‘’Hava bedava, bulut bedava

Dere tepe bedava

Yağmur çamur bedava

Otomobillerin dışı

Sinemaların kapısı

Camekanlar bedava

Peynir ekmek değil ama

Acı su bedava

Kelle fiyatına hürriyet

Esirlik bedava

Bedava yaşıyoruz bedava’’

Orhan Veli’nin bu güzel dizeleriyle başlamak istedim bugünkü yazıma.. Masmavi gökyüzü altında yeşilin her tonunun bizleri sarıp sarmaladığı, tarihi ve kültürel zenginliklerin önümüze sere serpe serildiği bir coğrafyada yaşıyor olmanın şanslılığını paylaşıyoruz sizlerle. Yeşili ayrı, mavisi ayrı, iklimi doğası suyu ayrı güzel.. Elbette, güzelliklerinden olduğu kadar zorluklarından da payımıza düşeni alıyoruz bu coğrafyanın. Ve ne yazık ki, doğanın bizlere böylesine cömertçe yaklaştığı güzel ülkemizde yaşamak, artık hiç kolay değil..

Evet, bazı şeyler hala bedava; mesela mis gibi hava bedava ama, o havayı özgürce içine çekebilmek için bedel ödeyenlerin varlığı, çok ağır. Ya da yağmur çamur bedava evet, ancak bu ülkede hala yağmur birikintisine sızan elektrik akımı sebebiyle hayatını kaybeden insanların olmasının, ölümün bu kadar ucuz olmasının vicdanlarda bıraktığı hasar çok büyük, çok ağır. Zaten insan hayatı, güzel ülkemdeki en ucuz şeylerden biri ya, o da başka ve uzun bir konu..

Öte yandan, bu güzelim coğrafyanın insanının uzun zamandır tek bir ortak ve büyük gündemi var; ekonomi..  Çalışanından emeklisine, beyaz yakalısından fabrika işçisine, doktoruna mühendisine çiftçisine, hemen hemen herkes zorlu ekonomik şartlar, artan fiyatlar ve günden güne düşen alım gücü sebebiyle bir süredir zor günler geçirmekte. Görünen o ki geçirmeye de devam edecek..

Hayat pahalılığının gün be gün artışı sürerken, TUIK, geçtiğimiz günlerde enflasyon verilerini açıkladı. Açıkçası kimse çok gerçekçi veriler beklemiyordu kendilerinden ama; doktor muayenesinin 34 lira, yurt ücretinin 457 lira, ev kirasının ortalama 6000 tl olarak açıklanması, bu kadar da olmaz dedirtti. Meğer bedava yaşıyormuşuz da , haberimiz yokmuş..

Aslında bir kez daha görüldü ki; korkarak çarşı pazara çıkan ailelerden de, çocuğuna kıyafet alamadığı için intihar eden babalardan da, mutfak masrafını denkleştirmek için kırk takla atan annelerden de, etin tadını unutmuş milyonlardan da bihaberler..

Peki, başka kimlerden bihaberler?

Yıllarca bu ülkeye hizmet ettikten, vergisini ödedikten sonra, tam da rahata ermeleri gerektiği dönemde kendilerine reva gördükleri maaşlarla açlığa ve sefalete mahkum bıraktıkları emeklilerin halinden ne kadar haberdarlar mesela? Son düzenlemeyle 12 bin 500 tl ye çıkarılan en düşük emekli aylığı; 19 bin liralık açlık sınırının, 24 bin liralık bir bekar çalışanın geçim masrafının ve hatta 17 bin liralık asgari ücretin dahi altında kaldı. Emekliler feryat ediyor, ediyor da kim ne kadar duyuyor?

Çocukluk çağından beri büyük heveslerle okuyup, eğitimini tamamladıktan sonra gelecek kaygısı, toplumsal baskı ve zorluklar, iş bulamama gibi sebeplerle bunalan, burada kalırsa geleceklerine dair hayal bile kuramamaktan endişe eden ve kurtuluşu başka ülkelerde aramayı düşünen gençlerden ne kadar haberdarlar? ‘’Giderlerse gitsinler’’ diyerek gözden çıkarılan hekim sayısının  on binlerle ifade edildiği, her dört gençten üçünün daha iyi bir gelecek hayaliyle yurtdışına çıkmak istediği maalesef acı birer gerçek. ‘’Ev kiramı ödeyebilecek miyim endişesi duymadan, ‘yaşamak’ istiyorum’’ diyor gençler. Kim haksızsınız diyebilir ki?..

Peki, asgari geçim şartları için dahi yetersiz olan, asgari yani en düşük ücret seviyesiyle çalışmaya mahkum edilen milyonlardan haberleri var mı? Son açıklanan rakamlara göre açlık sınırının dahi altında kalan asgari ücret seviyesinde çalışan insan sayısı hiç de az değil. Araştırmacılar artık asgari ücretin ortalama ücret olarak nitelendirildiğini söylüyorlar.  Daha da kötüsü, işçilerin bir bölümünün kazancı asgari ücrete dahi erişemiyor. Yani toplumun çok büyük bir kısmı açlık sınırının altında bir kazançla yaşam mücadelesi veriyor.

Kan ağlayan esnaftan, atanamayan öğretmenlerden, öğrencilerden, çiftçilerden, memurlardan.. Hemen her kesimden benzer feryatlar yükseliyor,  varlıklarından haberdar etmek üzerine..  Ancak muhataplarında şimdilik derin sessizlik hakim..

Bizler, bu kıymetli topraklarda yaşayan insanlar olarak, sıklıkla zor günler geçiriyoruz. Kimi zaman siyasi krizlerde, kimi zaman ekonomik buhranlarda, ya da adalet arayışlarında buluyoruz kendimizi, çıkışlar arıyoruz. Gündemimizin yoğunluğu hiç azalmıyor. Bir yerlerde haksızlıklar, adaletsizlikler, eşitsizlikler hiç eksilmiyor..  Ancak biliyoruz ki; yaşamın olduğu yerde, umut da vardır. Ve umut var oldukça, güzel günlerin geleceğine olan inancımız da, buna dair mücadelemiz de hiç bitmeyecek, bitmemeli..