Sevgili okurlar,
İşte geldik, gidiyoruz!
Bu dünyanın ne derdi biter, ne de bizim telaşlarımız!
Bir yanda arzularımız, bir yanda hayallerimiz..
Öte yanda öfkelerimiz, elimizden kaçırdıklarımız!
Neyini anlatayım size, bu yalan dünyanın?
Şair öyle söylemiyor mu?
“Ömür dediğin bir üflemelik!”
Hele, zamanı durdurmak mümkün mü?
Nerede çocuksu gülmelerimiz?
Arkadaşlıklar, dostluklar, komşuluklar, hemşerilik taslamalar..
Öyle ya, nereden geldik, nereye gidiyoruz?
Kimler geldi, kimler geçti bu dünyadan?
Krallar, Sultanlar, ağalar, beyler..
Geride, ne destansı hikayeler kaldı..

SAKARYA BOYLARINDA..
Kimi öksüz, kimi yetim, kimi enkazlarda kayboldu?
Bense, Sakarya boylarında ıslak çalarım!..
Bir söğüt dalına, asılı umutlarım..
Aşım, ekmeğim..
Aha şunlar, Sait Faik Abasıyanık’ın yazdığı kuşlar..
Yağmur, ha yağdı, yağacak..
Seller olup, akacak..
Kimbilir, nerede ocakları yıkacak?
Bilirim tren saatlerini..
Adapazarı’ndan, Haydarpaşa’ya kalkacak..
Bir türkü tutturmanın tam zamanı..
Gidenler gitti, bizler kaldık biçare!..
Bir Adapazarı gününde, sıralı umutlar,
Messeret otel üstünde, kara bulutlar..
Yaşanmışlıklar, yaşanacaklar..

DERS ALAN, ALDI!
Ders alan aldı, almayanlar sırada..
Kimi uğursuzluktan, kimi nazardan şikayetçi..
Çalan, çaldı, çalmayanın kaval elinde kaldı!
Kimi kırklandı, kimi kırklanmaya yakın..
Kimi tövbekar, kimi farkında değil..
“Helalleşme” dillerde, deprem yaraları kalbimizde..
Nasıl olacak, bilmem?
Bu gördüklerimi inanın, bir daha silmem!
Kaç kere, yolunu bekledim..
İstasyon durakları mekanım oldu..
Bir çay ile simit aşım..
Benim de geldi, geçti yaşım!
Bir daha gelirmiyim, bilmem!..
Bu yıkımın, bu ayrılıkların üstüne..
Şöyle son defa baktım,
Büyük Önder Atatürk’ün büstüne..

BRÜKSEL’E YOLCUYUZ!
İstanbul Sabiha Gökçen’den havalandı uçağımız..
Brüksel’e yolcuyuz..
Aklımdan geçenleri bir bilseniz?
Bazen Atatürk Bulvarı’nda..
Bazen uzun çarşı’da, bazen Çark caddesinde..
Aylak, aylak gezerim..
Yolda boncuk buldum, gerdanıma dizerim..
Ne iş var, ne umut, ne gelecek..
Devrin hakimi bu, gelip verecek?
Elinde ne kaldı ki, neyi versin..
Doğru söyle, tokatı yersin..
Tokat dediğin, tokat olmalı..
Olacaksa, Osmanlı tokatı tercihim..
Neredesin, ey güzel sevdiğim..
Bekle, söz, yaza geleceğim..

KIRKLANMIŞ PORTRELER..
Elimde sevgili Portre yazarı, kadim dostum, arkadaşım Fahri Tuna’nın “ Kırklanmış Portreler “ kitabı..
Yukarıda belirttiğim gibi, İstanbul’dan Brüksel’e yolcuyum..
Kaptan Pilot, yolculuğumuzun 3 Saat 25 Dakika süreceğini anons etti..

VAKİT, OKUYARAK GEÇER!
Önce, Bizim Sakarya Gazetesi’ni çıkardım..
Ön sayfadan, arka sayfaya kadar, didik, didik inceledim, okudum..
Sırada, ulusal gazetelerden Sözcü var..
Ne çok severim, gazete sayfalarını..
Haberleri kadar, kokusu, yani mürekkebi, renkleri, memleket meselelerini irdeleyen manşetleri..
Şöyle, uçağin içine bir göz attım..
Bayağıda kitap okuyan var..
Eskiden gazete okuyan daha çoktu..
Şimdi kitap okuyanlar çok..
Fahri Tuna’nın Hece Yayınlarından çıkan, 190 Sayfayı bulan kitabının konusu, 40 Edebiyatçı dostundan, üç fazla, yani 43 Edebiyatçı dostu..
Kısacası, “dalında adından söz ettiren, dost edebiyatçıları” anlatmış, Fahri Tuna dostum..
Öyle “torpilinden” değil, hani!

FAHRİ TUNA’NIN TÜRKÇEÇİLERİ?
“Türkçeye gönül verenleri, bu alanda çala kalem yazanları?..”
Kimler yok ki, anlattıkları arasında..
Memleket içi ve arşı arşı ülke topraklarında tanıdıkları, “bir vesile ile karşılaştıkları, tanıştıkları, bir hoş sohbette, bir çay içimi, bir zeytin, ekmek, helva, lokum..” atıştırdıkları..
Fahri Tuna bu, 40 Demiş ama, 43 Olmuş..
“Manav inadı” ya, biraz inat etmiş, ama baskı ve matbaa şartları, 43 Edebiyatçı dostunu anlatmaya izin vermiş..
Böylece, kimsenin gönlü de, onda kalmamış..
Her birini, muhteşem anlatmış, her birini..
Kelime, kelimi, itina ile özenli, seçerek, bilerek, gönül sofralarında edindiklerini, toplantılarda gördüklerini, yaşadıklarını, her birinin iğneden ipliğe sevdiklerini, sevemediklerini bir bir not etmiş..
Türkçe lezette, Sakarya tadında..

SIRASI GELİNCE?
“Sırası gelince kullanırım” diye mi bilmem!..
Ama sırası geldi ki, bu 40, 43 Yazarı, edebiyatçıyı, Türkçeçiyi ne güzel anlatmış..
Fahri Tuna bu!
Her birini, ayrı dilden, aynı gönül telinden, sevdikleri, sevmedikleri ile harmanlayarak bize sunmuş..
Böyle, “güzel bir eser içinde kayboldum desem” yeridir..
Biraz da,” ben burada neden yokum” diye hayıflanmadım değil..
Ama bilirim Fahri Tuna bu, inkar etmek olmaz, bize de bir başka kitabında, gönül tellerinde, yer verdi..

MUTLAKA EDİNMELİSİNİZ?
Şimdi bu kitabı satın alma, okuma zamanıdır..
Özellikle Liseli, üniversiteli öğrencilere tavsiye edilecek, on numara bir kitap..
Bu konuda, kimler ne yapacaksa, yapmalı..
Zira Fahri Tuna kardeşim, gereğini yapmış..
Bizlere de, güzel bir  kitap armağan etmiş..
Öğretmenler, kütüphane yöneticileri, belediye başkanları, resmi erkanın ve okumayı sevenlerin, bu kitaptan haberi var mı bilmem?
Evinizdeki, küçük te olsa kitaplığınızda olması gereken, bir Fahri Tuna kitabı sizleri bekliyor....
Böylece, “sizlerde kırklanmış olursunuz” hemi!
İyi okumalar..
Tebrikler, Fahri Tuna kardeşim!..
Yine “geçer not aldın” benden..
Eline, yüreğine sağlık..
Yusuf Cinal yazıyor, 27 Mart 2023