Bir zamanlar birlikte, omuz omuza sendikal mücadeleyi yürüttüğümüz Ulaşım İş Genel Başkanı Cihad Koray ile kamu çalışanlarının toplu sözleşme aşamasını ve sendikaların tavrını konuştuk.
Cihad Başkanın değerlendirmelerini aynen aktarıyorum;
Einstein'a sormuşlar aptallığı tarif eder misin diye; "Aynı kişilerden farklı şey beklemek" demiş.
7. Dönem Toplu Sözleşmenin son günlerine doğru yaklaşıyoruz. İşveren kurulu ile çalışanları temsil eden konfederasyonların talepleri arasında çok büyük fark olduğu için bugüne kadar bir anlaşma sağlamadı. 22 Ağustos'ta tekrar taraflar bir araya gelecek İşveren tarafı son teklifini sunacak.
Eğer Yetkili Sendika kabul edip sözleşmeyi imzalamazsa son kararı Yüksek Hakem Kurulu verecek. Yüksek Hakem Kurulu 11 kişiden oluşuyor 7'sini hükümet atıyor, iki üye Genel Yetkili Sendikadan birer üyeler de masanın konu mankeni pozisyonunda olan iki konfederasyona ait.
YHK bu yapısıyla kamu çalışanlarının lehine bir karar almasını düşünmek herhalde olmayacak hayale inanmak demektir ki 2018'de bunu gördük.
4688 sayılı Toplu sözleşme ve sendika kanunu bir kez okuyan bu kanunla arzu edilen şekilde sendikacılık yapılmayacağını anlar. Özellikle 2012 yılında yapılan son düzenleme ile sendikalar tamamen masanın etkisiz elemanı haline dönüştüler. Toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçilmesiyle Toplu Sözleşme kanun hükmünde kabul edildi, Yüksek Hakem Kurulu kararı da buna dahil.
Toplu sözleşme imzaladıktan sonra yapılan eylemlerin kanunsuz eylem çerçevesinde değerlendirileceği de yeni düzenlemede yer aldı.
Bunun anlamı şu, örneğin iş bırakma eylemine çıkıldığında eylemin kanunsuz eylem olarak mahkeme kararı çıktığında o gün kurumun bütün zararı eyleme çıkan kamu çalışanlarına rücü edilecek. Hadi gelin de iş bırakma eylemine çıkın.
Siz bakmayın bazı sendikaların ikide bir iş bırakma eylemi kararı aldığına, bu eylemler diğer ruh İkizi sendikaların basın açıklaması gibi hiçbir etkisi olmayan eylemlerden öte bir etkisi olmuyor. Çünkü iş bırakma eyleminin gerçekten caydırıcı etkisi olması için tabanın hazırlanması lazım. Bunun için de hadi bugün iş bırakma kararı alalım yarın da iş bırakalım diyerek yapılan eylemler hiçbir etkisi olmaz.
İş bırakma eylemi için taban en azından 3-4 ay evvelden bu eylemine hazırlanır.
Birkaç kez genişletilmiş Başkanlar Kurulu yapılır tabanın bu eylemine hazır olup olmadığı bu toplantılarda görüşülür ondan sonra iş bırakma eylemi kararı alınır.
Konfederasyonlar taleplerinde kararlı olduklarını işveren tarafına göstermek isteselerdi en az 3-4 ay evvel tabanını iş bırakma eylemine hazırlarlardı, hükümete eğer talepleri karşılanmazsa hükümetin taleplerini açıkladığı ilk toplantıdan sonra iş bırakma eylemine yapılacağı ortak basın açıklaması yapılarak mesaj verilirdi.
Yapıldı mı? Yapılmadı. Çünkü masadakilerin böyle bir niyeti yok.
Bu kanun çerçevesinde yapılan toplu sözleşmeden çalışanların lehine karar çıkması için böyle davranılmasından başka bir alternatif yoktur. Eğer normal Prosedür ekseninde hareket edilirse geçmişte yaşanan başarısızlıkların aynısı tekrar edecektir. Bugüne kadar yapılan toplu sözleşmelerden nasıl çalışanların lehine kararlar alınmadığı gibi bu toplu sözleşmede de lehte kararlar alınmayacağını çok iyi bilen bir insanım. O yüzden masada hangi sendika oturursa otursun bu kanun çerçevesinde yapılacak toplu sözleşmede çalışanların lehine bir değişiklik olmayacaktır.
Kamu çalışanların temel sorunu esasında özlük haklarıyla ilişkilidir. Ama toplu sözleşme masasında kamu çalışanlarının özlük hakları ile ilgili hiçbir konu görüşülmez.
Çünkü kamu çalışanların özlük hakları Anayasanın 128. maddesinde belirtildiği gibi kanunla belirlenir.
Toplu sözleşme masası sadece mali ve sosyal hakların belirlenmesiyle sınırlıdır. Kanun ve yönetmelik değişikliği arz eden hiçbir konu masanın gündeminde yer almaz bakmayın siz sendikaların binlerce talebi götürdüğüne onların pek çoğu masada görüşülmez…
Bu Toplu sözleşme döneminde dikkat çekici en önemli husus kamu çalışanlarının Toplu Sözleşme sonucunu merak etmeyen tavırlar sergilemesi. Bu da tabanın sendikaları ciddiye almadığını ve güvenmediğini gösteriyor.
Sendikalarda bunun farkında olduğundan üye kaybetmemek için iş kolunda baraj getirdiler ve bu barajı aşan sendika üyelerine sendika ikramiyesi adı altında ikramiye verilmesine başlandı.
İnanın bu baraj olayı getirilmeseydi, üç ayda bir 900 lira gibi bir ücret üyeye ödenmeseydi özellikle ruh ikizi olan 2 büyük sendikadan binlerce insan istifa ederdi.
Sendikalar bunu gördü geçen TİS döneminde %1 Barajı sözleşme metnine koyuldular.
Danıştay durdurma kararı alınca bu sefer 2023 yılbaşında kanunda değişiklik yaptılar %2 barajı getirdiler, üstelik 2021 yılı üye istatistikleri kriter olarak alındı.
Yani kanun geriye işletilerek uygulamaya konuldu. Sendikaların bu teklifi hükümetin de işine gelmişti. Kamuda çalışan işçiler 2 sendikaya mecbur bırakıldığı gibi kamu çalışanları da bu şekilde 2 yandaş sendikaya mecbur bırakılacaktı. Ne yazık ki Kamu çalışanları ayda 200-250 lira fazladan ücret alabilmek için bu tuzağa koşa koşa giderek düştüler.
Gelelim 7 dönem toplu iş Sözleşmesi'nin nasıl sonuçlanacağına.
Lakin köşemiz bitti, arkası yarın…