilse bundan sonra şöyle hareket edilmeli diye uyarmak vatan hainliği mi?
Bakın, ben o “ulan’ CHP’liyi” iyi tanırım.
O ulan CHP’li İETT’den gelmedi, sahadan geldi. Türkiye'nin Musul Başkonsolosuyken IŞİD tarafından Musul Başkonsolosluğu'na yapılan baskın sonrası 101 gün rehin tutuldu. Bölgeyi de biliyor, sizin dış politikanızın yanlışlarını da…
Ama siz istiyorsunuz ki sussun, hatta susmakla kalmasın karşı çıksın ki biz de parsayı tek başımıza toplayalım.
Yok öyle yağma…
HANİ SURİYE’DE KÜRT YOKTU?
Türkiye'nin iktidar eliyle yürüttüğü Suriye politikasının yanlışlığını sürekli söyleyenlerdenim.
Böyle düşünenler olarak işitmediğimiz hakaret kalmadı. Tamam, hepsini unuttum ama dönemin Dış İşleri Bakanın Ahmet Davutoğlu’nun bir tavrını buradan paylaşmazsak olmaz.
Aklı başında herkes BOP’un son hamlesinin ABD ve İsrail güdümlü Büyük Kürdistan olduğunu bilir.
Dolayısıyla bütün mesaimizi, önce Irak ve Suriye’nin parçalanmamasına, buna gücümüz yetmiyorsa sınırımızda kurulması planlanan sözde Kürt Devletine engel olmak için harcamalıydık.
Hükümet Irak ve Suriye’nin parçalanması için elinden geleni yaptıktan sonra çaresiz bütün uyarılarımız Kürt tehdidine yöneldi ama dinleyen kim?
Yine hainlikle, iş bilmezlikle, hayal görmekle suçlandık.
Dönemin Dış İşleri Bakanı o günlerde ağzımızın payını vermişti.
Demişti ki; “Bazılarının Suriye parçalanırsa yanı başımızda Kürdistan kurulur iddiaları psikolojik bir harekattır! Suriye'de bir Kürt devleti kurulamaz zira orada Kürt devleti kuracak kadar Kürt nüfusu yok!”
Peki, pek sayın Davutoğlu ve sayın Hükümet, şimdi bizim askerlerimiz niye orada?
Sınırımızda bir Kürt Devleti kurulmasın diye değil mi?
Tamam, kendi yarattığınız canavarı şimdi Mehmetçiğin kanı ile temizliyorsunuz diye eleştirmeyeyim ama hiç değilse alkış beklemeyin ve hava atmayın be kardeşim!