Son seçimden bu yana her türlü mal ve hizmete yüzde 100’ün üzerinde zam geldi.

Hadi bu zamları fırsatçılar, fetöcüler, sisiciler, dış mihrakların içimizdeki uzantıları sırf kutsal iktidarımızı yıpratmak için yaptılar diyelim. Ki öyle düşünenler hayli fazla bu ülkede de peki devlet kurum ve kuruluşlarının mal ve hizmetlerine yapılan zamları nereye koyacağız.

O zamları da hükümet içindeki hainler, iktidarı zayıflatmak isteyen işbirlikçiler mi yaptı?

Bakın bütçe görüşmeleri başladı. Baktık ki hükümet önümüzdeki yıl için vergiden tutun harçlara kadar yüzde 58 zam yapmış.

Pardon! Zam değil yeniden değerlendirme onun adı.

Esnaf veya ev sahipleri yapınca zam ama hükümet yapınca yeniden değerlendirme!

Nitekim çok kızdı kiraya zam yapan ev sahiplerine Sayın Cumhurbaşkanı, vicdansızlık dedi.

O ev sahibi veya sahipleri ‘bu zam değil kardeşim, bu yeniden değerlendirme’ deseydi ‘ay pardon biz zam yaptınız zannettik’ diye hoş mu görülecekti?

Kira artışları konusunda taraf tutmuyor hatta karşı tarafı tutuyorum. Bir kiracı olarak ev sahibime hak veriyorum. Son seçimden bu yana her şeyin yüzde 100 arttığı bu ülkede ben ev sahibime ‘kusura bakma kardeşim, iktidar yüzde 25 diyor, bu oranın üzerine çıkamazsın’ dersem haksızlık olmaz mı?

Kaldı ki ben bugün çıksam ev sahibim iki katı kiraya geliri elde edecek bu kesin çünkü anında tutuluyor ve hiçbir ev boş kalmıyor.

Demek ki bu ülkede bu konuda bir arz/talep dengesizliği var, bunu anlamak çok mu zor?

Haliyle piyasayı iktidarlar değil mal sahipleri ve ihtiyaçlar belirler, size bana ne oluyor?

Ozan Gündoğdu yazdı;

Kasımda konut piyasasında gözle görülür bir küçülme var.

Geçen ekim ayında konut kredisi kullanarak satılan konut adedi 5 bin 577.

Karşılaştırma için, önceki yılın aynı ayında bu sayı 13 bin 268’di.

2021 Ekim ayında ise 28 bin 49’du.

Tekrar edeyim; 2021 Ekim ayında, kredi kullanarak satın alınan konut 38 bin 49 adetken bu yılın Ekim ayında 5 bin 577…

Yaklaşık 8 katlık bir var. E ne yaptı kalan 7 kat? Kiraya koştu haliyle. Buna bir de kevgire dönmüş sınırlarımızdan geçen kaçkınları ve kayıtlı mültecileri ekleyin, kiralar artmasın da ne yapsın bu ülkede?

Yine Ozan Gündoğdu’dan istifade edelim;

Verilere göre halkın yüzde 56’sı kendi evinde oturuyor. Ev sahipliği oranı 20 yıl önceki yüzde 73’lük orana kıyasla düşük.

20 yıl önce, emekli ikramiyeleriyle 2+1 evler alabilen, geleneksel işçiler ve kamu çalışanları, şimdilerde aynı ikramiyeyle bırakın evi, 10 yaşından genç araba bulamaz. 

Bu zamana dek kenarda köşedeki tasarruflarıyla, kente göç ederken satılan tarlayla, bahçeyle, emekli ikramiyeleriyle, ev sahibi olabilen halkın, bundan sonra bu imkânı kalmadı.

Merkez Bankası’nı konut fiyat endeksine göre 2017 Ocak’ta 100 bin TL olan evin fiyatı 2023 Eylül’de 5 milyon 440 bin TL. 

Ev sahibi olma trenine binmek ücretli kesimler için eskisinden çok daha zor. Tren kalktı… 

Bu iki kesim arasındaki uçurum, bir başka güncel krizde de görünür hale geliyor; kira krizi. 

Konut sahipliği büyük bir ayrıcalık ama bu faiz ortamında konutları satmak o kadar kolay değil. 

“Ne önemi var ki, zaten satmayı düşünmüyorum” diyenler ise borçlunun halinden pek anlamıyor. Çünkü faizlerin artmasıyla nakit dengelerini korumakta zorlanan bazı kişiler, yatırım amacıyla aldıkları ve bu zamana dek güzel para kazandıkları bu evleri satmak zorunda. Kimsenin ev alası yoksa ve satmak istiyorlarsa fiyat kırmak zorundalar. Fiyat kıranların sayısı arttıkça, konut fiyatları reel olarak değer kaybetmeye başlıyor. 

İşte bu noktada nakit parası olan ne yapsın? Ev mi alsın yoksa parasını mevduata mı yatırsın? Henüz geçen haftaya dek, 3 aylık mevduata verilen yıllık faiz ortalaması yüzde 37,7 düzeyindeydi. 5 milyon TL’yi bankaya 3 ay vadeli mevduat olarak yatırdığınızda, 3 ayın sonunda net getiriniz 500 bin TL’den fazla. Aylık getiriniz ise 200 bin liraya yakın. Aynı tutardaki evinizin kira getirisi bunun onda biri kadar. O halde konutu nakde göre avantajlı hale getiren konutların değerlenme hızı. Yani evin değeri artmayacaksa, 5 milyon TL’yi konuta yatırmanın bir anlamı yok. Bankaya yatırmak daha avantajlı. Yani durgunluk sadece konut kredilerindeki yüksek faiz nedeniyle değil, mevduat faizindeki yükseklikle de ilgili. 

Kiracılar içinse tablo çok daha karanlık. Nüfusun 3’te 1’inin yaşadığı 3 büyük kentte, ev taşımak için en az 8-9 asgari ücrete, sadece kiraya ayırmak içinse en az 1-2 asgari ücret ayırmalısınız. 

Kiralar faize göre düşük, faizler ise konut kredisi için çok yüksek. Kiracı için ev satın almak mümkün değil, ev sahibi içinse kiralar tatmin edici değil. Böylece bir kıskaca alınan, kiracılıktan kaçamayan halk kesimleri, artan kiralarla baş etmek zorunda bırakılıyor. Faizler artıkça, ev fiyatları reel olarak düşüyor ama kiralar faizle beraber artıyor. Başka bir ifadeyle kira çarpanı azalıyor.   

Kira krizi bitmeden başlayan işsizlik dalgası, bir sosyal krizi tetiklemeye aday. Çünkü bu faiz oranıyla önümüzdeki dönem hem işsizlik artacak hem de kiralar.