Emekli Tümamiral Cihat Yaycı, Saygı Öztürk’e ülkemizi bekleyen tehlikelere dair konuştu. Her kelimesi birbirinden önemli bu tespitleri özetle aktarayım;

Benim de mezun olduğum ABD'deki okulda, sığınmacı konusu Amerika Birleşik Devletleri'nde bir doktrin olarak oluşturuldu. Sığınmacılar ve göçlerle ulus devlet yapılarını yıkmak. Yani göç, sığınmacı akınları ulus devleri yıkmak için adeta kitle imha silahı. Bunun altını çizmek lazım.

Ülkemizde kayıtlı olduğu yetkililer tarafından belirtilen sığınmacı sayısını biliyoruz ama kayıtsız sığınmacı sayısını bilmiyoruz. Birleşmiş Milletler'e kayıtlı 193 ülke var. Ülkelere kayıtlı sığınmacıları yaklaşık yüzde 20'si Türkiye'de. 45 bin sığınmacı olan Avrupa devletlerinde, sığınmacı, göçmen, mülteci politikası nedeniyle hükümetler düşüyor. 45 bin sığınmacı bizim için küsurat bile değil. Güney Kore'de 100 küsur sığınmacı konusu ‘Biz bunları ne yapacağız?' diye ülke gündemi oldu. Depremden doğrudan zarar gören 12 ilimizde hayatını kaybedenlerle ilgili önceki İçişleri Bakanı ‘Yüzde 14'ü yabancı uyruklu' demişti. Bazı şehirlerimizde çoğunluğun yabancıların eline geçmiş gibi gözüküyor.

Çok önemli bir tehlikeye daha dikkat çekmek istiyorum. Suriye'deki iç savaş nedeniyle yalnız Suriyeli sığınmacı akınıyla değil, Afganistan'dan da gelenler oldu. Bu sığınmacı akını nedeniyle demografik yapımız çok ciddi derecede bozuldu.

Demografik yapımızın yanı sıra kültürümüz de bozuldu. Örneğin belediyelerin yaptığı çiçekliklerden artık insanımız çiçek koparmıyor, saksılar çalınmıyordu. Ama şimdi 50 yıllık emeğimiz geriye döndü, çiçekler koparılıp saksılar çalınır vaziyete geldi. Sokakta çekirdek yiyip kabuğunu yere atma alışkanlığımız bitmiş, bunları çöp kutularına atarken, şimdi bu alışkanlıklar da bitti.

İnsanların evlerinin önünde yabancılar piknik yapıyor. Bu sosyal hayattaki değişimimiz ama demografik olarak çok değişik bir durumla karşı karşıyayız.

Kilis, Hatay, Gaziantep gibi illerimizde çok ciddi tehlikelerle karşı karşıyayız. Bazı illerimizde nüfus çoğunluğunu Kilis örneğinde olduğu gibi Suriyelilere geçti.

Türkiye'de yanlışlık şu: Hiçbir devlet, diğer devletlerin vatandaşlarını kendi vatandaşından memlekette üstün tutmaz. Türkiye'de Türk vatandaşı, Amerika'da Amerikan, Almanya'da Alman vatandaşı üstündür ve bu da son derece normaldir. Çünkü devlet vatandaşı için vardır. Vatandaş devleti için çalışır. Askerlik yapacaksınız, vergi vereceksiniz, zorluklara katlanacaksınız. Atalarınız devletin kuruluşunda, savunmasında şehit, gazi olacaklar, ondan sonra oradan buradan gelmiş insanlar sizinle eşit olacak. Görülmüş şey değil. Ülkemizde yabancıları kendi vatandaşımızın üstünde tutmuşuz.

Suriyeli sığınmacı meselesi içimizdeki bombaya dönüştü. Bu yarın bir gün Türkiye'nin içi karıştırılmak istenirse sığınmacılarla çok rahat karıştırılabilir.

Suriye meselesi nedeniyle sığınmacılara verdiğimiz para ayrı, ayrıca şehitler, gaziler verdik. Suriye'nin belli bölgelerini kontrol altına aldık. Oralarda hiç değilse güvenli bölgeler oluşturduk. Sığınmacıların boşalttıkları bölgelerde şimdi PKK var. Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilme meselesine en fazla karşı çıkan PKK ve Amerikan yandaşlarıdır.

PKK karşı çıkıyor. Neden? O bölgede devlet oluşturma yolundalar.

Suriye'de Süleyman Şah'ın türbesinin yerinden alınıp sınırımıza yakın yere taşınması basit bir olay değil. Suriye'de bizim Ankara Anlaşması'yla, Lozan'la teyit edilmiş anlaşmayla bizim burada toprağımız var. Bu toprak o kadar kritik rol oynamıştır ki 1938'de Atatürk Hatay'ı alırken buradaki o Suriye içlerindeki Süleyman Şah Karakolu büyük bir istihbarat kaynağı olmuştur.

Naaşı aldık Türkiye sınırına getirdik. ‘Türbe neredeyse, Türk toprağı oradadır' deyip Türk toprağını terk ettiler. ‘Bir karış Türk toprağını vermeyiz' diyoruz ama Süleyman Şah'ın bulunduğu toprak Türkiye'den gitti.

‘IŞİD geliyor' diye o toprağı terk ettik Bakın orada bölücü terör örgütü PKK'nın paçavrası dalgalanıyor.

Sureye politikasında Türkiye'nin kırmızı çizgileri olmalıdır. Toptancı bir Suriye anlayışından vazgeçmemiz lazım. Neden ‘Toptancı Suriye anlayışı' diyoruz? Türkmenler var orada, Misak-ı Milliye'nin yetimleri öksüzleri var orada. 100 yıldır Türkiye'yi bekleyen Türkmenler var. Şimdi ‘Suriyeli' deyip Türkmenleri, Arap'ı, Kürdü, Yezidi'yi aynı sepete koymak mümkün değil. Bizim soydaşlarımıza karşı Atatürk'ten gelen bir sorumluluğumuz var. Dolaysıyla kırmızı çizgimiz Türkmenler'in orada özgürce, rahatça can ve mal güvenliklerinin sağlandığı ve en az Kürt kökenli Suriye vatandaşların elde ettiği hakları elde edecek şekilde garanti altına alması lazım.

Dünyanın hiçbir yerinde sığınmacı kamplarında kalan sığınmacılara vatandaşlık verilmediği sürece kampın dışına çıkamaz. Çünkü ülkeler kendi düzenlerini, asayişlerini, demografik yapılarını, örf ve adetlerini korumak için bu sığınmacılara da insani yardım sıfatıyla bunların can emniyetini sağlayacak şekilde kampta muhafaza edilirler.

Bunları, Türk vatandaş ile eşit tutmak son derece yanlış ve son derece tehlikeli bir durumdur.

Türkiye’nin uyguladığı açık kapı politikası son derece yanlıştır.

Sınırdaki mayınların temizlenmesi sınır tehdidimizi arttırdı. Önce Irak sınırını mayınlardan arındırdık, Irak harekâtı oldu. Yüz binlerce sığınmacı bize geldi. İçerisinde PKK'lı da vardı. Sonra ne oldu Suriye sınırındaki mayınları temizledik. Bunun için Avrupa Birliği fon verdi. Mayınları temizlemeye İsrail firmaları istekli oldu. Ne oldu? Suriye karıştı, milyonlarca Suriyeli bize geldi. Sonra İran sınırındaki mayınlar temizleniyor. O zaman Afgan göçmenleri gelmeye başladı.

İsrail temizlemiyor, ABD dahil Suriye, Irak, İran ve Rusya hatta Ermenistan, uluslararası anlaşmalara uymayıp sınırlarını mayından arındırmıyor ama biz bu kadar kritik bir yerdeyken temizliyoruz? Şimdi de duvar örüyoruz!