BUGÜN itibari ile 14 Mayıs Seçimleri’ne sadece 9 gün kaldı. Ana cepheleri oluşturan Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı ve dolayısıyla bu grupların sempatizanları arasında büyük gerilimler yaşanıyor.

Küçük bir kıvılcım yetiyor!

Sanırsınız ki, savaşa gidiyoruz ve bu seçim her halükârda kazanılmalı!

Bir anlamda, kazanabilmek için her yol mubah! Baltalar bilenmiş, oklar gerilmiş, sanki siperler kazılmış!

Oldu mu şimdi değerli dostlar? Savaşa mı gidiyoruz?

Değerli vatandaşlar, değerli okuyucular bir de şöyle düşünün;

Biz bu ülkeyi Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Muhacırıyla, Çepnisiyle kurduk… Kimsenin ayrısı-gayrisi yoktu o zamanlar.

Söz konusu vatansa; gerisi teferruattı. Ve bu müthiş birliktelik; bizlere görkemli bir vatan hediye etti…

BÜTÜN BUNLARA NE GEREK VAR?

Mesela, ülkenin iç güvenliğinden sorumlu olan İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, kendileri belirledikleri 14 Mayıs Seçimleri için “darbe” benzetmesi yapıyor!

Yahu demokratik seçimler ne zaman darbe olarak görülmeye başladı. 21 yıllık iktidarda birçok seçim kazanan AK Parti, bu seçimleri darbe ile mi kazandı?

Tabii ki hayır! Aziz Milletimizin teveccühü bu yönde idi… Seçtiler, baş tacı ettiler.

Amenna…

Ne yani, seçimi Cumhur İttifakı değil de Millet İttifakı kazansa, ülkede savaş mı çıkacak?

Arkadaşlar, gerilimi bu kadar tırmandırmayın!

Bu ülke vatandaşlarını daha fazla yaralamayın!

Cepheleri derinleştirmeyin!

Seçimi hangi cephe kazanırsa kazansın; iktidar olmak, analarının ak sütü gibi helaldir.

BİR DE ADALET BAKANI OLACAKSINIZ!

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise şöyle buyurmuş mealen;

“Seçimi biz kazanırsak, insanlarımız bunu alnı secdeye giderek kutlayacak. Onlar kazanırsa, sabaha kadar rakı-şarap içecekler!”

Sözlerin içerdiği tehlikelere bakar mısınız?

Cumhur İttifakı’nı da, Millet İttifakı’nı da bu ülkenin öz be öz evlatları oluşturuyor! Bu iki ana gruptan birer kesit alsanız ve deney masasına otursanız; göreceksiniz ki, tarihte, kültürde, inançta, kökende üç aşağı beş yukarı aynı millet!

Öyleyse, insanları bu şekilde karalamaya ne gerek var?

Yarın yine yüz yüze bakacağız!

ŞU ANDAKİ DURUMDAN SORUMLU KİM?

Biliyorsunuz, ülkeyi 21 yıldır AK Parti iktidarı yönetiyor. Ve aslında “dediğim dedik, çaldığım düdük” anlayışı ile. Hiçbir güç, hiçbir anlayış fikirlerini değiştiremiyor. Ülke yönetiminde neyi hedefliyorlarsa, öyle bir yönetim anlayışı sergiliyorlar…

“Şu anda ülkenin durumu nasıl?” diye bir soru yöneltelim…

Ç arşı, Pazar… Döviz ve altın fiyatları…

İç ve dış borç…

İşsizlikteki çığ gibi artış…

Eğitimli ülke gençlerinin ekmek kapısı olarak yurt dışına kaçmayı çare olarak görmesi!

Ülkenin huzurunu kaçıran yabancıların bir kartopu misali artan sayısı!

Ve en önemlisi hayatı, ekmeği, sofrayı, mutfağı ve ömrümüzü kemiren enflasyon canavarı!

Yahu, savaşan iki ülke Ukrayna ile Rusya’da enflasyon %20’lerde seyrediyor… Biz de ise 220’lerde! Bundan daha kötü ne olabilir?

Tüm bunların sorumlusu, ülkeyi yöneten, daha doğrusu tek akılla yönetmeye çalışan iktidar değil mi?

PEKİY, HİÇ Mİ GÜZEL İŞLER YAPILMADI?

Yapılmaz olur mu?

Şehirleri birbirine bağlayan bölünmüş yollar…

İnsanlara şifa sunan şehir hastaneleri ve gelişen sağlık sistemleri…

Modern ve donanımlı hava alanları…

Devasa köprüler… Barajlar… Tüneller

Özellikle savunma sanayindeki sergilenen büyük atak…

Ve teröristlere göz açtırmayan sınır ötesi operasyonları…

Evet… Bunlar, büyük maliyet gerektiren hamlelerdir… Gel gelelim ki, milletin karnını bunlar doyurmuyor!

Mutfakta tencere bunlarla kaynamıyor! İnsanların geçim kaynakları, iş güvenliği, gelecek kaygısı bunlarla giderilmiyor…

Yani, tüm bu atılımları yapacaksın; üstüne üstlük 85 milyonun karnını doyuracak büyük yatırımların kapısını da aralayacaksın… Yetişen ülke gençliğini başka ülkelere göç etme zorunda bırakmayacaksın!

Evet değerli dostlar… Önümüzde, ya “tek adam rejimi”nin devamı, ya da “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e dönüş için bir yol ayrımı var.

Karar sizin…

Paşa gönlünüz bilir…

Kalın sağlıcakla…